Erdoğan da sitem etmişti: Vatandaşa çağrı geldi, ısrar etmeyin

Kentsel Dönüşümün Türkiye için olmazsa olmaz olduğunun söyleyen Şehir Yönetim Uzmanı Prof. Dr. Bozdoğan, 'Kentsel dönüşüm sadece dayanıklı bina yapmak değildir, Sosyal, kültürel, estetik, psikolojik, ekonomik, hukukî, teknik ve ahlakî-manevî değerler hesaplanarak dönüşüm yapılmalı' dedi. Kentsel Dönüşüme girmek istemeyen vatandaşlara da seslenen Bozdoğan, 'yerinde dönüşüm ısrarından vazgeçilmeli' dedi.

GİRİŞ 05.02.2020 09:31 GÜNCELLEME 05.02.2020 13:19
Bu Habere 30 Yorum Yapılmış

Şehir Yönetim Uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan, Haber7 Ekonomi Masası'nın konuğu oldu. Haber7 Ekonomi Sorumlusu Fuat Öner'in sorularını yanıtlayan Bozdoğan, Elazığ'daki deprem sonrası tekrar gündeme gelen yapı stoku ve kentsel dönüşüm ile ilgili ezber bozan açıklamalarda bulundu.

 

 

Türkiye'de 10 milyona yakın konutun dönüştürülmesi gerektiğinin altını çizen Bozdoğan, 'Ada bazı dönüşümün' olumlu bir adım olduğunu ancak ülke çapında bir kentsel dönüşüm planının gerekliliğine dikkat çekerek, "Türkiye'de herkes 200 M2 bahçeli konakta oturabilir" dedi. Her şehrin bir bir fonksiyonu olması gerektiğini söyleyen Bozdoğan, "şehirler arası hiyerarşik sıralama olmalı" dedi.

"DEPREM DEĞİL BİNALAR ÖLDÜRÜR"

Türkiye’de yapı stokunun durumu nedir? Ne kadar konutun dönüştürülmesi gerekiyor?

 

 

Öncelikle depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet ve yakınlarına baş sağlığı, yaralanan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Geride kalanlara sabır ve metanet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Deprem her ülkenin bir gerçeği. Deprem alanında çalışmış rahmetli bir profesörün ifade ettiği bir şey var:  “Deprem öldürmez, çürük binalar öldürür.” Bu dünyanın her tarafında geçerli olan bir şey fakat geçerli olan bir başka şey de var ki, deprem dünyanın her tarafında can alıyor. 1995 yılında Japonya’da Kobe şehrinde meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki Hanşin depreminde 5 binden fazla insan öldü. 2011 yılında yine Japonya’da meydana gelen bir başka depremde tsunamiyle beraber ölenlerin sayısı 19 binden fazla. Japonya’yı örnek vermemin sebebi, dünyada depreme en hazırlıklı ülke olduğu düşünülüyor, ama buna rağmen bu kayıplardan kendisini kurtaramıyorlar.

Kentsel dönüşüm de ülkemizin bir gerçeği ve Türkiye’de kentsel dönüşüm 60-70 yılı bulan hızlı kentleşme sürecinin doğal bir sonucu. Bu süreçte şehirlerimizdeki milyonlarca konut ne yazık ki fen kurallarının dışında inşa edildi. Önce gecekondu ardından gecekondudan dönüşen apartmanlar, bunlar imar hukukuna ve teknik kurallara uygun şekilde inşa edilmedi. Birçok siyasetçi özellikle belediye başkanları ve merkezi hükümetteki siyasiler geçmişte, çok sık af çıkararak bu tür sağlıksız şehirleşmenin yolunu açtılar ve desteklediler.

Muhtemelen devletin o dönemlerde sağlıklı konut üretilmesi sorumluluğunu yerine getirememesi ve belli başlı şehirlerin dışındaki yerleşim birimlerinin dengeli bir şekilde gelişememesinden kaynaklandı bu durum. Gecekondu inşa eden insanlara başka bir çözüm de pek sunulamadı, maalesef. Son yetmiş yılda on milyonlarca insan memleketlerini bıraktı, büyük şehirlere taşındı ve kendince de çözüm üretmeye çalıştı. Bir yandan bir iş bulup şehirde tutunmaya çalıştı, diğer yandan barınma ihtiyacını bir şekilde karşılamaya çalıştı, öbür yandan da yerleştiği yeni yere okul, yol, su ve elektrik gibi temel kamu hizmetlerinin getirilmesi için mücadele etti. Neticede şehirlerimiz bugün bu noktaya geldi.


TÜRKİYE'NİN YÜZDE 80'İ DÖNÜŞTÜRÜLMELİ

Şu an Türkiye’de 1 milyon 300 bin civarında konutun kentsel dönüşümü gerçekleştirildi. Fakat kentsel dönüşüm bekleyen konut sayısı bunun maalesef 6-7 katı. 10 milyon konuttan bahsediliyor.  Sebebi de şu, eğer sizin standartlarınız 2 çocuklu bir ailenin başının sokacağı 2 odalı nispeten sağlam ve birtakım sınırlı sosyal ihtiyaçları, çevresel ihtiyaçları sağlayacak bir konutsa o zaman kentsel dönüşüme tabii tutulacak konut sayısı azalıyor. Çünkü memleketin önemli bir bölümünde bu tür ihtiyaçları karşılayacak konutlar var. Diğer taraftan insanca yaşanabilecek kişi başına düşen yeşil alanın 10-15 m2 olduğu, komşuluk ilişkilerinin geliştiği, evlerin Türk toplumunun kültürel değerlerine uygun inşa edildiği bir ortam hedefliyorsanız, bu defa memleketin yüzde 80’ini dönüştürmeniz gerekecek.

ALMAN VE FRANSIZ AİLELERİ İÇİN ÇİZİLMİŞ PLANLAR....

Çünkü Türkiye’nin ne yazık ki en muhafazakâr, en dindar mimarlarının bile çizdikleri daire ve konut projeleri sanki bir Alman ya da bir Fransız ailesi için çizilmiş gibi.
Sitenin ortasına açık bir havuz, insanlar yüzecekler vs.  Siz bugün bunu Türk aile yapısına uygun şekilde sitenin ortasında yapamazsınız. Ve bizim toplumumuzun bir gerçeği var ki,  en batılı hayatı yaşadığını iddia eden insanlarımızın bile belirli bir muhafazakârlık çizgisi vardır. Dolayısıyla -baktığınız yere göre de değişir ama- ortalama 8-10 milyon konutun daha kentsel dönüşüme tabii tutulması gerekiyor.

ADA BAZLI DÖNÜŞÜM YETERLİ DEĞİL, ÜLKE ÖLÇEĞİNDE DÖNÜŞÜM VİZYONU

-Şehirlerin dönüşümü nasıl olmalı? Kentsel dönüşümde vizyon ne olmalı?

2012 yılında afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine dair 6306 sayılı kanun çıktı. 1 milyonun üzerindeki konutun dönüşümü bu kanun sayesinde oldu. Fakat bu kanunun ilk başlardaki uygulanış tarzı parsel bazlı dönüşümün kapısını araladı ve bugün İstanbul’un herhangi bir ilçesine gittiğinizde, bir bakıyorsunuz binanın bir tanesi depreme dayanıklı değil diye yıkılıyor ama aynı parselin üzerine yeni bir bina inşa ediliyor. Zaten eski bina şehircilik kriterlerinin büyük çoğunluğunu -asgari seviyede bile olsa- karşılamayan bir durumdayken, siz aşağı yukarı aynı özelliklerde fakat daha sağlam olduğunu düşündüğünüz bir bina inşa ediyorsunuz.  Bu yaklaşımın değiştirilmesi gerekiyordu ve yeni bir kanuni düzenleme yapılıyor: “ada bazlı dönüşüm”. Bana göre bu da yeterli değil, çünkü kentsel dönüşüm düşünüyorsanız il bazlı hatta önce ülke ölçeğinde olmalı.

ŞEHİRLER ARASI HİYERARŞİK SIRALAMA OLMALI

Türkiye’deki şehirler arasında hiyerarşik bir sıralama olmalı. Ve bu hiyerarşik sıralama içinde de şehirlere belirli fonksiyonlar verilmeli. Ondan sonra kentsel dönüşüm düşünülmeli. Ulusal Mekânsal Strateji Planının mutlaka tamamlanması gerekiyor. Ülke ölçeğinde bir yerleşmeler düzeninin mekânsal stratejik plan çerçevesinde ortaya konulması lazım.  İstanbul’un fonksiyonu ne olacak? Türkiye şehirleşmesi içinde İstanbul’un stratejik konumu ne olacak? Hep söylüyorum, “Türkiye, İstanbul’a göre şekillenmeli.” Yani devlet İstanbul’a bir fonksiyon belirlemeli ve o fonksiyona göre de diğer şehirler konumlanmalı.

HER ŞEHRE BİR FONKSİYON



Ankara’nın, İzmir’in fonksiyonu ne olacak? Antalya, Kayseri, Gaziantep, Konya, Mersin, Bursa gibi ülkenin önde gelen şehirlerinin fonksiyonları ne olacak?
Eğer biz bu şekilde hareket etmezsek, şehirlerimiz de ister istemez birbirleriyle yarışa giriyor. Bu da ulusal kaynakların, milli kaynakların ve milli servetin heba olmasına yol açıyor. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, aynı kentsel fonksiyonların (şart olanlar hariç olmak üzere) yakın şehirlerde bulunmadığını görürüz. Biri bir alanda gelişmiş, diğeri başka bir alanda. Bizde maalesef böyle değil, şehirlerimizin bir fonksiyon tanımı yok. Türkiye’de kaç şehir gastronomi şehri olacak? Her şehir gastronomi şehri olacak mı? Bunun belirlenmesi lazım. 

ŞEHİRLER BİRBİRİ İLE YARIŞMAMALI

Ya da sportif yatırımlarda hiyerarşik bir kademelenme olması gerekiyor. Birinci sınıf statlar nerede yapılacak? İkinci sınıf, üçüncü sınıf statlar nerede yapılacak?  Türkiye’nin çok ciddi sportif altyapı eksikliği vardı. Hükumet son 10-15 yılda yoğun çabayla bu eksikliği büyük ölçüde giderdi, ama her tarafa birbiriyle rekabet edecek tarzda bir yaklaşımın devam ettirilmesi doğru değil. Bunun için de bu mekânsal strateji planının bir an önce tamamlanması gerekiyor. Kentsel planlama ülke çapında olacak. Bölge düzeyine indiğimizde, Mesela Marmara, kabaca iki alt bölgeden oluşuyor; Kuzey Marmara, Güney Marmara. Kuzey Marmara İstanbul merkezli; Güney Marmara Bursa merkezlidir. O zaman Kuzey Marmara’nın İstanbul merkezli düşünülmesi, planlanması, İstanbul merkezli bir bölgesel planlama sisteminin kurulması gerekiyor. İstanbul Valisinin başkanlığında, üniversitelerin, belediyelerin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katıldığı bir planlama sisteminin olması gerekiyor. Bunun da uzmanlık alanlarına göre komisyonları, alt komisyonları, çalışma grupları olacak. Her türlü uzmandan görüş alabilecek esnek bir yapısı olacak. Aynı zamanda malî herhangi bir sorunu olmayacak. 

KÜÇÜK BELEDİYELERDE DURUM FECAAT

Bunun altında da il düzeyinde bir planlanmaya geçmemiz gerekiyor.  Bu Türkiye’de şu anda bir şekilde yapılıyor, il çevre düzeni planı, nazım imar planları, uygulama planları, mevzii planlar gibi. Ayrıca, özel kanunlar var, Boğaziçi Kanunu gibi, buralara has düzenlemeler var. Böyle bir kademelenme olması gerekiyor. İl ölçeğinin altında sorun tekrar başlıyor. Siz uygulama imar planı yapma yetkisini ilçe belediyelerine verdiğinizde bu defa ilçe belediyelerine bu kapasiteyi de kazandırmanız gerekiyor. Bazı ilçe belediyeleri bu kapasiteye sahip değil. İstanbul’da durum böyleyken Anadolu’nun diğer şehirlerinde, küçük belediyelerde durum fecaat.

ÇOK FAZLA İMAR DEĞİŞİKLİĞİ YAPILIYOR

Evet, yerel yönetim iyidir ve gereklidir. Fakat yerel yönetimin de kendi içinde handikapları var. Halka yaklaştıkça popülizm artıyor. Mesela imar planına aykırı bir yapıya belediye başkanı ilk seçimleri düşünerek göz yummaya başlıyor. Yukarıya doğru çıktıkça bu tür popülist yaklaşımlar azalmaya başlıyor. Çünkü 10 bin seçmenin bulunduğu bir yerleşim biriminde diyelim ki belediye başkanı 2 bin 600 oyla seçildi. O yüzden 20-30 kişinin oyu çok önem arz ediyor. Ama 1 milyon seçmenin bulunduğu yerde belediye başkanı, 260 bin oyla seçilmiş olsun, 20-30 kişinin oyu bir anlam ifade etmemeye başlıyor.  O zaman yereldeki planlama yetkisini hem daha katılımcı hale getirmek lazım hem denetim boyutunu güçlendirmek gerekiyor. Belediyelerin meclis gündemlerine bakın, yüzde 90’ı imar planı değişikliğidir.

Biz önemli bir ülkenin büyük bir şehrine gitmiştik. Oradan imar ve mekânsal planlama sistemiyle alakalı bir brifing almıştık. “Sizde belediye meclisinde imar planında değişiklik gündeme geliyor mu?” diye sormuştuk. Brifing veren üst düzey yönetici, “Çok nadir, belki 3-5 yılda bir, o da şartlar gerektirirse.” diye cevap vermişti. “Peki, siz halkın itiraz etmeyeceği bir planı nasıl hazırlıyorsunuz?” diye sorduk. Söylediği şey şu: “Bizde bir plan 3-5 yılda hazırlanır. Öyle 3-5 ayda değil. Dolayısıyla, biz şehirdeki herkesin görüşünü alırız. Mümkün mertebe o görüşleri plana yansıtmaya çalışırız. Plana yansıtamıyorsak da zaten bunun geçerli, bilimsel ya da ekonomik bir gerekçesi vardır. Bunları da raporlarda ayrıntılı bir şekilde belirtiriz.” Ama Türkiye’de böyle bir şey yok, planı yapıyorsunuz 3-5 ayda, sonra ilkel bir teknikle askıya çıkıyor. Kimsenin haberi yok. Vatandaş zaten gidip o planı anlamaktan aciz, yanında bir uzmanla gitmesi gerekiyor. Uzman da bedava gitmiyor. Neticede bu sıkıntıya ulaşılmış oluyor.

YENİ YASA İLE SORUN ÇÖZÜLECEK

İnşallah Meclisten yeni çıkacak olan İmar Kanunu değişikliği ile bu sorun önemli ölçüde halledilmiş olacak. Parsel bazlı dönüşümün ada bazlı dönüşüme evrilmesi güzel ama yeterli değil. Ülke bazında başlanacak, sonra bölge, ardından il, sonra ilçe, ilçeden sonra mahalle, mahalleden sonra da ada. Kentsel dönüşümde böyle hiyerarşik bir yaklaşım gerekiyor.

-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da sıkça dile getirdiği dikey mimari tartışması var. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Kentsel dönüşümde yeni yapılar nasıl inşa edilmeli?

Dikey mimari, yüksek binalar toplumların mezar taşıdır. Bu çok anlamlı bir ifade. Sebebi şu, binadaki kat sayısı arttıkça binadaki daire sayısı da artıyor. Daire sayısı arttıkça, binaya giren çıkan belli olmuyor. Herkes birbirinden habersiz. Apartmanlar öyle planlanmış ki, ortak etkinlik alanları yok. Dolayısıyla komşu komşuyu tanımıyor. Türkiye’de bu durum ciddi bir sıkıntı. Ayrıca, dikey mimari şehirlerin siluetine büyük zarar veriyor. Konunun iklim boyutu da var. Özellikle rüzgâr koridorlarına yüksek binalar inşa edildiğinde rüzgar sirkülasyonu azalmaya başlıyor ve bu durum hava kirliliğinin artmasına ve yerel düzeyde iklimsel sıcaklığın artmasına yol açıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da dikey mimariye bu tür hassasiyetler dolayısıyla karşı çıkıyor, ama belediyeler bu konuda yeterince duyarlı değil. Belediyelerin bu uyarıları pür dikkat riayet etmesi gerekiyor. Bunun o partisi bu partisi yok. Ataşehir, Maslak, Levent buralar iyice şirazeden çıkmış vaziyette. Her yerde var, ama özellikle buralar çok kötü vaziyette.

-Kentsel dönüşümde yeni yapılar, hangi hassasiyetlere göre inşa edilmeli? Bununla beraber, kentsel dönüşüm dediğimizde sadece parsel bazlı binaların yıkılıp yeniden yapılmasını mı anlamalıyız? Geniş bir perspektifte kentsel dönüşüm nedir?

KENTSEL DÖNÜŞÜM SADECE SAĞLAM BİNA YAPMAK DEĞİLDİR

Kentsel dönüşüm ülke bazında dönüşümdür. Çünkü kentsel dönüşümden kastedilen sadece binaları daha dayanıklı daha konforlu hale getirmek değildir. Kentsel dönüşümün sosyal, kültürel, estetik, psikolojik, ekonomik, hukukî, teknik, ahlakî-manevî olmak üzere sekiz temel boyutu var.

Kentsel dönüşümün sosyal ilişkiler sistemini geliştirici nitelikte düşünülmesi gerekir. Yani hısım-akraba ve konu-komşu ilişkilerini daha canlı, sağlıklı ve üretken bir yapıya taşıyacak şekilde planlanması gerekir. Konutların geleneksel Türk kültürel değerlerine, aile yapısına, misafir ağırlama ihtiyacına ve mahremiyet duygusuna uygun inşa edilmesi gerekir. Daire planları buna göre hazırlanmalı.

Dönüşüm eğer apartmanlar inşa edilerek gerçekleştirilmek isteniyorsa, en fazla beş katlı apartmanlar inşa edilmeli. Apartmanda yaşayanların ortak vakit geçirebileceği bahçe düzenlemesi, çardak, apartman toplantı salonu, çocuk oyun grubu gibi ihtiyaçlar düşünülmeli. Daire kapıları, komşunuzun evinin içini görmenize neden olacak şekilde karşılıklı yerleştirilmemeli. Binalar birbirine uzak ve çapraz yerleştirilmeli, apartman dizileri gibi yan yana yerleştirilmemeli. Hiçbir bina bir diğerinin manzarasını ve güneşini engelleyecek şekilde konumlandırılmamalı.

Ada veya mahalle bazlı dönüşümde, o yerde oturacak insanların alış-veriş, yeme-içme, ibadet, eğlence, eğitim, kültür, sanat, sağlık, spor, güvenlik ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler düşünülmeli, mekânlar tasarlanmalı. Kentsel dönüşüm planları insanları sokaklarda, yollarda mümkün olduğunca yürümeye teşvik edecek bir yaklaşımla hazırlanmalı. Çünkü temel amaçlardan biri de insanların sokaklarda karşılaşmasını, birbirleri ile sohbet etmesini, en azından selâm vermesini sağlayacak bir ortam oluşturmak olmalı. Bunun için kaldırımlar geniş tutulmalı, otopark ihtiyacı gerçekçi bir şekilde tespit edilmeli ve karşılanmalı.

İster müstakil evler olsun isterse de apartmanlar olsun, yapıların estetik görünümüne olağanüstü önem verilmeli. Çünkü çirkin ve Türk estetik zevkine aykırı bir ev veya bina, sadece orada yaşayanların değil, o sokaktan veya caddeden geçenlerin de zihin dünyasında yavaş yavaş tahribat yapmaya başlamakta. İnsanlar o çirkinliği veya garabeti bir süre sonra normal görmeye başlamakta, hatta örnek alabilmektedir.

TÜRKİYE'DE HERKES BAHÇELİ BİR KONAKTA OTURABİLİR

Türkiye’de 82 milyon insanı ahşap, bahçeli evlerde üstelik 150-200 m2 bahçesi olan evlerde yaşatmaya kalktığınızda bütün okul, hastane, fabrika, alışveriş merkezleri altyapısı ile beraber, bütün diğer kentsel donatılarıyla beraber ihtiyacımız olan toplam arazi büyüklüğü 30 bin km2. Türkiye Cumhuriyeti ise 780 bin km2. Geriye 750 bin km2 kalıyor. Bu şu demek, siz ülkenizin yüzde 4’ünü ayırarak 82 milyon insanı aynı eski İstanbul’da olduğu gibi konaklarda oturtabiliyorsunuz. Geriye kalan yüzde 96 kalıyor. O yüzde 96’da yapacağınız tarımla siz 82 milyon değil, 300 milyon insanı besleyebiliyorsunuz. Üstelik orman varlığınıza, turizm alanlarınıza, meralara, sulak alanlara, kıyılara hiçbir şekilde zarar vermiyorsunuz. Böylesine büyük bir ülkede yaşıyoruz ama, bu fikre elinde hiçbir hesap olmadan oturduğu yerden karşı çıkan bakanlar çıktı, bu ülkede.

VATANDAŞLAR YERİNDE DÖNÜŞÜM ISRARINDAN VAZGEÇMELİ

-Vatandaşlarımız neden kentsel dönüşüme girmek istemiyor, direniyor, bu neden kaynaklanıyor? Ve bunu nasıl değiştirebiliriz, vatandaşlarımızı nasıl kentsel dönüşüme katabiliriz?

Vatandaşlarımızın bu konuda bir takım talepleri var. Öncelikle herkes “yerinde dönüşüm” istiyor. Güngören’de oturan insan, kendi muhitinde dönüşüm istiyor, buraya alışmış birini Arnavutköy’e, Bağcılara gönderemezsiniz. Bazı ilçelerimizde rezerve alanlar var, Esenler, Başakşehir gibi, buralar şanslı, yerinde kentsel dönüşüm mümkün ve hızlıca kentsel dönüşüm yapılabilir. Ancak rezerv alana sahip olmayan yerlerde Bağcılar, Bahçelievler, Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa gibi buralarda yerinde dönüşüm mümkün değil. O yüzden buralarda oturan vatandaşların yerinde dönüşüm ısrarından vazgeçmeleri gerekir. Çünkü böylesi bir talebi karşılamanız oldukça zor. Güngören’de 300 binin üzerindeki insan 7 km2’de yaşıyor. O yüzden şartlar yerinde kentsel dönüşüme müsaade etmiyorsa, vatandaşın bu ısrardan vazgeçmesi ve proje bitene kadar başka yerde yaşamayı kabul etmesi gerekir. Diğer bir nokta, örneğin 80 m2’lik bir eve sahip olan bazı vatandaşlar, kentsel dönüşüm sonrasında mesela 120m2’lk bir dairenin kendisine verilmesini istiyor. Bazı projeler ise yeterli finansman modelleri geliştirilemediği için, müteahhitlerin iflas etmesi dolayısıyla ne yazık ki yarım kalabiliyor. Ancak, bütün bunlara rağmen, Türkiye’de bugüne kadar 1 milyondan fazla konutun dönüşümü sağlandı ki bu büyük bir başarı.

-Kentsel dönüşümde dünyada başarılı örnekler var mı?

Biz kendi tarihimize bakarsak daha iyi olur, çok güzel örnekler var. Osmanlının şehirlerindeki mimari doku. Her yangından sonra yeniden inşa edilmiş ama hiçbir zaman yüksek bina yapmamışlar. Dünyaya baktığımızda Los Angeles’da, Valencia’da güzel örnekler var. Barcelona’daki Barcelonetta kentsel dönüşüm uygulaması mimarlar ve şehir plancılar tarafından örnek olarak gösteriliyor. Almanya’nın Hamburg şehrinde, Avustralya’nın Melbourne şehrinde, ABD’nin Pittsburgh ve Japonya’nın Tokyo şehrinde başarılı uygulamalar var. Almanya yatay mimari konusunda ısrarcı ve bugün gittiğinizde Frankfurt hariç hiçbir yerde gökdelen göremezsiniz. Yüz ölçümü 356 bin km2, Türkiye’nin yarısından az. Nüfusu Türkiye ile aynı. Ülkenin yüzde 60’ı ormanlarla kaplı, buna rağmen dikey mimariye geçmiyor.

Türkiye’de arazi geniş, üstüne basa basa söylüyorum biz insanları 1-3 katlı konaklarda yaşatabiliriz. 150-200 m2 bahçesi de olur. Toplamda 30 bin km2 arazi gidiyor. Geriye kalan 750 bin km2 bize yeter. Japonya’da, Tokyo’da 38 milyon insan yaşıyor. Şehrin yüzde 80’i 5 kat ve daha altı. Ve Japonya’nın yüzölçümü 377 bin km2, Türkiye’nin yarısından az. Nüfus 125 milyon. Türkiye’nin 1,5 katı nüfus. Ve üstelik ülke tamamen dağlık ve ormanlık. Buna rağmen yatay mimaride ısrar ediyorlar. Tokyo’da gökdelen yok mu? Dünya kadar var, ama büyük çoğunluğu iş merkezi, alışveriş merkezi, otel.

MÜTEAHHİTLER ŞEHRİ GELİR ARACI GÖRÜYOR

-Kentsel dönüşüm sürecini nasıl hızlandırıp daha da kolaylaştırabiliriz?

Müteahhitlerin şehre karşı duyarlılıklarının artması gerekiyor. Müteahhit şehri bir gelir aracı olarak görüyor. İstanbul’un özellikleri, tarihi, kültürü, geçmişi, mimarisi, estetiği bir anlam ifade etmiyor çoğu mimar için. Yerel yöneticiler de daha bilinçli olmalı. Mimarlar daha bilinçli ve şehre karşı daha saygılı olmalı. Alternatif finansman modellerinin de geliştirilmesi gerekiyor Türkiye’de. Dünyada gayrimenkule dayalı birçok finansman aracı geliştirilmiş. Bunların Türkiye’ye yaygınlaştırılması gerekir. Devlet cazip krediler sunuyor. Bunların biraz daha genişletilmesi gerekiyor ama devletin de denetimi arttırması lazım. İmar yetkisi elbette belediyede olacak ama bu sınırsız bir yetki olmamalı. Bu çerçevede Çevre ve Şehircilik Bakanlığının özellikle denetim boyutuyla sürece müdahil olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yerele yaklaştıkça popülizmin artma ihtimali yüksek. Bunun da önüne geçmek için yerelden bir kademe daha yüksekteki bir otoritenin denetimi altında bir sistemin kurulması gerekir. Yapılaşmanın da şehirlerimizin kimliğine uygun bir gerçekleştirilmesi şart.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 30
  • Adil 4 yıl önce Şikayet Et
    Hemşerim uyanık verirmi hazine arazisine yaptığı gece kondusunun üzeri 15 kat çıkmış her seçimde 2-3 tanesine tapu almış şimdi devlet burda 3 kat yapılması gerek diyor depremden dolayı, benim hemşerim ben 15 daire isterim deprem meprem anlamam diyor. Nasıl anlaşacan bu zihniyetle
    Cevapla
  • Ahmet L. 4 yıl önce Şikayet Et
    Sen yapsan sende anlaşamazdın emin ol buna.
    Cevapla
  • Kadır dolan 4 yıl önce Şikayet Et
    Ben bacılardayım biyere 13 kat veriliyor 750 metre yeri olan binamıza 4 kat veriyor el insaf 200 metre arsayla aynı kefeye konuyor
    Cevapla
  • Vekilsiz 4 yıl önce Şikayet Et
    hala kat derdindesin...
    Cevapla
  • MİSAFİR 4 yıl önce Şikayet Et
    Betonarme binaların ömrü çok kısa. Türkiye'deki bütün beton binalar yıkılıp yenisi yapılana kadar, bugün yapılan beton binalar yine çürüğe çıkacak. Böylece Türkiye'nin zamanı ve ekonomik kaynakları sürekli olarak beton bina yapmakla geçer. Kısa ömürlü beton binalar yerine, bugünkü teknolojiyi de kullanarak doğal kesme taşlardan iki üç katlı binalar yapmak daha uygun olur. Doğal kesme taşlardan yapılan binalar daha uzun ömürlü, daha sağlıklı, doğal ve daha güzel görünümlü olacaktır.
    Cevapla
  • hüsnü aslanoğlu 4 yıl önce Şikayet Et
    6306 sayılı yasa kapsamında maliklerden herhangi biri rapor almak suretiyle binayı geri dönülemez şekilde yıkım sürecine sokabiliyor. Ancak, binanın yeniden inşası için 2/3 nitelikli çoğunluk şartı bulunuyor. Yani binayı yıkmak çok kolay ama yapmak çok zor oluyor. Bu durumda anlaşmaya razı olmayan azınlık "avanta" bekliyor. Verirseniz imza atarız durumu söz konusu oluyor. Bu ülkede Cumhurbaşkanı %50+1 ile seçilebilirken, hasarlı çürük binanın inşası için 2/3 çoğunluk gerekiyor. Pek çok bina bu sebepten yıkık vaziyette yıllarca bekliyor. Yani azınlık çoğunluğu elinde oynatıyor. Yasadaki 2/3 hükmünün kaldırılması ve salt çoğunluk şartının getirilmesi gerekiyor.
    Cevapla
  • jeoloji mühendisi 4 yıl önce Şikayet Et
    Deprem riski yüksek olan şehirlerimizde bahçeli ev sistemine geçilmeli, ayrıca bahçeli müstakil bir ev düşünün bahçesinde yetiştirdiğimiz ağaçlar şehrin yemyeşil olmasına vesile olacak, şehirlerin betonlaşmasını engelleyecek. Umarım bu dediğim kanunlaşır, çünkü dünyanında bir ömrü var depremler şiddetini artıracak sayısı çoğalacaktır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle