Döviz piyasaları neden dalgalanıyor?

.

  • GİRİŞ24.05.2018 10:15
  • GÜNCELLEME28.05.2018 10:07

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 10 gün önce İngiltere’ye yaptığı ziyaret, ikili ilişkiler anlamında gayet başarılı geçmişti.

Küresel kriz alanlarında ortaklaşa adımlar atılmasına dönük irade beyanına kadar varan, son derece pozitif bir iklim yansıdı o geziden.
Hatta, gezi bittikten sonra İngiltere’nin Ankara’daki büyükelçisi gazetecileri davet edip, “Bu gezi gerçekten de başarılı geçti, şüpheniz olmasın” anlamına gelen açıklamalar da yaptı.

 

 

Ama bu ‘pozitif iklim’ dediğim gibi, işin devlet ve hükümetler arası ikili ilişkilerle ilgili kısmına tekabül ediyordu.

Gezinin bir de finans ayağı vardı.

Erdoğan, finans dünyasının kalbini temsil eden Londra’da yatırımcılarla görüşmeler yaptı, finans dünyasını temsil eden yayın kuruluşlarına mülakatlar verdi.

Ancak Londra temaslarının bu kısmının yansıması, Erdoğan’ın Başbakan May ile yaptığı görüşme, ya da Kraliçe Elizabeth ziyaretinde olduğu gibi olumlu şekilde olmadı.

Bunları niye anlatıyorum?

Döviz piyasalarındaki anormalliklerin bu gezi bittikten hemen sonra tırmanışa geçtiğini çıplak gözle görebildiğimiz için.

Erdoğan, Londra’dan döndükten hemen sonra, piyasalardaki tuhaflıklar peşin sıra gelmeye başladı.

O halde Cumhurbaşkanının Londra gezisinin finans ayağında ne oldu da böyle oldu diye sorup konuyu biraz daha derinleştirmemiz gerekiyor.

BLOOMBERG MÜLAKATI VE KAYGANLAŞAN ZEMİN

Erdoğan Londra gezisinde, finans dünyasının nabzını tutan Bloomberg Televizyonuna bir mülakat vermişti.

Seçim gündemi arasında çok yer bulmasa da, Cumhurbaşkanı’nın para politikalarına yaklaşımı ile yatırımcıların bakış açısı arasındaki farklılıklar bu röportajda kendisini belli etmişti.

Mesela, röportajda Erdoğan’a para politikası konusunda rolünün ne olacağı soruluyor, Erdoğan’da şu yanıtı veriyordu:

“Şimdi bir defa devlet başkanısınız; halk para politikalarında sıkıntıya düştüğü zaman bunun hesabını kime sorar? Başkana sorar. E başkana soracağına göre bu konuda da tabii ki para politikalarında da etkin olan bir başkan görüntüsü vermeye mecburuz.”

Bu sözler, Bloomberg televizyonunda “Erdoğan ekonomi, faiz politikalarında denetimini artırmak istiyor” manşetiyle verildi.

Aradan bir hafta geçtikten sonra yapılan Türkiye yorumları ise daha bir keskinleşti:

Bloomberg’in son Türkiye haberinde şu tür ifadeler kullanılıyordu.

“Türkiye özeline bakıldığında da mükemmel fırtına diyebileceğiz bir ortam var. Ülkedeki şartlar endişe kaynağı yaratıyor. TL’deki satışa kayıtsızlık olması ve Erdoğan’ın geçen haftaki yorumlarında para politikasını kontrol altına alacağını söylemesi yatırımcı için endişe kaynağı oldu.”

Özetle, Erdoğan, ekonomi sıkıntıya girdiği zaman millet faturayı bana kesiyor diyor ki, şu günlerde test edildiği gibi, sonuna kadar haklı.

Finansçılar ise, para politikalarının ‘kurallara dayalı’ olarak işlemesini, siyasetin, cumhurbaşkanının para politikalarında rol almamasını istiyorlar.

Meselenin bam telini burası oluşturuyor.

Son günlerde bir taraftan seçim gündemini takip etmeye çalışırken, aklımın bir köşesinde de ekonomiye dair soruları canlı tutuyorum.

Ak Parti’nin ekonomi kurmaylarıyla görüşüyorum, ekonomi bilgisine ve yorumlarına değer verdiğim ekonomistlerle konuşuyorum.

Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz artırma eğilimine girdiği dönemden beri, sıcak paranın gelişmekte olan ülkelerden ana vatanına doğru yönelmeye başladığını zaten biliyoruz.

Yani, bizim gibi ülkeler doğal sürecin getirdiği bu baskıyı epeyce bir süredir yaşıyor.

İsteyen istediği kadar komplo teorisi desin, Türkiye’den para çıkışlarında politik/operasyonel bir motivasyonla hareket edenler olduğu da bir gerçek.

Örneğin, Standard&Poor’s’ün Ağustos ayında açıklamasını beklediğimiz Türkiye raporunu erken seçime bağlı olarak geri çekmesini benim konuştuğum herkes ‘maksatlı’ buluyor.

Bununla birlikte, döviz kurlarındaki tırmanışın nedenleri arasında sadece dış değil, iç faktörlerin de bulunduğunu görmek gerekiyor.

Döviz kurlarındaki dalgalanma hızlanınca herkesin gözü Merkez Bankası’nı aramaya başladı.

Daha önce gelişmeleri izliyoruz anlamına gelen sözlü bir beyanatla yetinen Merkez, bu kez eyleme geçip, geç likidite penceresi borç verme faiz oranını yüzde 13,5’ten 16,5’e yükseltti.

Para politikasında sıkı duruş devam edecek dendi, enflasyon hedefinin arkasındayız mesajı verildi.

Döviz piyasaları Merkez Bankası’ndan gelen bu hamleye hemen tepki verdi, dolar gerileme eğilimine girdi.

Bununla birlikte bu gerilemenin ne kadar devam edeceği, en önemlisi bir fiyat istikrarının sağlanıp sağlanmayacağını zaman gösterecek.

Yenişafak

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat