Mehmet Akif Ersoy kimdir? İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un hayatı

Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy kimdir? Ülkemize Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkınsesleri, Hatıralar gibi eserler bırakan Mehmet Akif Ersoy hayat hikayesi...

GİRİŞ 27.12.2021 12:58 GÜNCELLEME 27.12.2021 13:48
Bu Habere 4 Yorum Yapılmış

İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy 20 Aralık 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Fatih Medresesinde müderrislik yapan Mehmet Tahir Efendi, annesi Buharalı Emine Hanımdır. Babası Tahir Efendi Akif doğduğu yılın ebced hesabıyla denk gelen Ragıf ismini koymuştur. Bu isim zamanla Akif halini alacaktır.

Sezai Karakoç kimdir?Sezai Karakoç kimdir?

AİLESİ VE EĞİTİMİ

4 yaşında medreseye başlayan Akif ilk eğitimini Fatih’te babasının yanında medrese terbiyesi ile aldı. Fatih Merkezi Rüştiyesinde devam ederek Arapça ve Farsça dersleri aldı. Mülkiye İdadisi’ne başladığında babası Tahir Efendi vefat etti. Babasının vefatının ardından biran önce meslek sahibi olup para kazanabilmek içim Mülkiye İdadisi’ni bırakarak Ziraat ve Baytar Mektebine gitti. 

Halkalı Ziraat ve Baytarlık okulundan 1883 yılında birincilikle mezun oldu. Okul hayatı boyunca sporla ilgilenerek yüzme, güreş, koşu gülle atma gibi alanlarda dereceler elde etti. Okulunun son yıllarında şiire olan ilgisini fark edip yazmaya başladı, öğrencilik yıllarında ilk yazdığı şiir ‘Destur’dur.

Okulundan mezun olup baytar olduktan sonra Ziraat Nezareti Umur-i Baytariyye ve Islah-ı Heyvanat umum müfettiş muavinliğine memur olarak atandı. Anadolu ve Rumeli’nin farklı yerlerine hayvanlardaki bulaşıcı hastalıkları tespit edilmesi için çalışmalarda bulundu.



İş hayatına devam ederken kendini geliştirmeye devam ediyor, dile olan yatkınlığını Fransızca öğrenerek değerlendiriyordu. Çocukluğundan beri aldığı dini eğitim ve disiplinle 6 ay gibi kısa bir sürede hafız olmayı başardı. 

1898’de çok sevdiği İsmet Hanımla evlendi. Bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, Emin ve Tahir adlarında 5 çocuğu olur. Ailesine çok şefkatli olduğunu bizzat torunları aktarmaktadır. Çocuklarının ve torunlarının eğitimini yakından takip eder, en yok zamanda bile eğitimlerinin en küçük detaylarını bile kaçırmazdı.

Baytar mektebinde arkadaşı Hasan Efendi ile birbirlerine ‘kim önce vefat ederse geride kalanın ailelere bakacak’ sözü üzerine arkadaşının ailesine kendi ailesinden ayırmadan yıllar boyu sahip çıktı. 

Çok fazla seyahat ederek halkın yaşamını ve vaziyetini gözlemliyordu. Gözlemlerini eserlerine gerçekçi bir üslupla yazıyordu. Müslüman dünyasında görmediği bir yerin kalmadığını söyleyerek Sahafat’ta yazdığı bazı mısralarında islam coğrafyasının sefil ve geri kalmış olduğunu müslümanların cahil kaldığını dile getirir. Bu cahilliğin önüne ancak medreselerdeki yetersiz müderrislerin yerine liyakatli, bilgili müderrislerin gelmesiyle mümkün görür. Ancak gerçek münevver kimselerin İslam Alemine yararlı olacağı düşünür. Camilerdeki hocaların bilgisizliğini eleştiren yazılar yazarak İslam aleminin gözünü açmaya çalışır.

Şiirlerini herkesin anladığı üslupta yazar ve yaptığı gözlemleri yazıya çok iyi aktarırdı.  Kendi eserleriyle ilgili şu ifadeleri kullanır ‘şiir arayanlar benim kitaplarıma bakmasın, ben derdimi anlatıyorum, ümmetin derdini anlatma gayesindeyim. Müslümanların içindeki ruhu tutuşturmaya çalışıyorum.’

Osmanlı’nın ve İslam Dünyasının içinde bulunduğu buhranlı günleri seyrediyor ve bu gidişatla ilgili herkesi bilinçlendirmeye çalışıyordu. Halkın bilinçlenmesi için sadece yazılar yazmıyor vaazlar vererek halkı milli mücadele ruhuyla bilinçlendiriyordu. Çankırı’da verdiği vaazla halk, gözyaşlarıyla askerlik şubelerine başvurularda bulunduğu aktarılır. 

Kastamonu vaazını El Cezire Komutanı Nihat Paşa Diyarbakır Ulu Camiinde okutup vaazın nüshalarını Şam ve Bağdat’ta dağıtır. 



Mehmet Akif’in Kastamonu vaazının bir bölümü şöyledir:

“Sakın millî hareket aleyhine olanların sözlerine kulak asmayınız. Çünkü onlar halkımızı köle haline getirmek istiyorlar. İçimizde yer yer çıkan isyanlar hep mel’un düşmanların parmağıyla olmuştur. Allah rızası için aklımızı başımıza toplayalım. Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak elimizde kalan bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur.” 

DERGİ

Mehmet Akif, Osmanlı Devleti’nin yenik çıktığı savaşları gördükçe büyük bir üzüntüye kapılıyor, fakat karamsarlığa teslim olmadan çalışmalarını sürdürüyordu. Fatih, Beyazıt, Süleymaniye Camilerinde verdiği vaazlarla adeta cehalete karşı savaşıyordu.Bununla da yetinmeyip farklı dergilerde yayımladığı yazılarıyla halkın Milli Mücadele ruhunu diri tutmaya çalışıyordu.

Sebilürreşad Dergisinde yayınladığı Hakkın Sesleri şiirinden kısa bir bölüm

Hani milliyetin İslam idi… Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine

‘Arnavutluk’ ne demek? var mı şeriatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri

Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;
Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!

Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.

Başyazarı olduğu Sırât-ı Müstakîm dergisinde Safahatta bulunan birçok şiirinin yayınlamıştır.

Mısır’da yaşadığı dönemde çıkan el-Ma’rife Dergisinde ‘İstiklal Marşı’ ‘Çanakkale Şehidlerine’ şiirleri çıkmıştır. 

İSTİKLAL MARŞI 

1920 yılının son günlerinde Erkan-ı Harbiye Riyasetinin düzenlediği şiir yarışmasında milli marş seçilecekti. Yarışmaya 700’den fazla müracaat oldu. Mehmet Akif’in 12 Mart 1921’de meclis kürsüsünde okuduğu, tüm meclis üyelerinin gözyaşları ve alkışlarıyla dinlediği İstiklal Marşı milli marşımız kabul edilmiştir. Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı Ankara’da Tacettin Dergahında kaldığı dönemde kağıt yokluğunda duvarlara kazıyarak yazmıştır. Tüm bu yokluklara rağmen yarışmadan elde ettiği parayı şehit ailelerine bağışlamıştır.

SEYAHATLERİ

1914 yılında Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın desteğiyle Mısır ve Medine’ye 2 aylık bir  seyahate çıktı. 

Osmanlı’nın istihbarat teşkilatı olan ‘Teşkilat-ı Mahsusa’ ile Almanlara esir düşen Müslümanların durumunu öğrenmek için Berlin’e gitti.

Müslüman coğrafyasına sık sık ziyaretlerde bulunmanın yanında  Avrupa gezilerinde de bulunmuştur. Doğu ve Batı arasındaki savaşı gözlemlemiş, Müslüman dünyasını cahil kalmayı seçip dinleri için mücadele etmemelerini eserlerinde ağır ifadelerle eleştirmiştir. 
Avrupa’ya elçi olarak gönderdiğimiz diplomatların dinle uğraşırken ülkemizdeki imamların siyasetle uğraşmalarını eleştirmiştir. Mehmet Akif, Müslümanların münevver kimseler olup yaptığı işi en iyi şekilde yapan aydın kimseler olmasını istiyor bunun için mücadele ediyordu. Belki cephede savaşmadı fakat o, Anadolu’da Rumeli’de tüm İslam topraklarında Müslümanlar için mücadele etti. 

Türkiye’de maddi sıkıntılar yaşayan Mehmet Akif Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın daveti üzerine 1923 yılında Mısır’a gitti. Orada uzun süre yaşayıp Kuran-ı Kerim meal çalışmalarını gerçekleştirmiştir.

1929-1936 yılları arasında Mısır’ın el-Câmiatü’l-Mısriyye’nin Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. 

Hastalığı ve yaşadığı maddi sıkıntılardan kaynaklı olarak Haziran 1917 yılında İstanbul’a döndü.

Eğitime, ülkesine ve dinine bağlı bir ömür süren İstiklal şairimiz İstanbul’a döndüğünde misafir olarak kaldığı Mısır Apartmanında 27 aralık 1936 yılında vefat etti. 

ESERLERİ

  • Safahat

  • Süleymaniye Kürsüsünde

  • Hakkınsesleri

  • Fatih Kürsüsünde

  • Hatıralar

  • Asım

  • Gölgeler

YORUMLAR 4
  • Zehra hasanoğlu 4 yıl önce Şikayet Et
    Ve allah rahmet eylesin
    Cevapla
  • Zehra hasanoğlu 4 yıl önce Şikayet Et
    İy bence
    Cevapla
  • leblebici 4 yıl önce Şikayet Et
    Mekanı cennet olsun. Bu büyük insanın hayatını yazarken biraz daha itina göstermek gerek diye düşünüyorum. baytar mektebini 10 yaşında bitirmiş görünürken 1923 te ayrıldığı ülkemize 1917 de dönmüş. Biraz dikkat lütfen.
    Cevapla
  • Memet 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah rahmet eylesin,
    Cevapla