ABD Zarrab dosyasını ne yapacak?

  • GİRİŞ14.11.2017 06:03
  • GÜNCELLEME15.11.2017 07:50

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Putin ile Soçi’de ikinci kez, 24 Kasım 2016’da bozulan sonra tamir edilen ilişkiler sonrası 9’uncu kez bir araya geldi.

Mayıs ayındaki ilk Soçi gezisine bendeniz de katılmıştım.

Görüşme sonrası basın toplantısında 15 dakika boyunca domates mevzuun konuşulduğu geziye.

Putin ve Erdoğan, dikkatleri domates üzerinde toplarken görüşmelerde çok kritik bir karar alıp, S-400 füze sisteminin Türkiye’ye satışı konusunda mutabakata varmışlardı.

Dün, Soçi’ye 6 ay aradan sonra ikinci gezisine çıkarken Erdoğan, S-400 için imzaların atıldığını açıkladı.

Varılan mutabakatın 6 ay gibi, bu tür konularda çok daha uzun sürmesi beklenen bir sürenin altında somut adıma dönüştürülmesi de önemliydi.

 

Türk Amerikan ilişkilerinde yaşanan sancılı dönemin okumasını en iyi Putin yapıyor.

Erdoğan’la sık sık bir araya gelmesinin nedeni bu.

Ankara ile Washington hattındaki kriz ikliminden yararlanıp, Türkiye’yi sıcak temas alanında tutuyor.

Bu ilişki biçimi Erdoğan’ın da işine geliyor tabi.

Rusya ile yürütülen müzakerelerin, bunun sahada özellikle Suriye’de kaydedilen ilerlemelere olan katkısının, Washington’daki karar alıcıları hop oturup hop kaldıran bir etki yapması, Ankara’nın lehine bir tablo ortaya çıkarıyor.

Sonuçta müttefik dediğiniz ülkenin kolay lokma olmadığını hatırlatmanın yollarından bir tanesi bu türden trafiklerden geçiyor.

 

Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta ABD’de Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüştü.

Vize krizi, YPG’ye verilen silahlar, FETÖ’nün iadesi konusunda Washington’un milim kıpırdamamış olması ve Rıza Zarrab dosyası ile Erdoğan’ın korumaları için çıkartılan tutuklama kararları Türk Amerkan ilişkilerindeki görünür kriz başlıklarından bir kısmını oluşturuyor.

Görüşmelerde Zarrab dosyasının Türkiye tarafından gündeme getirildiğini Başbakanın yaptığı açıklamalardan biliyoruz.

Yıldırım, Pence’e ilettiği Zarrab mesajını şöyle açıkladı:

 

“Burada davalarla ilgili delillerin, İran ambargosu ile ilgili delillerin elde ediliş şekli itibarıyla hukuki olmadığını, bu belgeleri hazırlayanların Türkiye’de yargılanmakta olduğunu, buna göre yapılacak yargılamanın sonuçta hukukun temel kurallarına aykırı olacağını söyledik.”

 

Buna karşı Pence’in Türkiye Başbakanına ne dediğini, nasıl bir karşılık verdiğini bilmiyoruz.

Bu kısmı açıklanmadı çünkü.

 

New York Manhattan Mahkemesi’nde Zarrab dosyasının hukuki bir zeminde değil, siyasi saiklerle yürütüldüğü gibi bir gerçek var karşımızda.

Yıldırım’ın ABD gezisine çıkmak üzere iken, zamanlama ayarlanarak, kendisini bu ziyarette zor düşürme niyeti taşıdığı besbelli olan Paradise suçlamalarının ortaya atılması bile, bu konuların art niyetli bir şekilde yürütüldüğüne delalet ediyor.

 

Peki ABD’nin derdi ne?

Zarrab dosyasını zorlama bir skandala dönüştürme tehdidiyle, bir pazarlık mı yapmak istiyor?

Konuyla ilgili yazılar kaleme almış birisi olarak en fazla bu soruyla karşılaşıyorum.

S-400’den vaz geçilmesini mi istiyorlar?

Suriye’de Rusya ve İran’la iş tutulmasından vaz geçilmesini mi istiyorlar?

Güney’de bir PKK devletinin kurulmasına dönük itirazlardan vaz geçilmesini mi istiyorlar?

Bu türden sorular.

Cevaben şöyle diyorum.

Hepsi mümkün.

Ama ABD tarafının anlamadığı ya da, anlamak istemediği başka bir mesele daha var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konularda şantaja gelebilecek birisi olmadığını defalarca göstermiş bir lider.

Eğer öyle olsaydı, mesela, şu S-400 meselesinde imzalar atılmaz, konu bir şekilde hasır altı edilip, en kötü zamana yayılabilirdi.

Ya da diğer konularda Erdoğan’ın geri adım atmaya niyetli olduğunu gösterecek bir takım gelişmeler karşımıza çıkabilirdi.

Bunların hiçbiri olmadığı gibi, Cumhurbaşkanının Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren meselelerde bir milim geri adım atmadığı çok aşikar bir şekilde görünüyor.

Yaptığı açıklamalardan da anlaşılıyor ki, Erdoğan Zarrab dosyasında abdestinden şüphesinin olmadığını ortaya koyan bir tutum sergiliyor.

Ülkesinin egemenlik hakları doğrultusunda ekonominin cari açık sorununu azaltmak için attığı adımların suçmuş gibi karşısına çıkarılmasına açıktan verdiği tepki de bunu gösteriyor zaten.

ABD yönetimi ile konuşurken bir al ver imasıyla değil, bu konuyu sadece kendi bağlamında gündeme getirdiği de gayet net bir şekilde görülebiliyor.

Bütün bunlar ortada iken, Manhattan Mahkemesi’ndeki art niyetli çevrelerin ikili ilişkileri bütünüyle ipotek altına alacak bir karar almaları kolay olur mu?

27 Kasım’da bunu göreceğiz.

Ancak, gelinen noktada böyle bir konuda Erdoğan’a çekilecek bir operasyonun Türkiye’ye çekilmiş sayılacağını Washington’da aklı basan, sağduyu sahibi herkes görüyor olmalı.

 

Yorumlar1

  • Dosyaci 6 yıl önce Şikayet Et
    ABD bin işgal etmeye hazırlandığı her ülke için oluşturduğu bir kaç dosyası var, isimlerinin farklı olması oyunun aynı odaktan oldunu degistirmiyor
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat