Baş döndürücü, zihin karıştırıcı, hoyrat bir yeni dünya oluşuyor.

.

  • GİRİŞ21.01.2020 09:22
  • GÜNCELLEME21.01.2020 09:28

Libya’da olanla Suriye’de yaşananları birbirinden bağımsız düşünemeyiz.

 

 

Mısır’da demokrasi ve halk iradesinin cezalandırılması, darbe yapılmasıyla Libya’nın parçalanması planlarını birbirinden ayıramayız.

Irak’ı sarsan gösterilerle Lübnan’daki protesto gösterilerini birbirinden bağımsız göremeyiz.

 

 

Libya merkezli gelişmelerle, Suriye’nin kuzeyinde yapılmak istenenle Doğu Akdeniz’de başlayıp Akdeniz’in geneline yayılan güç mücadelesini birbirinden koparamayız.

İÇERİDE DE DIŞARIDA DA AYNI ORTAKLIK KURULMUŞ

PKK’nın on yıllardır Türkiye içinde yürüttüğü kanlı saldırılarla, Suriye’nin kuzeyindeki harita planlarını, ABD ve bölge ülkelerinin burada bir terör örgütüne silah yığınağı yapmasını, Türkiye’nin bölgeye yönelik üç kritik müdahalesini Libya ve Suriye’den bağımsız algılayamayız.

Türkiye’de “muhalefet”in bütün siyasi kimliklerden uzaklaştırılıp yeni bir kimlikle, tam da coğrafya genelinde Türkiye karşıtı cephe ile ortak bir “dil”e dönüştürülmesini yukarıda dikkat çektiğim konulardan bağımsız düşünemeyiz.

TÜRKİYE ÜÇ DENİZDE DE OLACAK.. EĞER BU GÜCÜ İNŞA EDEMEZSEK ANADOLU’DAN VE TARİHTEN SİLİNİRİZ

Türkiye’nin Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne, Hazar’dan Adriyatik’e, Karadeniz’den Ege ve Akdeniz’e çok geniş anlamda savunma kalkanları inşa etmesini coğrafyanın tamamını hedef alan büyük istila dalgasından koparıp anlayamayız.

“Ne işimiz var Suriye’de”, “Ne işimiz var Somali’de”, “Ne işimiz var Libya’da”, “Ne işimiz var Akdeniz’de” söz ve tavırlarıyla, 21. yüzyılda Anadolu’yu koruyamayız, güçlü Türkiye inşa edemeyiz.

Anadolu’yu koruyamazsak coğrafyadan silinir, güçlü bir Türkiye inşa edemezsek tarihin de dışına itilir, Selçukludan bugüne kadar süren yüzyılların sonunu getiririz.

BÜTÜN BUNLAR “TEK BİR MÜCADELE”DİR..

Türkiye’nin askeri alanda, güvenlik alanında, ekonomik alanda, siyasi/diplomatik alanda yürüttüğü büyük mücadele, tek bir mücadeledir ve bir gelecek inşasıdır. Bir satrançtır, bir güç haritası çabasıdır.

En büyük siyasi krizlerden en tehlikeli askeri operasyonlara, ekonomik olarak ayakta durmaktan sıradan diplomatik masalara, siyasi sistemi dönüştürmeden bölgesel ortaklıklara, düşmanlıklardan dostluklara kadar bu bir bütündür.

ÜLKELERİ KORUYACAK DUVARLAR, ‘TANIMLANMIŞ’ İTTİFAKLAR YOK. KENDİ MÜCADELEN KADAR VARSIN!

Artık küresel sistem yok. Artık çokuluslu sözleşmelerin, kurum ve kuruluşların etkisi yok. Dengeye oturmuş, ortaklık ve düşmanlıkların kalın çizgilerle çizildiği bir dünya yok.

Artık milletleri, ülkeleri güven altında tutacak “tanımlanmış” ittifaklar yok. Aşırılıkları, kontrolsüzlükleri durduracak, dengeleyecek hiçbir mekanizma yok.

Güç haritalarının da, siyasi haritaların da zayıfladığı, güce ayarlı bir dünya şekilleniyor. “Eskilerin masalları” haline gelen “barış ve özgürlük” söylemlerinin inşa edici, koruyucu duvarları yok.

BAŞ DÖNDÜRÜCÜ, ZİHİN KARIŞTIRICI, HOYRAT BİR DÜNYA..

Son derece karmaşık, son derece baş döndürücü, son derece akıl karıştırıcı, son derece kırılgan ve hoyrat bir dünya var. Bundan sonra hiçbir ülke, ulusal sınırları içinde güvende olamayacak.

Artık bütün ülkeler, milletler iddialarıyla, arayışlarıyla, güç hesaplarıyla mücadele verecek. Coğrafyamızı bir bütün olarak algılamazsak, küresel alanda yaşananları bir karmaşık güçler hesaplaşması olarak bütünleştiremezsek, iddialarımızı öne çıkarıp güç inşa etme yolunda hızlanmazsak, siyasi dilimizi, güvenlik dilimizi buna göre dönüştürmezsek, 21. yüzyılın kaybedeni oluruz.

Sadece Türkiye için değil, bütün ülkeler için bu böyledir.

İKİ DÜNYA SAVAŞINDAN DAHA SARSICI DEĞİŞİM: BİLGİDE KÜRESELLEŞME, BİLİNÇTE YERELLEŞME…

Birinci ve ikinci dünya savaşlarından çok daha sarsıcı bir değişim geliyor. Teknolojinin, iletişimin, güç algısının hızla dönüştüğü, bilgide küreselleşmenin, bilinçte yerelleşmenin yaşandığı, zihinsel sınırların kapandığı ama güvenlik kaygılarının tehlikeli hale geldiği bir dünya bu.

Coğrafya, vatanseverlik, siyasi ve kültürel kimlik yeniden öne çıkarken, acımasız bir saldırganlığın kol gezdiği, kaynaklar üzerinde talanın milletleri imha edebilecek ölçekte tehlikeli hale geldiği bir dünya.

Bu dönemin sonrasında oluşacak sistem ya da sistemsizlik hiçbir şekilde iki dünya savaşı sonrasına benzemeyecek. Dolayısıyla bütün milletler bu tehlikeli tarih aralığından nasıl sağ salim çıkabileceğinin hesaplarını yapmakla meşgul.

Her güç ve millet, “nasıl bir yarın kurulacak”, anlamaya, öngörmeye çalışıyor. Bunu yaparken de, büyük bir telâşla, kendini güvenceye alacak tedbirleri almaya çalışıyor.

BİRKAÇ YIL ÖNCE BİZİ İÇERİDE VURUYORLARDI. BAĞNAZLIKLARA RAĞMEN EN ETKİLİ GÜÇ OLABİLDİK.

“Ne işimiz var orada” diyenlerin, bugünün ve yarının dünyasını, Türkiye’nin bu yeni dünyaya hazırlığını zerre kadar anladığını sanmıyorum.

Türkiye, içeride bazı çevrelerin bağnazlıklarına, uzaktan kumanda pozisyon alışlarına, ezberlerle toplumsal körlük oluşturanlara rağmen, bu alanda. Birçok ülkeden çok daha etkili bir mücadele yürütüyor. Şu ana kadar da oldukça başarılı.

Başarılı oldu, daha da olacak.

Birkaç yıl önce sınırlarından, içeriden saldırıya uğrayan, imha planlarına maruz kalan Türkiye, sadece birkaç yıl içinde bütün bölgesinde en etkili güç haline geldi.

BİR “TÜRKİYE SİYASİ DİLİ”, VE BİR “TÜRKİYE DURUŞU”… BİZ YENİ DÜNYAYI KURDUK!

Bu yönüyle, bazı merkez Avrupa ülkeleri tarafından bile kıskanılıyor, bu açık. Coğrafyanın tamamına yayılmış bir “Türkiye siyasi dili”, “Türkiye duruşu” en etkili güçtür ve biz şu an böyle bir durumdayız.

Her ne olursa olsun, yarının dünyasında merkez ülkelerden biri, yarının coğrafyasında ise ana aktör Türkiye olacaktır. Biz bu yeni dünyayı okuduk, geleceğin kapılarını araladık. Bunu zamanla “içeridekiler” de anlayacak.

Eski cümlelerin, eski bakışların, eski Türkiye ve dünya algısı ve ezberlerin bozulduğu bir tarih dönemi bu. Ve Türkiye, bütün dünyaya yeni sözler söylüyor. Bu yüzden, coğrafyanın neresinde bir adım atılsa, hangi masa kurulsa hepsini bir bütün olarak okumalıyız. Hepsi birbirini tamamlıyor. Büyük bir yürüyüş bu, tarihin dönüşü..

Coğrafyanın tamamında da, dünyanın merkezinde de olacağız.

LİBYA’DA ATEŞKES UYGULANAMAZ. BAE’Lİ MUHAMMED B. ZAİD’İ DURDURMAK TERÖRLE MÜCADELEDİR.

NOT: Berlin’de yapılan Libya Konferansı’nda alınan ateşkes kararının başarılı olacağını sanmıyorum.

Birincisi; son otuz yıldır, AB ülkelerin olduğu hiçbir masadan barış çıkmamıştır. Onlar ne kadar işin içindeyse, çözüm de o kadar uzak olacaktır.

İkincisi: BAE Veliahtı Muhammed bin Zaid gibi bir terör baronu varken, Hafter gibi bir terör örgütü lideri varken, Fransa varken, Sisi varken, onların Türkiye ile hesaplaşması varken Libya’da ancak güçle bir yere varılır.

BAE’li terör baronu mutlaka durdurulmalı. Yoksa Libya dâhil, hiçbir bölge ülkesinde barış ve huzur olmayacak. PKK’ya, DEAŞ’a yüklenen misyon şimdi bu adama yüklendi. Onu durdurmak bir terörle mücadeledir.

Yenişafak

Yorumlar1

  • ismail 4 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH devletimize cesaret, feragat , basiret, nasip eylesin
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat