Kontrolsüz güç’ün neticeleri

.

  • GİRİŞ27.09.2019 08:08
  • GÜNCELLEME30.09.2019 09:08

Hangi devlet başkanı seçilirse seçilsin ABD’ nin, Rusya’nın, Çin’in, İngiltere ve Fransa’nın yüzyıllardır sürdürdüğü kibirli, sömürgeci politikaları değişmez. Güçlülerin sürekli haklı olduğu, zayıfların devamlı haksız olduğu bir dünyada kimse rolllerini değiştirecek ve paylaşacak bir adım atmaz, atmıyor ve atmayacak da… Onun için dünya 5’ ten büyük ama o büyük dünya bu küçük 5’ in emir ve kontrolünde .

 

 

Böyle bir dünyada Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Adalet Divanı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Kyota Anlaşması, Mastricht sözleşmesi, NATO, Atlantik Paktı, Avrupa Birliği ne işe yarar? Bu kuruluşlar şimdiye kadar zayıf ve mazlum ülkelere ütopik hayal dünyası vaadetmek, ihraç etmekten başka ne iş yaptı? Hangi ülkelere vaad ettikleri şeyleri verdiler veya götürdüler? Demokrasi getireceğiz dedikleri ülkelerin yeraltı, yerüstü madenleri, gas ve petrolleri için oralara kan, gözyaşı ve yoksulluktan başka ne götürdüler? Vietnam, Kampoçya, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Somali felaketleri ortada…

Her çağda ve zamanda güç zehirlenmesi insanın ve toplumların kimyasını allakbullak etti. Adalet terazisini bozdu. Akıl ve mantık dengesini bozdu. İnsanları sağlıklı düşünemeyen vicdansız vahşi varlıklar haline getirdi. Bu psikoloji ve durum insanın fıtratını bunalımlardan bunalımlara sürükledi. İnsan kendi icat ettiği putunun esiri haline geldi. Toplumlar insanlık duygularından sıyrılarak, insan suretinde bürünmüş robotlara dönüştü.

 

 

Bugün korkunç bir bunalımı yaşıyan batı toplumunun içine düştüğü, içinden çıkmak için çırpındıkça battığı ve bir türlü çıkış yolu bulamadığı trajedik durum budur.Herşeyi zenginlikte, lükste, teknolojinin , bilimin zirvesine ulaşmakta arayan materyalist anlayış ve sistem kördüğüm olup tıkandı.

Batı uygarlığı insanlığa bir merhamet abidesi gibi onu önceleyen, insanlığı kuşatan ve kucaklayan bir dünya sunamadı. Onun yerine güçlüleri öne çıkaran, onların çıkarlarını koruyan ve gözeten vahşi bir hayat tarzı ve sistemini dayattı. Buna göre kurulan vahşi bir dünya sistemine ayak uydurabilenler köleliği peşinen kabul ederek efendilerine hizmet etmeyi, onların çıkar ve menfaatlerini korumayı, kollamayı demokrasi ve özgürlük kabul ettiler veya bunu böyle kabul etmek zorunda kaldılar.

Güçlülerin kurduğu ve yönettiği dünya sömürü ve kölelik düzenine başkaldıranlar veya onu kabullenemeyenler, ya çağdışı veya terörist,  diktatör rejimler ve devlet reisleri olarak anılıp her yerde ve her alanda elleri kolları bağlanıp susturulmaya, hatta; ekonomik, askeri, siyasi baskı ve devlet terörleriyle yok edilmeye çalışıldı.

Tarih boyu savaşların, katliam ve soy kırımlarının ana sebeplerinden birisi de güç zehirlenmesidir. Birinci ve 2. Dünyasavaşlarının sebebi süper güçlerin aralarında dünyanın ham madde ve pazarlarını bölüşemediklerinden kaynaklanan bir çıkar çatışmasıydı. Bu iki dünya savaşı da 100 milyon insanın canına, bir o kadar insanın da yaralanmasına ve sakat kalmasına, trilyonlarca dolar maddi zarara, çevere kirliliği, yoksulluk ve yıkıma mal oldu. Batı uygarlığının içine düştüğü bu güç zehirlenmesi, kendisinin ve  insanlığın sonunu getirebilir bir tehlikeyi barındırmaya devam ediyor.

Birçok alanda doyumun zirvesine ulaşan batı toplumu sadece beden olarak obez değil, ruh ve düşünce, akıl ve mantık, duygu ve duyarlılık olarak da obez bir ruh hali içinde mutsuz ve huzursuz. İnsan zenginlikle, lüks ile, güç sahibi olmakla, herşeyi elde etmekle mutlu olunamayacağını farketti. En çok mutsuz ve huzursuz olan insan ve toplumlar herşeye gücü yetttiğini sanan ve her istediğine ulaşabilen insan ve toplumlar oldu.

Ne acıdır ki, az gelişmiş veya gelişmemiş toplumlar kendi insani, ahlaki, kültürel değerlerini unutup çürümüş ve kokuşmuş bu vahşi batı uygarlığının bir parçası olmak için hala yarışıyorlar. Bu traji komik durum islam toplumlarının içine düştüğü aşağılık kompleksi zehirlenmesinin acı bir meyvesi olarak bizde de aynen yaşanıyor.

Kim ne derse desin! Batı uygarlığı kendi sonuna doğru koşuyor. Bize hastalık gibi bulaşan körü körüne batıya öykünme kompleksinden kurtularak kendi dini, ahlaki, kültürel ve medeniyet değerlerimize dönmez isek, batıyı bekleyen felaketin tsunamisi bizi de onunla birlikte silip süpürmemesi için bir neden yok.

Kişi ve toplumlar sevdikleriyle beraber bir olur ve sevdikleriyle beraber yok olurlar.Tarih, bu hakikatin en büyük şahidi ve doğrulayıcısı olarak bizi uyarıyor.

Arif Altunbaş, Haber 7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat