28 Şubat Post Modern Darbenin Sene-i Devriyesi

  • GİRİŞ24.02.2018 09:43
  • GÜNCELLEME26.02.2018 08:44

 Türkiye siyasi tarihi maalesef aynı zamanda bir darbeler tarihi olarak karşımıza çıkmaktadır. İttihat ve Terakki ile başlayan dönem 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubatla devam etti. Bunlar gerçekleştirilen darbe girişimleriydi. Bir de 15 Temmuz’da en yenisi yaşadığımız darbe girişimleri vardı. 28 Şubat Post Modern Darbe’nin üzerinden tam 21 yıl geçti. Darbenin baş aktörlerinden de olan dönemin generallerinden biri “gerekirse bin yıl sürecek” diyerek öngörüde bulunduğu 28 Şubat Post Modern Darbe; ülkemizin sosyal, kültürel, eğitim, ekonomik ve siyasi hayatına ağır bedeller ödetmiştir. Milletimizin hafızasında acı ve silinmez izleri hâlâ devam etmektedir. Bunlardan sadece başörtüsü ve mesleki eğitimde milletimize yaşattığı zulmün üzerinde kısaca durmak istiyorum.

 İslam’ın emri ve temel bir insan hakkı olan başörtüsünün kızlarımız ve kadınlarımız tarafından takılması sebebiyle öğrencilerin eğitim hakkı, çalışan kadınların da işleri ellerinden alındı. Üniversitelerin girişlerine “ikna odaları” kuruldu. “Ya başörtüsünü çıkartıp derse girersiniz yahut üniversiteyi terk edersiniz” denildi. Derse girmiş başörtülü öğrenciler; bazı gerici, yobaz, çağdışı, ateist ve ilkel kafalı öğretim görevlileri tarafından aşağılandı, ötekileştirildi ve dışlandı. Hatta bir üniversitede öğretim görevlisi, başı örtülü kıza; “şimdi senin başını açarım ancak saçların çok kirlidir, arkadaşlarının yanında rezil olursun. Bari sınıfı terk et, daha iyi olur” cümleleriyle aşağıladı.  Tıp fakültesi son sınıfa gelmiş başörtülü öğrenciler, mezuniyetine birkaç ay kala acımasızca okuldan atılmışlardı. Bunları yapanlar kendilerini çağdaş, medeni, laik ve modern olarak tanımlıyorlardı. Yaşanan yüzlerce örnekten sadece ikisini aktardım.

 

Bu darbe, okullarını terk etmek durumunda kalan kızlarımızın psikolojik, travmatik sıkıntılarına sebebiyet vermiştir. Kimi kızlarımız tahsil hayatını sürdürmek üzere yurt dışına çıkmak, kimileri okullarını bırakmak, birçok öğrencide başını açmak zorunda kalmışlardır. Aynı uygulamalar bayan öğretmenlerimize, ebe, hemşire doktorlar gibi diğer meslek erbabına da reva görüldü. Perukla işe ve okula gitmek zorunda kalan bayanların acaba kendi saçları mı yoksa peruk mu? diye kontrol ediliyor, Peruksa dışarı atılıyordu. Öğrencilere, öğretmenlere, sağlık ve diğer kamu ve özel sektör çalışanlarına; “Ya başınızı açıp okulunuza, işinize devam edersiniz yahut eğitiminize, işinize, aşınıza veda edersiniz” deniliyordu.

Türkiye en vurgulu “Kamusal alan”, “Özel alan” tartışmasını bu dönemde yaşadı. Kamusal alan kavramı (aslında halkın rahatlıkla girip çıkabileceği alan demektir)  keyfi yorumlarla neredeyse evin içi hariç, cadde, sokak ve meydanlar dâhil edildi. İnsanlar; “Allah’ın emri ile despotizmin/faşizmin emri arasında bir tercihe zorlandılar.” Şerefsizce ve adice bu despotizmin yanında yer alan ABD uşağı hoca kılıklı iblis, başörtüsüne “teferruattandır” diyerek zulmün safında yer aldı. Bu durum, büyük ihtilaflara ve çözülmelere sebebiyet verdi. Bu zalim işbirlikçinin 15 Temmuz’da üstlendiği rolü hep birlikte gördük. Bütün bu hâdiselerden ders almayanların “gözlerine perde çekilmiş, kalplerine mühür vurulmuştur. Bunlar için Allah katında büyük bir azap vardır.”

Halkın oylarıyla TBMM’ne girmiş olan dönemin Milletvekili Merve Kavakçı; dürüstlüğü ile ün salmış Güneş Motel faciasının (milletvekili transferi) baş müsebbibi Ecevit ve temsil ettiği siyasi kanadın milletvekilleri, ayağa kalkarak koro halinde “Bu kadına haddini bildirin. Burası devlete kafa tutulacak yer değildir. Atın bu kadını dışarı” protestoları arasında, ağır hakaretlere varan sözlerle başörtüsü taktığı için Meclis’ten dışarı atılmıştır.

Başörtüsü yasağı ve darbenin yanında yer almak maksadıyla bütün şehirlerde; “Ömür boyu aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri, “Cumhuriyet Mitingleri”, “tencere tava eylemleri” yapılırken, başörtüsü yasağını kınamak ve ellerinden alınan haklarını almak üzere “özgürlük için el ele” kampanyası düzenleyen ve dayanışma yürüyüşüne katılanlardan bazıları tutuklandı, bazıları idamla yargılandı. Bugün “hemen şimdi özgürlük” diyenlerin çoğu bu zulüm ve baskının yanında yer aldılar.

Daha geçen hafta Suriyeli şarkıcı Mennel İstissem, Fransa’da katıldığı ses yarışmasında ayakta alkışlandı. Ancak sevinci fazla sürmedi. İslamofobi basın ve faşist sosyal medyanın linçine maruz kaldı ve yarışmadan çekildi. Sebebi Suriyeli başı örtülü bir Müslüman olması. Konu ile ilgili olarak Brüksel Parlamentosu Milletvekili Mahinur Özdemir; “Görünür Müslümanların hiçbir şekilde “farklı”, “yanlış” ya da “kendileri olmaya hakkı yoktur.” “Toplumun bir parçası olmalarına rağmen, her an sosyal alandan dışlanabileceklerini görüyoruz. Bu olaylar İslamofobinin, ayrımcılığın, dışlanmışlığın (Avrupa’da) bir gelenek haline geldiğini gösteriyor ve maalesef sıradanlaşıyor” dedi.

Demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü konusunda aşağıda vereceğim örnekte olduğu üzere her fırsatta Türkiye’yi suçlayan, yargılayan ve hatta Türkiye’de hak ihlalleri olduğu iddiasıyla raporlar yayımlayan Avrupa’da popüler bir ses yarışmasında “Müslüman” kimliğine tahammül edilemiyor.

 Gazeteci Murat Çelik’in köşesine taşıdığı bir konferanstan konumuzla ilgisi sebebiyle kısa bir alıntı yapacağım. “30 Ocak 2018 Salı günü İstanbul Çiftehavuzlar’daki ‘Büyük Kulüpte; Türkiye-Fransa AB ilişkilerinde 2018’de bizi bekleyenler’ konulu bir konferans tertip ediliyor. Konuşmacı Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Charles Fries.”

Fries; “İnsan hakları, fikir hürriyeti gibi başlıklarda Türkiye’nin karnesi kötü” diyor. Osman Kavala ve tutuklu gazetecileri örnek veriyor. Ve “bütün bunlar batı dünyasının davranış şekilleri değildir…” diyen Fries konuşmasının devamında;

“Türkiye böyle devam ederse batı dünyasının bir parçası olamaz ve AB içinde yer alamaz” diye de ekliyor. Zeytin Dalı Harekâtına değinen Büyükelçi, “Terörle mücadeleyle sınırlı kalmalı, işgal operasyonuna dönüşmemeli ”dedi. Plajda bikiniye, ses yarışmasında Suriyeli bir Müslüman katılımcıya tahammül edemeyen Fransa; 1,5 milyon Cezayirlinin katliamından, on binlerce Afrikalıların kemikleri Paris metrosunun/banliyösünün toprağına karışan, ülkesinde hâlâ “soykırımın inkârı kanunla yürürlükte olan bir ülkenin” Büyükelçisi müstemleke valisi gibi konuşması insanlık adına yüz karası bir tutumdur. Tüm sömürgecilerin ve işbirlikçilerinin tarihini mazlum milletler bir gün sorgulayacaklardır. Bu konferansta olduğu gibi.

28 Şubat Post Modern Darbe, bu ülkede; okul, hastane, üniversite ve bilumum kamu ve özel sektörde başörtülü çalışanlara, öğrencilere, sakallı erkeklere hayat hakkı tanımamıştır. Ancak  “Zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”. Önümüzdeki hafta mesleki ve teknik eğitimde yaşanan mağduriyet üzerinde durmaya çalışacağım inşallah.

Vesselam.

Yorumlar12

  • Nezir DEMİRCAN 6 yıl önce Şikayet Et
    Tabiatında insanlık dışı muameleyi masum ve günahsız insanlara uygularken hoşlanan zalim bu sistemlerden Rabbim güzelim Türkiyemi korusun.Ağzınıza sağlık Hocam.
    Cevapla
  • Fatih YÜCEKAYA 6 yıl önce Şikayet Et
    Reisi gönderen ALLAH a hamdolsun. Ne derler her firavunun bir musa sı vardır. Herşey bizim ve milletimizin birlik ve beraberliğine bağlıdır. Birlikte güç vardır. Elinize sağlık mehmet bey.
    Cevapla
  • Süleymanoğlu 6 yıl önce Şikayet Et
    kamusal alan bekçiliği yapan,bu milletin öz evlatlarına zulmeden şomarlar nerede ve ne haldeler....Zalimler için yaşasın cehennem diyoruz...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Lokman 6 yıl önce Şikayet Et
    Milletimiz, halkımız neler görmüş neler. Nereden nereye. Allah'a şükürler olsun. Elinize kaleminize ve yüreğinize saglık Müdürüm.Allah'a emanet olunuz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Taner Başkaya 6 yıl önce Şikayet Et
    O yıllarda İmam Hatip Lisesi nede öğrenim görüyordum ve 28 Şubat ın en derin acılarına gark olduk.Zalimler için yaşasın cehennem diyoruz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat