'İyi bir evliliğin sırrı Gazze'ye gitmektir'

II. Abdülhamit'e ait bir sırrın peşinde koşan iki Amerikan ajanının mücadelesini ele alan Sultan'ın Sırrı filminde sol alan Sinan Albayrak ve eşi Başak Daşman, filmle birlikte evliliklerini de anlattı...

GİRİŞ 18.12.2010 09:35 GÜNCELLEME 18.12.2010 09:35

Merakla beklenen Sultanın Sırrı nihayet vizyona girdi. Ömer Erbil'in senaryosunu yazdığı ve Hakan Şahin'in yönettiği 'Sultanın Sırrı' filmi, II. Abdülhamit'e ait bir sırrın peşinde koşan iki Amerikan ajanının mücadelesini ele alıyor.

Hollywood yıldızı Marc Dacassos ve Emanuel Betencourt'un da oynadığı filmde rol alan Sinan Albayrak ve eşi Başak Daşman hem Sultanın Sırrı'nı filmini hem de evliliklerinin sırlarını paylaştılar. Film teklifinin kendilerine balayı sırasında geldiğini ve balayını sete taşıdıklarını ifade eden oyuncu çiftler, iyi evliliğin sırrını da birbirini gerçekten sevmekle açıklıyorlar. Birçok dizi ve filmde rol alan Başak Daşman, "Kendimi 80 yaşında sahneye çıkan birisi olarak hissediyorum." derken aktör eşi Sinan Albayrak "Ben oyunculuğu her an çıkarabilecek bir yapıya sahibim." diyor. Birbirlerine sürekli takılan çift, her zaman uzlaşmacı olmak gerekmediğini, arada sırada tartışmanın ilişkilerine heyecan kattığı düşüncesindeler...

Bu hafta gösterime giren 'Sultanın Sırrı' filmi için birlikte kamera karşısına geçen Sinan Albayrak ve eşi Başak Daşman, balayını film setinde tamamlamışlar. Her ne kadar birlikte oynamaktan keyif alsalar da beraber aynı işleri yapmayı çok tercih etmiyorlar. Hatta birlikte röportaj vermek de buna dahil. Ancak teklifimizi kırmayan çift ile birlikteliklerinin sırlarını öğrenmeye çalıştık. Rol arkadaşlığından hayat arkadaşlığına uzanan yolu konuştuk. Yeraltındaki sırları merak edenlere ise Sultanın Sırrı filmini tavsiye ediyoruz.

Her ikinizde internet sitelerinizde sanal alemi sorguluyorsunuz. Niye?

Sinan Albayrak: Öyle mi yapıyoruz?

Başak Daşman: Aslında birbirimizin sitesine girmiyoruz. (Gülüşmeler)

Sultanın Sırrı filmini bir kenara bırakıp önce evliliğin sırrından başlayalım. İyi bir evliliğin sırrı nedir?

S.A.: Gazze'ye gitmektir. (Gülüşmeler)

B.D: Yok, çilekli turta!

Sinan: Henüz evliliğin daha başında olduğumuz için o sırrı açıklayacak hüviyete sahip değiliz. Ama birbirini iyi tanımak, tolere edebilmek gibi standart kelimeler kullanılabilir. Biz kavga ettiğimiz, tartıştığımız zamanlar bile iyi anlaşıyoruz. Uzun bir geçmişimiz var zaten.

B.D.: İnsanlar bazen mantık evliliği denilen şeyler yapılıyor, onu da tam olarak anlamış değilim ama birbirini gerçekten sevmek gerekiyor. Sevgi tükendiği zaman bir insanın varlığı bile seni rahatsız edebilir. Bence birbirini sevmeyen insanlar evlenmemeyi tercih etsinler.

Sinan çok sakin görünüyor ama öfkeli tarafı çok. Bu yansır mı ilişkinize?

B.D.: Ben birebir o öfkesine tanık olmadım. Sinan'ın öfkesini ben gözünde görüyorum. Birdenbire ifadesi değişiyor ve boş bakmaya başlıyor. (Gülüşmeler) Film karakterleri gibi. Hatta benim oynadığım psikopat bir karakter vardı, ondan edindi o bakışı. 'Şu an ne söylesem anlamayacak' diye düşünüyorum. Öyle bir durumda önünde duran masaya 'masa' desen bile onun masa olduğunu görmüyor. Bu durumda anlamak için büyük bir sabır göstererek konuşmayı denemelisiniz ki o süre zarfında 'Ha bu kadın beni seviyordu ya, bana bir şey demeye çalışıyor" duygusunu geri hatırlayıp anlamaya geçiyor. Başka da yolu yok.

S.A.: Başak'ın öyle bir meziyeti var. Ne kadar öfkeli ve kızgınsam ona karşı o kadar sakin ve anlayışlı davranıp uzun uzun konuşur. Bazen beni o konuşması yoruyor, yorduğu için pes ediyorum yani. (Gülüşmeler) Beni öfkelendiren yalan ve samimi olmayan şeylerdir.

Bu durumlarda oyunculuk devreye girer mi, rol keser mi insan?

B.D.: Bence insanlar zaten hayat içinde gerçekten istedikleri gibi davranmıyor. Bu onları yalancı, ikiyüzlü yapmaz. Ama biz zaten dışımız nasılsa içimizde öyle olan, duygularımızı kontrol edip bastıran kişilikler olmadığımız için, öyle bakıyorsa içinden de öyle bakıyordur Sinan. Yoksa zaten anlarım, o kadarını da söyleyeyim.

S.A.: Öfkeyi oynamam da sakin olmayı oynamaya çalışırım ona karşı.

Oyunculuk bir şeyden vazgeçmek ise siz neyden vazgeçtiniz?

S.A.: Ödün vermektir.

B.D.: Çok huzurlu bir yaşam bu yaşta tercih ettiğim bir şey değil zaten, herkes heyecanı seviyor. O yüzden vazgeçmem söz konusu değil. Boyun eğen, başkasını peşinden giden bir tipte değilim. Yaptığım işte de bunu hep korumaya çalıştım. Ama sağlıklı yaşam konusunda ödün veriyorum iş koşulları bakımından.

S.A.: Hem bedensel hem ruhsal anlamda.

Bu iş yoğunluğu, ayrı kalmalar evliliği etkilemiyor mu?

S.A.: Öyle bir dönem gelir ki Başak diyelim Hakkari'de bir çekime dahil olup aylarca orada kalabilir, ben başka bir ilde olabilirim, görüşme zamanı daralabilir. Ama bunları göze almak durumundasınız. Benim babam Almanya'da iken şehir dışında çalışır bazen haftada bir, bazen ayda bir görürdü, yıllarca öyle yaşadılar. Sevgi, saygı, inanç, güven olduktan sonra zaman ve mesafe önemli olmamalı. Hatta günümüzde belki de bu tip mesafeler iyi olabiliyor. Eskisi gibi değiliz maalesef, sabır ölçeğimiz daha farklı. Özlem güzel bir şeydir, sürpriz yapma fırsatı tanır insana.

B.D.: Geçen akşamki gibi... (Gülüyor)

S.A.: İsviçre'ye gala için gittik, ben bir gün önce geldim. Kalp şeklinde çikolata aldım, kapının önündeki kedili paspasa koyup fotoğraf çektim ve mesaj attım. Hani görecek ve 'Aaa gelmiş' deyip kapıyı açacak ve çikolataları görecek. Üst kata çıktım, hareket etmiyorum ışık yanmasın diye iki büklüm sinmişim. Komşu açsa kapının önünde yerde duran bir tipim yani. (Gülüşmeler) 15 dakika geçti, beş altı kez fotoğrafı gönderdim, açmıyor.

B.D.: Ama Sinan nasıl bir adam biliyor musunuz? Mutfağa gidip geleyim odada yoktur, hemen koltukların altına bakarım. Nerede bir eşek şakası vardır onu yapacak. Camdan mı sarkacak, balkonlardan mı, elinde bıçak bekleyen adam gibi! Ben de şunu düşündüm, bu giderken bunu yaptı, şimdi beni korkutmaya çalışıyor diye korktum, evin içinde dolanıp duruyorum.

S.A.: Ve sinirli girdim eve yani. (Gülüşmeler)

'Evliliğe inancım yok' diyordu Sinan Bey. Bu inancı sağladınız mı?

B.D.: Ben o cevapları verirken bana kızdığı zamanlardı, sırf ben okuyayım da asabım bozulsun diye laf atıyordu oradan.

S.A.: Bu kendime ait olan inançla alakalı idi. Bana sabır gösterilmesi çok kolay değildir. Buna en çok Başak direndi. Kendime olan inançsızlığımın ifadesi idi o. Duygularımı kontrol edecek bir ruh kumandasına ihtiyacım var, Başak hem onu hem de öfkelendirmesini çok iyi biliyor.

İnsanın hayat arkadaşıyla rol arkadaşı olması nasıl bir duygu peki?

B.D.: Daha önce Sinan ile birlikte çalıştık ama sinema için ilk oldu. Bir oyuncu senin kendi yakının çekilirken oynar da senin yakınına geldiğinde oynamamayı tercih eder. Sinan ile gönül rahatlığı ile karşı karşıya geldik. O an oradaki Sinan değil zaten, ben o an bir dünya yaratıp o dünyanın gerçekliğine inanıp oynayanlardanım. Ama gözünün içine baktığında gördüğüm tanıdık şey de keyif verdi bana.

S.A.: Birbirini tanıyor olmak güzel bir şey; birbirimizin yüz haritasını da iç dünyasını da, nasıl dokunmamız gerektiğini de biliyoruz. Kavgalı, kırgın olsanız da sene bunu taşımamak gerekir. Ama artık çok tercih etmiyoruz bunu, beraber röportaj vermeyi de istemiyorduk aslında. (Gülüşmeler)

Oyunculuk bütün kalbinle yalan söyleme sanatı ise evlilik nedir?

S.A.: Tam tersi.

B.D.: Tam tersiyse, aklınla... (Gülüşmeler)

S.A.: Küçük yalanları bir kenara koyarsak tamamen dürüstlük tabii ki!

Sinan Bey'in oyunculukta kuralları var. Sizin için kural var mı?

B.D.: Benim için öyle kural yok. İçinde farklı bir şey keşfedebileceğim ve yaratıcılığımı onun üzerinde uygulayabileceğim bir şey olduğu zaman o rol beni çeker. Aynı, basit, kuru rolleri tercih etmiyorum.

Sultan'ın Sırrı filmini kabul etmenizde belirleyici olan faktör neydi?

B.D.: Senaryoyu çok beğendim. Biz balayındaydık ve Sinan görüşmeler için bir günlüğüne İstanbul'a geldi. Telefon açıp 'Balayına geri dönemiyorum.' dedi. Ardından bir mesaj attı 'Sevgilim Olur musun?' diye. Ben de espri yapıyor zannettim. 'Her zaman' diye cevap verdim. (Gülüşmeler) Meğerse rol teklifi imiş. Ben de uçağa atlayıp geldim.

Balayını sette devam etti yani?

B.D.: Balayı sete taşındı.

S.A.: Setayı oldu. (Gülüşmeler) Ben senaryodan çok etkiledim. Karakteri de çok sevdim, kadro güzeldi. Sıcak bir ortam olacağını düşünerek de kabul ettim. Abdülhamit ile alakalı gizli bir sırrın günümüze taşınması ve yeniden bir dosyanın açılmış olması, birçok insanın bundan bihaber olduğunu bilmek ve onlara da tekrar hatırlatmak ya da öğretmek cezbedici idi. Günümüzde aksiyon filmleri yapılıyor, Amerikanvari filmler yapmaya başladık. Ama ne kadar iyi yaparsak yapalım muhakkak sakil kalacaktır. Bundan çok daha iyisini zaten onlar yapıyor. Onlar ayarında film yapmamız için uzun yıllar ve ciddi bütçe gerekiyor. Bunun içerisine bize ait hikâye katmazsan o filmi yapmanın bir anlamı yok. Sultanın Sırrı'nda bize ait olan ciddi bir hikâye var, bununla harmanlaşmış olması çekici geldi bana.

II.Abdülhamit' ilk ne zaman duymuştunuz?

S.A.: Küçüklüğümden beri Abdülhamit'i isim olarak da, fotoğraf olarak da biliyorum. Çünkü annemin başucunda duran yeşil kapaklı bir Abdülhamit kitabı vardı. Ben Abdülhamit'i annemden öğrenmiştim beş yaşında.

Film İstanbul'un dehlizlerinde geçiyor. Yeraltına inecek olma hissi çekici geldi mi size?

S.A.: Beni herkesten daha çok etkilediğini söyleyebilirim. Çünkü iki yıldır, bir rehber var Türkiye'de İstanbul'da senede bir kez özel bir grupla bu mekânlara iniyorlar. Bir ayakkabıcı da bir kapı var, oradan giriyorlar. Bir kahvehaneye gidiyorlar, oradan başka bir mekâna ulaşıyorlar. Onların fotoğraflarını görmüştüm. Ona dahil olmak istedim ve uzun süre o adama ulaşamadım. Herkesi de almıyor ve birkaç yıl sıra var zaten. Bu vesile ile de oralara girmek mümkün oldu.

Sultan'ın Sırrı'nda ne var?

S.A.: Bir harita. Dünyanın dengesini tamamen değiştirecek petrol haritası... Biz böyle bir haritanın varlığını daha yeni öğreniyoruz ama Abdülhamit vakti zamanında yaptırmış, o zamanki imkânlarla böyle bir haritanın hazırlanması ciddi bir çalışma. Büyük bir saygı duyuyorum bu anlamda. Haritanın varlığı gerçektir, hikâye değildir.

Dan Brown'un kutsal kasesine bir çok insan inandı. Sultanın Sırırı neye inandırır?

S.A.: Böyle bir haritanın varlığını biliyoruz ve ABD'li ajanlar bu haritaya ulaşmak için İstanbul'un yer altı kanallarını kullanıyorlar ama aynı zamanda İstanbul'un bu yer altında Hz. İsa'dan kalma eserlerin varlığına dair de bir takım bilgiler vardır. Bunun kesinliği ispatlanmış değildir ama bunun olduğuna dair araştırmacıların fikri vardır. İstanbul'a yönelik büyük saldırıların özünde de bu emanetlere ulaşmak var. Filmde de işlenen budur. Hala duruyor mu orada bilmiyoruz ama henüz dünyaya açıklanan bir şey yok.

Sinan Bey'in Türk sinemasının jön adayı olarak görülmesi kıskançlık oluşturuyor mu?

B.D.: Yani kadınlara karşı mı?

S.A.: Herhalde! Oradan git. (Kahkahalar)

B.D.: İnsan zaman zaman kıskanır. Yıllardır 'Seni kıskanıyorum. Şu an rahatsız oldum' diyorum. İnanmıyor. 'Ya hayır hayatım, atma kafadan, beni mutlu etmek istiyorsun' diyor. Yıllardır inandıramıyorum.

S.A.: Bende de bir eziklik yaratıyor yani.

B.D.: Kıskançlık hoş olmayan bir şey., Bunu bariz ve göze sokar bir şekilde karşındakine hissettirmek hoş değil. Bazen hissettiririm ama bu bağırıp çağırarak olmamalı.

Sinan Bey'in Angelina Jolie hayranlığına ne diyorsunuz?

B.D.: Ya ona ben hayranım asıl. (Gülüşmeler)

Karşılık olarak namluya sürdüğünüz birisi yok yani?

B.D.: Onun karşısındaki de Brad Pitt yani, gözünüzü seveyim. Kadınlar için çok daha yukarıda duruyor yani. (Gülüşmeler)

İki heyecanlı kişi, bir evde ne yapıyor?

S.A.: Playstation ve tavla oynuyoruz. (Gülüşmeler) Şimdi senaryo yazıyoruz, Başak beni şevklendirmeye çalışıyor. Bir hikaye başlattım, karşılıklı olarak bunu geliştirdik. Başak senaryosunu yazıyor. Biraz kendimizi disipline edebilirsek çok güzel bir sinema filmi olacak inşallah. Oyunculuk dışında bu anlamda zenginleşmek de fayda var.

Kendiniz mi oynayacaksınız?

S.A.: Ben buna karşıyım; 'Mahsun Kırmızıgül film yapıyor kendisi oynuyor' deniyor ya. Bu filmde bizden başkası oynayamaz.

B.D.: Çok iddialı oldu ya! Kendi karakterimize göre yazdığımız için biz daha hakimiz.

Ne yemek yapıyorsunuz?

S.A.: Başak iyi yemek yapıyor, hiç boş durmuyor, sürekli tarifler alıyor. Beni kek çok güzel besliyor. Kek ve tatlıdır benim olayım.

B.D.: Sabah ve gece süt ve keki olacak, öyle besleniyor. Evlenmeden önce 'Ben kek filan yapmam' demiştim ve sevmezdim de yapmayı. Bir hafta sonra baktım, kek yapıyorum. (Gülüşmeler)

Peki nasıl bir anne ve baba olursunuz?

B.D.: İnsanlar farkında olmadan en doğru baba adayını kendine eş yapmak gibi bir içgüdüsü varmış. Sinan çok sevgi dolu, çocuk dilinden anlayan birisi, kendisi de çocuk gibi olduğu için çok eğlenceli ve çocuğu tarafından çok sevilen bir baba olacağını düşünüyorum. Tek sıkıntısı şu olabilir: Hamilelik sürecinde kadınların karakteri değişir hassaslaşırlar ya, Sinan zaten çok hassas; ondan daha hassas bir şeye karşı nasıl davranır onu bilmiyorum. Sonrasında bir sıkıntı görmüyorum.

S.A.: 'Doğurduğunda beni ara' derim. (Gülüşmeler)

B.D.: Diye kayboluyormuş. Valla olabilir bak öyle şeyler; uzak hamilelik.

S.A.: Farklı yönlerden çocuğu inşallah tamamlayacağız. Manevi olarak da, zekâ olarak da dolu olmalı. Ben sabırlı bir insan değilimdir, Başak sabırlıdır. Ben çocukça davranıp onu şımartabilirim, ama Başak o konularda kısacaktır. İkimiz de ayrı tecrübelerle katkı sağlayacağız.

Yeni diziler olacak mı?

S.A.: Diziler maddi olarak bizi doğuran kaynak. Görüşme halinde olduğumuz birkaç dizi var. Ama bu piyasa kaygan bir piyasa. Verilen sözün çok yerine getirildiğini göremiyoruz.

B.D.: 'Motor' denmeden bir şeyden emin olmak zor.

Sizin oyunculuk tanımınız uyuşur mu?

B.D.: Bir şeyleri bir takım kalıplara sokup 'Şöyle böyle davranmalı' diyemem. Ben bile zaman zaman 'şöyle mi böyle mi davranmalıyım' konusunda kendimle çatışan bir insanım. Göz önünde olan insanlar olarak söylediklerimiz önemli. O zaman da dediklerimize dikkat etmek gerekir. İnandıklarımızı da söylememiz gerekiyor. Sitemde bir kitaptan bahsettim, birçok insan okumuş. Kitap okutmak ne zor bu ülkede ama bir cümle ile bir sürü insan okumuş. Böyle bir güç varsa kullanmak isterim.

S.A.: Bir oyuncunun duruşunun da olması gerekiyor. Toplumun size yüklediği anlam ve verdiği görevden dolayı yanlış yapma hakkımız yoktur. Biz de insanız, yanlış yapma hakkımız var ama normal duruşunla verdiğin şey önemlidir. Başak profesyonel, ben daha farklı yönlerden bakıyorum oyunculuğa, kendimi çok profesyonel görmüyorum. Ama bir karakteri canlandırmak çok keyifli bir iş. Bu ortam içinde o daha sabırlı, ben sabırsız ve duygusal hareket edebiliyorum. Huzursuz hissettiğim anda bir anda bulunduğum işin içinden kaçabiliyorum.

B.D.: Nerede olursam olayım kendi kimliğimden bir şey kaybetmeden her soruya kafamdan geçeni verdiğim için bulunduğum ortam o yüzden rahatsız etmiyorum. Rahatsızlık bir şey olursa bulaşmam, kapatırım kendimi.

Oyunculuğunuzu ne bitirir?

B.D.: Yaşadığım sürece oyunculuğa devam edeceğimi hissediyorum şimdilik. Kendimi 80 yaşında sahneye çıkan birisi olarak hissediyorum.

S.A.: Ben oyunculuğu her an çıkarabilecek bir yapıya sahibim. Gerçekten yıpratıcı bir meslek, hele de duygusal bir yapıya sahipseniz. İstanbul'dan ayrılmak, başka yere yerleşmek, ufak bir işle uğraşmak beni daha mutlu edecekse bunu yaparım. Başak o yetkiyi verdi zaten. Bunu her an yapabilecek bir modaydım ama henüz tamamlamam gereken bir şeyler var.

Her zaman uzlaşmacı olmak gerekmiyor, kavga etmek de gerekiyor

Biz Hollywood'a gidemiyoruz ama Marc Dacassos gibi bir oyuncu ile oynamak ne öğretti size?

S.A.: Sağolsun onlar geldi. (Gülüşmeler) İyi bir dostluğumuz oldu. Disiplini ve işe olan saygıyı gördük. Bizler hemen 'film bitsin de gidelim, eğlenelim' deriz, rahatlama moduna gireriz, ertesi günü düşünmeyiz. Adamlar proje süresince ve sonrasında fiziklerine o kadar çok dikkat ediyorlar ki! Bizim tek enstrümanımız bedenimiz. Marc ve Emanuella asla alkol ve sigara kullanmıyorlar. Kendilerine ve işlerine olan saygı hayranlık uyandırıyor.

Kara kuşak bir karateci olarak Marc'a karşı işe yaradı mı? (Gülüşmeler)

S.A.: Espri olarak kapıştırmaya çalıştırdılar ama Marc'ın karşısına geçmeye cesaret edemem.

Sinema camiası ile hep aranız mesafeli idi. Bu camiadan biri ile evlenmek nasıl bir duygu?

S.A.: Başak camianın dışında bir insan. Müthiş bir iş disiplini vardır, oyunculuk gücü çok yüksek. Karakteri ve donanımı ile etrafındaki insanların hayran olduğu bir kişidir. Akıl benim için çok önemlidir. Bir anlamda ben de olmayanı Başak tamamlamış oluyor. Ben akıldan çok hissiyatla hareket ederim, mantığı o devreye sokuyor. Çok farklı pencerelerden bakıyoruz ama buluştuğumuz aynı pencereler oluyor. Her zaman uzlaşmacı olmak gerekmiyor, biraz da kavga etmek gerekiyor. İşin keyfi ve güzelliği de burada, heyecanı seviyoruz.

Kariyer anlamında yanlış tercihlerde bulundum

Siz hep sinemada ilk filmini çeken yönetmenlerle çalıştınız. Nedir bu?

B.D.: Evet ya! Böyle bir tesadüf tuhaf. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. İlk filmini çeken yönetmenlerin heyecanını görmek güzel, keyifli oluyor. Bu bilinçli değil, geriye dönüp bakınca 'N'oluyor ya?' dedim. Tecrübe başka bir şey, ama ben yaptığım işi bildiğimi düşünüyorum. Bir sonraki filmde inşallah daha tecrübeli bir yönetmen ile çalışmayı talep ediyorum yani.

Şu an ki durumunuzdan memnun musunuz?

B.D.: Bilmem! (Gülüyor) Yapmayı istediğim ama henüz yapamadığım çok şey var. Bazen yanlış hamlelerde bulunuyorum. Oyuncular kariyerden ziyade oynamak derdinde olan insanlardır. Bana projeler genelde tercihli roller gelir. Kariyer anlamında yanlış tercihlerde bulundum ama oyunculuk anlamında daha zevkli rolleri seçtim. En arızalı tipleri seçtim. Kariyerim için oynasam daha farklı bir yerde olurdum. Olması gereken yerde de tam olduğumu düşünmüyorum.

Ne olursa olduğunuz yerde olacaksınız?

Her oyuncu başka başka şeyler hayal eder. Biraz zamanla da alakası var ama benim hayal ettiğim şey adım söylendiği zaman 'Ha bunu Başak oynar' denmesidir. O noktada adım anılmalı. Muhteşem bir şöhret, milyonlarca lira para değil. 'Ben bunu nasıl oynarım' diye stres yaparım, oynarken keyif alırım ama sonrasında galada filan gazetecilerin 'Oynadığınız rolü anlatır mısınız?' diye tuhaf sorular sorarlar. Niye anlatayım yani, gir ve izle. Anlatmak istesem kitabını yazardım, oynadık işte. 'Çok beğendik' denildiği zaman rahatsız oluyorum, utanıyorum filan. (Gülüşmeler)

Zaman - Cumartesi

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Tahkim Kurulu'ndan Fenerbahçe'nin Süper Kupa cezasına indirim
Son dakika haberi: Okullardaki yeni müfredat modeli açıklandı