Adnan Oktar ve Ötesi

  • GİRİŞ25.07.2018 07:23
  • GÜNCELLEME26.07.2018 14:04

İlim ve Sanat Dergisinde çalıştığım 1980’li yıllarda sık sık yolumu Tophane’de ki Kılıç Ali Paşa Camii’ne düşürür bazen de, eskilerin kast-ı mahsusa dediği gibi hususiyle oradan geçer, Camii’e uğrardım.

Kılıç Ali Paşa Camii, dünyaca ünlü usta mimarımız Mimar Sinan’ın son eserlerinden biridir.

 

 

Huzuru gani olan Camilerimizdendir.

Bana kalırsa, bazen yolunuzu o tarafa düşürün ve bu huzuru siz de yaşayıp orada bu fakire de dua edin.

Deniz seviyesinde olmasına hatta, bir rivayete göre deniz dolgusu üzerine inşaa edilmiş olmasına rağmen hala, son derece sağlam ve heybetli görünümünden birşey kaybetmemiştir.

Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa aslında İtalyandır.

Daha çocuk yaşlarında Papaz olmak için Napoli’ye giderken yolda Osmanlı denizcileri tarafından yakalanıp alıkonulmuş, sonrasında da müslüman olmuştur.

II. Selim ve III. Murat dönemlerinde yani, 1572-1587 yılları arasında 15 yıl kadar Kaptan-ı Derya olarak görev yapmış, 1548 yılında da Turgut Reisle beraber çalışmıştır.

Kazandığı önemli savaşlardan dolayı Kaptan-ı Derya yani Donanma Komutanı yapılmıştır.

Bu değerli komutanın Tophane’de yaptırdığı Camii’e 1980’li yıllarda uğradığımda özellikle, ikindi namazlarının ardından, Camii’in içinde bir grup gencin halkalandığını, ortada tek başına olan gencin de halkadaki gençlere sakince, ciddiyetle konuşmalar yaptığına şahit olmuştum.

Bu durum ile birkaç defa karşılaşınca konuşmalara kulak misafiri olmuştum.

Halkanın ortasındaki gencin, halkadaki gençlere daha çok fizik, kimya, matematik ve astronomi ile ilgili bilgiler verdiğini, bu çerçevede ayet ve hadislerden söz ettiğini duymuştum.

Sık sık rastlayınca soruşturdum ve halka ortasındaki gencin Adnan Oktar, diğerlerinin de üniversite öğrencileri olduğunu öğrenmiştim.

Ne yalan söyleyeyim bu durumdan çok hoşlanmıştım.

Fenne, bilime, astronomiye, matematiğe önem veren namazlı abdestli gencecik insanlar, Cami ortamında bir araya gelip ihtiyacımız olan ilimler üzerinden, ihtiyacımız olan dini bilgileri konuşuyorlar, öğreniyorlardı.

Çok yönlü olan, yaratılmış her şeye diyecek sözü olan İslam dini insanı; dünya üzerinde yaratılmış “çokluk” bilgisine yönlendiriyor, bu bilgilere cevap veriyor ama biz bunu anlayamıyor, algılayamıyor, öğrenemiyor ve hatta 1920’lerden itibaren de kasten uzak tutuluyorduk.

Halbuki, bu bizim ciddi bir ihtiyacımızdı.

İhtiyaç ?

Ne kadar güzel denilmiş, “ tabiat boşluk kabul etmez” , diye.

Evet etmiyor.

Ama bunu sadece biz anlamadık, anlayamadık bir türlü.

Ve başımıza gelen kötü şeylerin çoğu da emin olun ki bu yüzdendir.

Bu din, müntesiplerinden her alanda ama her alanda çalışmak istiyor.

Dürüstçe, namusluca, adilce, samimice ve büyük bir disiplin içinde ve hiç ara vermeden her alanda; sanat, edebiyat, fizik, mantık, dil, matematik, spor, müzik, coğrafya, estetik, astronomi, mimari, kimya.. hasılı her alanda bilgili olmamızı istiyor.

Bunu biz bilmiyor ya da bilip uygulamıyoruz ama düşman biliyor, biliyor ve asla unutmuyor.

Bir çoğumuz FETÖ’nün de, Oktar’ın da neseplerinin sahih olmadığını, bu sebeple hain olduklarını söylüyor ve bunu da ciddi ciddi savunuyorlar.

Bu ve benzeri kişilerin nesebi, ister sahih, isterse gayri sahih olsun elin gâvuru bunu çok iyi kullanıyor ya, biz asıl onu anlayalım ve ona çözüm bulalım.

Devlet varolanı yani Kürdü 80 yıl inkâr etti ama elin gâvuru varolan üzerinden istismarını kolayca gerçekleştirdi, şimdi de inisiyatifi tamamen eline aldı ve 35 yıldan beri bu ülkenin kaynaklarının heder olmasını gerçekleştirdi.

Devlet yapmayınca hatta, dine uzak durunca FETÖ’nün eli ile 40 yıl boyunca ülkemizin en zeki çocuklarını seçip seçip vatanımıza hain hale getirdiler, bir kuşak kaliteli insan kaynağımız da böylelikle eridi gitti.

Yine devlet ortalıkta görülmeyince dine susamış zengin aile çocuklarını toplayıp bir araya getirdiler, her türlü kullandılar ve nihayet onları da harcadılar.

Bugün cezaevlerinde yatanlar için bir zekâ testi (IQ) yapılsa eminim, aynı sayıdaki dışarıdakilerden daha yüksek bir zekâ seviyesi ile karşılaşırız.

Şunu demek istiyorum: bu devlet (eski devlet) insan kaynağına sahip çıkamamıştır.

Üstelik, insan kaynağımızı aleyhimizde kullananların olabileceğini de akıl edememiştir.

Çünkü, devletin bu meseleler için bir aklı yoktu, var olan akıl da darbe planları için kullanıldı.

Bu akılsızlığın cezasını da bütün bir toplum ödemiştir, acı olanı şu ki, hala ödemeye devam ediyoruz ve edeceğiz.

Dilerim ki yeni devlet, başta insan kaynağımız olmak üzere, diğer bütün kaynaklarımıza gereği gibi sahip çıksın.

 

Ferman Karaçam - Haber

 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

Yorumlar2

  • Fatih Özdemir 5 yıl önce Şikayet Et
    Ferman’ım kalemine sağlık.Misyon okullarının ulaşamadığı,ulaşsa da etki altına alamadığı Anadolu’muzun saf masum çocuklarını bizden görünen bu hainler eliyle kaybettik.Umulur ki ibret almışışızdır.
    Cevapla
  • zmc 5 yıl önce Şikayet Et
    tebrik ederim güzel bir yazı. umarım yeni milli eğitim bakanımız da okur bu yazıyı.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat