“Memleketi 16 yılda borç batağına soktular”

.

  • GİRİŞ04.06.2018 09:43
  • GÜNCELLEME04.06.2018 09:43

Kamuoyu araştırmalarında halka “Ülkenin en büyük sorunu sizce ne” diye sorulduğunda bu aralar ekonomi açık ara önde gidiyor.

Kamuoyu araştırmalarında halka “Ülkenin en büyük sorunu sizce ne” diye sorulduğunda bu aralar ekonomi açık ara önde gidiyor.

Halk, biraz da kriz dönemlerinden gelen alışkanlıkla ekonomiyi döviz üzerinden okuma alışkanlığını sürdürüyor.

Allah’tan ki, 2008’de hane halkının dövizle borçlanması yasaklandığı için, bugün, mesela 2001 de olduğu gibi, kitlesel anlamda ‘döviz mağdurlarından’ söz edilmiyor.

Seçim dönemindeyiz.

Ekonominin seçim sonuçları üzerindeki etkisi de herkes tarafından bilindiği için, çarpıtmalar, felaket senaryoları, gırla gidiyor.

Sizlere, belki de ilk defa burada okuyacağınız kıyaslamalı bir rakam vereyim:

2010-2018 arasını kapsayan 8 yıllık dönemde Türkiye’de 8,7 milyon kişi iş sahibi olmuş.

Şimdi sıkı durun!

Avrupa Birliği üyesi 28 ülkenin hepsi birden son 8 yılda toplamda 8,2 milyon kişilik bir istihdam oluşturabilmiş.

Bu ne demek oluyor?

Şu demek oluyor.

Ak Parti hükümetleri, son 8 yılda Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının toplamından daha fazla insana iş imkânı sağlamış.

Şekilde görüldüğü gibi bu aralar ekonomi üzerinde dikkatlerimi toplamış durumdayım.

Hükümetten Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’le, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’la, ekonomi üzerine detaylı konuşmalar yaptım.

Mesela şu ‘borçlar’ meselesini soruşturdum.

Muhalefet dilinin ortak noktasını temsil eden şöyle bir cümle kurayım:

“16 yılda memleketi getirip bıraktıkları nokta 453 milyar dolarlık borç. Ülkeyi tam bir borç sarmalına soktular”.

Borç meselesini Mehmet Şimşek’e tam da burasından tutarak sordum:

Muhalefet böyle diyor, siz ne diyorsunuz diye.

Şimşek, “Türkiye yüksek borçlu bir ülke değildir” diye söze girip karşılaştırmalı örneklerle şöyle devam etti:

“Türkiye’nin bütün borcu, vatandaşın, bankaların, reel sektörün, devletin bütün borcunun milli gelire oranı yüzde 142. Bize benzer gelişmekte olan ülkelerde bu oran yüzde 211. Gelişmiş ülkelerde ise yüzde 390.”

“Herkesin bankalara dünya kadar borcu var” cümlesini sık duyuyor olmalısınız.

Ben de yeni öğrendim ama işin gerçeği öyle değil imiş.

Mehmet Şimşek’in sözleri üzerinden devam edelim.

“Türkiye’nin hane halkının (sizler, bizler hepimiz oluyoruz yani) borcunun milli gelire oranı yüzde 18. Bu oran dünyada ortalama yüzde 59 seviyelerinde.”

Başta dediğim gibi, ekonomiye dair olumsuz kanaatlerin önemli bir bölümü ‘algılar’ üzerine kurulu.

Bıraksanız, “Memleketin neyi var, neyi yok sattılar, bir de üstüne şu kadar yüz milyar dolar borçlandılar, sefa sürüp gidiyorlar” algısının yayılmaması içten bile değil.

Aile bütçesi gibi düşünün.

1600 lira geliri olan bir ailenin 2 bin lira borcu olması ile 5 bin liralık gelir olan bir ailenin 3 bin lira borcu olması aynı şeyler değildir.

Ülke borçlarının açıklaması da milli gelire oranı üzerinden kıyaslandığı takdirde yapılabilir.

Konuyla alakasız gibi görünen bir rakam daha vereyim: Ak Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında nüfusun yüzde 30’unun günlük geliri 4 dolar imiş.

Şimdi, günde 4 doların altında geliri olanların oranı yüzde 2’ye kadar düşmüş.

Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’a da reel sektörün döviz borçlarını sordum.

Dolar fırladıkça, dolara bağımlı olarak ticaret yapan şirketlerin, özel sektörün ödeme sıkıntısı artmıyor mu? Diye.

Elvan, reel sektörün kısa vadeli net döviz pozisyonunu anlatan rakamlara bakarak yanıt verdi.

Yanıta geçmeden önce şöyle bir detay paylaşayım:

Döviz açığı diye bir kavram var.

Bir şirketin döviz borcu ile döviz varlığı arasındaki farkı izah eden bir tabir.

Ekonomik verilerin birçok bakımdan bugünden daha güçlü olduğu 2013 yılında özel sektörün kısa vadeli döviz açığı ekside imiş.

Yüzde -3,6 milyar dolar ile.

2018 de ise kısa vadede bu rakam artıya geçmiş durumda.

Yani reel sektörün toplam döviz varlığı, dövize bağlı kısa vadeli borçlarının 4 milyar dolar üzerinde görünüyor.

Dolar borçlarını karşılayacak dolar varlığı olduğu için, dövizdeki yükseliş reel sektörün borç ödeme kapasitesini etkilemeyecek anlamına geliyor.

Tabi toplam rakamlar üzerinden konuşuyoruz.

Dövizle borçlanıp da varlığı borcunun çok gerisinde olan şirketler için doların tırmanışı gerçekten zorlayıcı bir tablo ortaya çıkarıyor.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, birkaç haftalık türbülanstan sonra Türkiye’ye fon girişinin yeniden başladığını söylüyor.

Kendisinin türbülansın başlangıç noktasına dair ifadesini aktarıp yazıyı öyle bitirelim.

“Seçim kararı aldıktan sonra piyasalar olumlu tepki verdi ama bir kredi derecelendirme kuruluşu (S&P) negatif açıklama yapıyor, takdiri size bırakıyorum.”

Yenişafak

 

 

Yorumlar2

  • misafir 5 yıl önce Şikayet Et
    Çok doğru
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ahmet Seyda 5 yıl önce Şikayet Et
    EyvAllah
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat