Hangi Anne ?

.

  • GİRİŞ03.10.2018 08:12
  • GÜNCELLEME04.10.2018 08:12

Evvela, “Anneyi Kaybediyoruz” başlıklı, bir önceki yazımızdan dolayı mesaj ve mail gönderen, telefon eden, diğer iletim kanalları ile teşekkürlerini bildiren çok sayıda okuyucuyu duyarlı davranışlarından dolayı kutluyorum.

Rahmetli Cahit Ağabey bir kitabına başlarken diyor ya,

 

 

“ne çok acı var..! “ben de aile, anne, çocuk konusunda Türkiye’de çok ciddi sorunların ve acıların yaşandığını biliyordum ama ne yalan söyleyeyim bu kadar fazla olduğunu tahmin edemezdim.

Anlaşılıyor ki, aslında eli kalem tutan ve vicdan sahibi olan herkes

konuyu dile getirmek için koskoca “İmdaaat” başlıkları atarak konuyu gündeme taşımalılar.

Belki o zaman meselenin ciddiyeti anlaşılır da ilgili ve yetkililer köklü çözümler üzerinde çalışmaya başlarlar.

Aksi halde, rahmetli annemin dediği gibi, ay bacayı geçince ışık vermeyecek yani iş, işten geçecek.

Aslında mesele ilgililerin bu konuyu duymaları değil, algılamaları ve anlamalarıdır.

Yoksa şöyle mi demeliydim?

İlgililerin, özellikle de Aile’den sorumlu olan Bakanımız Hanımefendının bu konuya, şartlanmışlıklarından sıyrılarak bakması gerekiyor.

Mesela; hiç dillerinden düşürmedikleri “Güçlü Kadın” tabirini ve her yere kreş açma düşüncesini terketmeliler çünkü, güçlü kadından, eline para verilip onu yani parayı eşine ve çevresine karşı bir silah gibi kullanmayı anlıyor ve bunu teşvik ediyorlar.

Ama ne hazindir ki, böyle olduğunun farkında bile değiller.

Eğer farkında olsalardı bugün, “Aile” mefhumumuzun bir kıymeti olurdu ve neredeyse her evlenen genç çiftimizden birinin boşandığı günleri yaşamazdık ve aceba bu insanlar niçin ayrılıyorlar diye, başımızı ellerimizin arasına alır, düşünür bu meselenin kaynağına inerdik.

Eğer farkında olsalardı güçlü kadın yerine “Güçlü Anne” tabirini yerleştirir ve Türkiye’yi tepeden tırnağa yeniden imar edecek, toplumun sosyal dokusunu ilmek ilmek örecek; vefa, sabır, bilgi, aşk ve sanat hünerleri ile mücehhez gerçek bir çağdaş Anne örneği üzerine çalışırlardı.

Eğer farkında olunsaydı;

Karadeniz’de sırtında bebesi ile çay ve fındık toplayan, Trakya’da, Ege’de, Anadolu’da daha tan yeri ağarmadan römorklar üstünde bağlara, bahçelere, tarlalara dökülüp iki büklüm çapa yapan, domates toplayan, kavun toplayan, Doğu ve Güneydoğudan kilometrelerce yollar kat edip fındık işçiliği yapan, derme çatma çadırlarda kalıp çocuklarını ihmal etmeyen kadınlardan da bir defa olsun bahis edilir, adı anılırdı.

Üstelik bu kadınlar, bu çağda, bir ülkenin en çok ihtiyacı olanı yapıyorlar yani, en az 4-5 çocuk yaparak Türkiye’yi gençleştirme çabası gösteriyorlar.

Dahası sayıları da az değil, 6 milyondan fazla tarım çalışanının yarısı kadın.

Ve dahası bu kadınlar hem çalışsın, hem de çocuklarına bakılsın diye bağ, bahçe, tarla ve çayıra devletimiz onların çocukları için kreş de yapmıyor.

Bu kadınlar günde on, oniki saat çalışıp evine geliyor, evinde de çalışıyorlar.

Eğer gerçekten güçlü kadın istiyorsak;

Bu kadınlarımızı eğitmeliyiz; tarlada, çayırda, bağda, bahçede çalışmalarının önüne geçmeliyiz.

Evinin kadını, çocuklarının annesi olmak isteyenleri teşvik edip ekonomik olarak desteklemeliyiz.

Okuyanları ve “Anne” olmak isteyenleri, çocuklarını anne şefkatinden mahrum etmeyenleri, sağlıklı nesiller yetiştirmek isteyenleri, akrabalık, komşuluk ilişkilerini sürdürenleri desteklemeliyiz.

İleride, yaşlanınca kimsenin eline bakmamaları için sigortalı yapıp emekli de etmeliyiz.

Türkiye’yi yönetenler bir karar vermeli.

Yarısı anne, yarısı endüstride, sanayide, hizmet sektöründe iş kadını, eli işte, aklı evde çocuğunda olan ve bir çocuk yapıp bu ülkeyi hızla yaşlandıran kadınları, anne şefkatinden mahrum bırakılıp evden kaçan, sokağa düşen nesillerin annesini mi yetiştireceğiz yoksa; aklı, işi, bedeni, yüreği ve ruhu ile zaten fıtraten de anne olarak yaratılan ve çocukları ile bütünleşip pırıl pırıl nesillerin annesi olan anneleri mi yetiştireceğiz?

Batı, birinci anneyi yetiştirip destekledi ve kaybetti.

Bunu görmek ve anlamak zor değil.

Onları taklit etmeyi, “çalışanlarımızın %31’inin kadın olduğu “ile övünmeyi, daha fazla geç olmadan bırakalım artık.

Kendimize, özümüze dönelim.

Hakiki manada Ana’yı, Anne’yi, Ebe’yi yani doğuran, büyüten eğiten, yetiştiren, eli öpülen, ayağına Cennet serilen, diğergâm insana yatırım yapalım ki o da, geleceğin huzurlu ve mutlu toplumunu inşa etsin.

Aksi halde;

arsızdan, hırsızdan, cinnetten, cinayetten hiç şikâyet etmeyin ve bana da kızmayın ama, yarım anneler elinde bir  toplum işte bu kadar.

 

Ferman Karaçam - Haber

 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

Yorumlar10

  • m.polat 5 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun hocam.doğruları emredip yanlışlardan sakındıranlara ne mutlu
    Cevapla
  • Süleyman 5 yıl önce Şikayet Et
    Ülkenin en büyük sorunu bu. Allah Razı olsun. lütfen pes etmeyin yazmaya devam edin.
    Cevapla
  • Muhammet Karaosman 5 yıl önce Şikayet Et
    Aile toplumun en küçük nüvesidir. Onu yaşat ki Devlet yaşasın. Sizleri tebrik ediyorum. Ülkemizin en önemli kanayan yarası yarasına parmak bastınız
    Cevapla
  • Tebrik ediyorum 5 yıl önce Şikayet Et
    Yüreğimizden geçenler tercuman olmuşsun Kalemine yüreğine sağlık.
    Cevapla
  • Mehmet Doğan 5 yıl önce Şikayet Et
    Ağabey tesbit ve teşhisler harika. Teşekkürler
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat