Tahran zirvesinden çıkan sonuç: İhtiyatlı iyimserlik

  • GİRİŞ10.09.2018 09:56
  • GÜNCELLEME11.09.2018 11:02

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhatapları açısından ‘zor bir müzakereci’ olduğu Tahran zirvesinde bir kere daha görüldü.

Zoru gösteren, oldubittilere göz yummayan, ne yapacağı tam olarak kestirilemeyen, dayatmaya rıza göstermeyen, iddiasının sonuna kadar arkasında durabilen, dezavantajlara boyun eğmeyen, elindeki kartları risk alarak kullanabileceğini gösterebilen bir müzakereci.

 

 

Demek istediğimizi Suriye özelinden somutlaştırırsak şöyle ilerleyebiliriz:

Şam rejimi ve arkasındaki aktörler açısından İdlib’e saldırı konusunun gündeme gelmesinin temel nedeni, rejimin son haftalarda ülkenin geri kalan bölümlerinde önemli bir saha avantajı elde etmiş olmasıydı.

Sıra İdlib’e geldi diye düşünüp, kenti üç koldan kuşatma altına aldılar.

Bir anlamda son masa, sahadaki bu güç gösterisi üzerine kurulmuş oldu.

Kural her zaman olduğu gibi aynıdır:

Sahada ne kadar güçlü olursan, ya da ne kadar güçlü olduğunu gösterirsen, masada sesin o kadar çıkar.

Rejim ve arkasındaki aktörler, İdlib işinde çıtayı en yüksekten kurdular.

Kurban Bayramı öncesi Ankara’ya gelen Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, bunu şöyle bir denklemle ortaya koydu:

“Tek seçenek bütün silahlı grupların rejim ordusuna teslim olması, rejim ordusu dışında kimsenin elinde mantar tabancası dahi kalmaması…”

Ankara ne yapacaktı?

Bu dayatmaya nasıl bir cevap verecekti?

O günlerden Tahran zirvesi yapılana kadar geçen süreyi bir anlamda, Türkiye’nin refleksinin ne olacağı sorusunun test edilmesi biçiminde anlayabiliriz.

Peki ya sonuç?

Tahran zirvesinin sonuçlarını elbette önümüzdeki günlerde İdlib özelinde karşımıza çıkacak gelişmelere göre değerlendirebileceğiz.

Ama bugünden bir şeyler söyleyebilmek için önümüzde duran üç veriye bakarak hareket edebiliriz.

1-Erdoğan’ın Tahran dönüşü uçakta kendisine eşlik eden gazetecilere yaptığı açıklamalar.

2-Sonuç bildirgesine yansıyan ifadeler.

3-İdlib trafiğinin içinde yer alan kaynaklardan aldığımız izlenim.

Bu üç verinin toplamına bakarak Ankara’nın çıkardığı mesajlara dairse, şu iki ifadeyi kullanabiliriz.

-İhtiyatlı iyimserlik.

-Pozitif beklenti.

İhtiyat payının gerekçesi ise, muhataplara duyulan güvenin yerli yerine oturmamış olması.

Cumhurbaşkanı Erdoğan uçakta yaptığı açıklamalarda, “Tahran zirvesinin memnuniyet verici boyutunun ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusundaki mutabakat” olduğunu vurgulayıp, “Ayrılırken Putin ile bir kez daha konuştuk. İnanıyorum ki sözlerinde duracakladır” dedi.

İhtiyatlı iyimserlik derken bu ifadelerin bu tabiri tam olarak karşıladığını görebiliyoruz.

Tahran zirvesinin sonuç bildirgesinin dördüncü maddesi önemli.

Burada, DEAŞ, Nusra ve el Kaide terör örgütlerine karşı ortak işbirliğine vurgu yapılırken, diğer muhalif grupların bu örgütlerden ayrı tutulması yönünde ortak bir irade beyanı yer alıyor.

Yani eğer verilen sözler tutulacaksa, siviller dışında Türkiye’ye müzahir grupların da hedef olmaktan çıkarılması gibi bir kazanımdan söz edilebilir.

Konuştuğumuz güvenlik kaynakları da, Tahran zirvesine pozitif bakıldığını söylüyor.

Dikkat çekilen bir başka husus, Astana sürecinde ‘süreklilik’ iradesinin korunması.

Erdoğan’ın dikkat çektiği gibi, Eylül sonunda Almanya dönüşü kendisinin Putin’le tekrar bir görüşme yapması söz konusu olacak.

Bu arada askeri ve istihbarat birimlerinin teknik düzeydeki görüşmeleri ve ateşkes rejimini korumaya dönük çalışmaları devam edecek.

En başta Erdoğan’ın muhatapları açısından ‘zor bir müzakereci’ olduğundan söz etmiştim.

Cumhurbaşkanı, Tahran zirvesinde İdlib’deki gelişmelerin Türkiye’ye karşı bir oldubitti ile yürütülmesinin Astana sürecini bitirebileceğini açık açık dile getirdi.

Bu masalarda kimse kimsenin kara kaşına kara gözüne sevdalı olduğu için oturup konuşmuyor.

Her durumda sonuç almak, zoru göstermek, sahadaki gücünün gölgesini masaya taşıyabilmek ile mümkün olabiliyor.

Şu birkaç haftanın sonunda en azından Lavrov’un Ankara ziyaretiyle ortaya koyduğu çıtanın daha aşağılara çekildiğini görebiliyoruz.

Yenişafak

Yorumlar1

  • nadim hatipoğlu 5 yıl önce Şikayet Et
    bu durumda reis ve devletimiz dünya kamu oyu önünde son bir kez nefislerini ayaklar altına alıp katil bile olsa devlet başkanı olan esed le son bir kez görüşüp bu işi MÜSLÜMAN TÜRKİYENİN VE İNSANLIĞIN ali iyilikleri için sonuçlandırmasını dilerim çünkü dinimizin emri böyle anlamazlarsa bunan sonra dünya devletleri ve suriye devleti düşünsün 60 yaşındayım ALLAHCC.için istemem savaş çıksın diye ama çıkarsada gözümü budaktan sakınmam
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat