Sultan Vahideddin Han’a kendisini savunma hakkı verdik mi? “1”

.

  • GİRİŞ13.03.2018 06:48
  • GÜNCELLEME14.03.2018 07:28

1999’da yakalanan bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan bile, aylarca süren mahkemeler boyunca kendisini savundu ve bütün Türkiye onu televizyondan dinledi ve günlerce kendisini savunmasına bu millet tahammül etti.

Şimdi birilerinin fantezi dünyasında hain denince akıllara gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun gelmiş geçmiş “en hain insanı” (!!!) olan Sultan Vahideddin’in kendisini savunmasına müsaade edildi mi? Cevap hayır..

 

 

Halbuki birine hain gibi alçakça bir sıfatı yapıştırmadan evvel itham olunanın evveliyatla dinlenmesi lâzımdır. Bu yüzden Sultan’ın da bu konudaki savunmasına kulak vermek gerekmez mi? Gerçekten herhangi bir muhakeme esnasında bir suçla itham edilen kişi, dinlenilmeden karar vermek, hukuka ve insan haklarına aykırıdır. Burada da kişinin kendi hakkını savunması esastır ilkesine uyarak Sultan’ın bu konuda yazdıklarını şahsî müdafaa olarak kabul edelim ve Sultan’ın söylediklerine bir kulak verelim;

Sultan, 1923’de Mekke’de yayınladığı bir bildiride kendisini şöyle savundu;

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.

Alevlenişinin başlangıcında devletimizin iştirakine katiyen rıza göstermediğim ve bütün devamı süresince elimde bulunan bütün vasıtalarla tahribat ve zararın giderilmesine çalıştığım dünya savaşının feci neticeleri tamamiyle kendini göstermeye başladığı bir zamanda biraderimin (Sultan Mehmed Reşad Han) üzüntü verici vefatı meydana gelerek Osmanlı Anayasasının bahşeylediği hakka istinaden ve genel biat merasimi ile Makam-ı Hilâfet ve Saltanat’a oturmuştum. O günler göz önüne getirilirse hükümdarlık makamını kabul eylediğim zaman beni karşılayan zorlukların azameti takdir olunur.

            Bilâhare cephelerimizin birbirini müteakip çökmesi sabit olduğu üzere, hiçbir galip gelmeye ümidi yakın olmayan bu zor harbin uzaması ve usûl-i meşrûtiyeti ilan ve tatbik ettirmek perdesi altında 1908 senesinden beri idaremizin başında yerleşmiş bulunan İttihat ve Terakki erkanından aşırı taşkın ve nüfûzlu kısmının harpten bilistifade memleket dahilinde hoş gördüğü yağma, karaborsacı ve anlaşılmaz maksatlarla yer yer ikâ ettikleri gün be gün yangınlar sebebiyle başkentten imparatorluğun hudutlarının sonuna kadar memleketin her noktasında milletin varlığı erimekte ve hayata dair ümitleri dehşet verici bir surette heder olup gitmekte idi.

Bu facialar karşısında beraber çalışılacak hedef ve gaye elbetteki barış ve mutluluk içinde beraber yaşamaktan başka bir düşünce olamazdı. Bu maksadın temini için de hiçbir gecikme uygun görülmemiş ve mümkün olan her çareye tevessül olunmuştur. Fakat harbin devamından menfaatli olmakla beraber memleketimizde daima hukukî idare ve selahiyetini çiğnemeye alışmış olan o zamanın hükümeti ile, yine tahakküm eden hükümetin etrafında tesis eylediği ihanet şebekesi çalışmamın verimli olmasına mani olarak tek tek barış görüşmelerine girişmekle elde edilecek menfaatler ve müsait şartlara muhterem milletimin mazlum kanını sebepsiz olarak heder olmaktan korumaya vasıl olmak imkanı bırakmadı. Ve harp bütün dehşet-i tahripkârânesiyle meş’um Mondros Mütârekenamesi’ni imlâ mecburiyeti hasıl oluncaya kadar devam eyledi. Bu mütarekenin akdine memur heyet üyelerinin bugün Ankara’daki Heyet-i Vekile Reisi Rauf Bey’in başkanlığı altında ve o zaman memleketin en mühim askeri kuvvetlerinin de şimdiki Ankara Meclisi Reisi Mustafa Kemal’in kumandası altında bulunduğu herkesin halâ hatırındadır.

            Asayiş meselesi bahane olarak görülerek, herhangi bir yerin işgali hak ve yetkisini itilaf devletlerine bahşeden özel maddesiyle Adana, Musul, Antalya, İstanbul ve İzmir işgalleri ki sonraki bütün felâketlerin menşei ve temeli bulunan adı geçen Antlaşmanın akid ve imzası mağlubiyet ve zorlamasıyla meydana gelmiş olduğu halde bilahare İzmir’in işgali dolayısıyla beni suçlamaya cüret edenlerin nokta-i nazarına göre, zikredilen işgallere sebebiyet ve temel dayanak olan Mondros Mütarekenâmesi’ni imzalamaya bilfiil iştirak eden  Rauf, Fethi ve o an yürüttüğü askerî vazifesi ile devleti böyle bir zor duruma düşürmekte cidden sorumlu bulunan Mustafa Kemal gibi bugünkü milli reislerin mesul tutulup suçlanır olması lâzım gelir. Zira gerek bu mütârekenin imzasından ve gerek ondan sonraki bütüm meselelerde, Anayasa mucibince mesuliyetten müstesna olan hükümdarlık makamı için o an bulunan mesul hükümetin maruzatını tasdik lüzumu gibi itiraz kabul etmeyen bir sebep olduğu halde ne kendi oluşturduğu ve imza ettiği mütârekenin tatbiki demek olan felaketlere karşı, bilahare muhalefette ön ayak olmak küstahlığını gösteren Rauf Bey için, ne de devletin belli başlı mevcut kuvvetlerinin çok büyük bir çoğunluğunu esir vererek zilletle Toros eteklerine iltica etmesi yüzünden mütârekeyi kabul etme halini kaçınılmaz bir hale getiren Mustafa Kemal için, değer verilecek hiçbir mazeret mevcut değildir. İşte Osmanlı tahtına oturuşumdan sonra ilk mühim siyasi adımı teşkil eden mütârekeye kadar cereyân eden hadiseler karşısında benim vaziyetim budur.

            Mütarekeden sonra takip ettiğim yol ve takındığım tavır ise, geri alınması mümkün olmayacak bir adımı atmaktan çekinme ile beraber bir taraftan içeride mâkûl ıslahat ve icraata gayret etmek, bir taraftan da dışarıda siyasî teşebbüse devam etmek suretiyle aleyhimizdeki genel nefreti bertaraf olacağı müsait zamanlara intizar edebilmek için vakit kazanmaktan ibâret idi.

 

            Birinci Bölümün Sonu.

“Sultan, “Perşembe günü İzmir’in işgalinden sonra tutunduğu tavrı anlatacaktır”

           

 

Yorumlar4

  • orhan iys 6 yıl önce Şikayet Et
    Mustafa kemal Paşa'ya Anadolu'da her kapıyı açacak , tüm askeri ve mülki erkana emir verecek yetkiyi O'na kim verdi ? Bunu açıklasınlar bana yeter ...
    Cevapla
  • BÜLENT DUMAN 6 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun
    Cevapla
  • Arbak 6 yıl önce Şikayet Et
    Allah bizi size yakışan torunlarınızdan eylesin. Binlerce şükür sizin gibi ecdadımız var.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • mmm 6 yıl önce Şikayet Et
    ecevitin "vahdettin hain değil" sözü tarihi bilgileri tersine çevirmiştir. 20-50 dönemi belgeler ve tanıklar huzurında yeniden masaya yatırılmalı. tarih yeniden doğru yazılıp çocuklarımız yalan yanlış bilgilerden kurtarılıp, sorumlular yeniden belirlenmeli.
    Cevapla Toplam 7 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat