Ne yapmalı nasıl yapmalı…

  • GİRİŞ12.07.2018 10:12
  • GÜNCELLEME12.07.2018 10:12

Dünya Türkiye’nin dirilişini izliyor. Mazlum coğrafyalar ve finans kapitalin tasallutu altında rehin alındığını hisseden kesimler bu durumdan son derece memnunken, son yıllarda açıkça düşmanlığa dönüştüğü gözüken bir şekilde müesses nizam hoşnutsuz.

Tabii ki Türkiye’nin büyük devlet geleneğinden geldiği ve potansiyelleri biliniyor. Avrupa basınında 24 Haziran’dan sonra “Osmanlı dirildi” türünden haberlerin çıkması tesadüfi değil. Biz tabii ki geçmişimize saygıyla yaklaşıyor, ona karşı objektif bir tutum geliştirmeye, içine düştüğümüz unutkanlık hastalığından kurtulmaya çalışıyoruz. Lakin zaman akmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kısıtlı bir ekonomik ve fiziksel güç ile, sadece duruşu ve tercihleri sayesinde dünyada mazlum halkların ümidi oldu ve ses getirdi. Hakikatin gücünden faydalandı. Hakikati seslendirmekten korkmadı. Çok düşmanlık çekti; ama milletinin arkasında durması sayesinde bu saldırılar atlatıldığı oranda Türkiye daha da güçlendi ve bugünlere gelindi.

İşin sırrı da burada. Dünyaya nasıl bir alternatif düzen teklif edeceğimiz ile ilgili tartışma, önünde sonunda değerler noktasına dayanıyor. Benim gözlemlediğim, Başkan Erdoğan’ın içinden çıktığı siyasi geleneklerin veya muhafazakarları etkilemiş akımların çok ötesine geçtiği... İslami değerler ve demokrasiden mezcettiği, dünyanın bugünkü durumunu, ihtiyaçları iyi özümsemiş, güncelin ötesine geçmiş bir duruş bu.

Millet Erdoğan’ın ne yapmaya çalıştığını iyi anlıyor ve destek veriyor. Ancak, Erdoğan ile millet arasındaki temsil alanlarının, entelektüel çerçevenin bu yeni durumu iyi özümseyerek önce adapte olması, sonra da fikri üretime geçmesi gerekiyor. Belki de onun bahsettiği “metal yorgunluk” kavramı, sadece partiyi değil, tüm temsil alanlarını ima ediyor.

Artık sadece kendimizin değil, tüm ülkenin, tüm toplumsal kesimlerin, tüm bölgenin ve tüm dünyanın ihtiyaçlarıyla ilgili olmalıyız. Artık sadece kendi sosyolojimizin, kendi ülkemizin değil, dünyanın şu anki karmaşık sorunları üzerine kafa yormalı, kendi özgün modelimizden ürettiğimiz çözüm önerileriyle yola devam etmeliyiz.

Kendimizi dışa açmalıyız. Ama bu açılım, kendimizi unutarak, kimliğimizi terk ederek, yabancılaşarak olmamalı. Yoksa Batıcıların iki yüz yıldır düştüğü hataya düşer, kötü kopyalara dönüşür, imtiyaz peşinde heder olur gideriz.

Fikirleri somutlamak önemli. Mesela birkaç arkadaşla artık dünyanın ihtiyaçlarına cevap veremeyen Cenevre Mülteci Sözleşmesi yerine, “Yurt edinme hakkı” gibi bir kavramın etrafında “Kilis Sözleşmesi” fikrini ortaya atmıştık. Siyasete fikir ve proje sunmak sivil toplum ve akademinin görevidir.

Bu etkileşimin önünü açacak yeni bir sisteme geçmişken ortada fazla gerekçe kalmıyor.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat