Öğretmenler Günü Üzerinden Eğitim Analizi

.

  • GİRİŞ01.12.2018 08:57
  • GÜNCELLEME03.12.2018 08:28

1960 Darbesine tekabül eden eğitim ve öğretim yılında köyümüzün okulunda eğitime başladım. Genellikle ilk ders tanışma ile başlar. Bizde de öyle oldu.  Okul idarecisi ve aynı zamanda derslere giren öğretmen bana adımı sordu: Adımın Muhammed olduğunu söyledim. Beni masasına çağırdı, sert ve yüksek sesle; “Senin ismin o çöl bedevisinin adı olamaz. İnce Memet’i duydun mu? Senin ismin bundan böyle kömür madenini bulan İnce Memet’in adı yani Memet, olacak” dedi ve kulağımı çekerek bir tokat atıp, yerime gönderdi. Okula ilk adımımı bu şekilde attım. Ağlayarak eve gittim. Babama durumu anlattım. Babam: “Oğlum sana ne olmuş, rahmetli deden köyde Kur’an okuttuğu için, okulun müdürü ve müfettiş, beni aralarına alarak tekme tokat girdiler ve top gibi teptiler.” Rahmetli babaannem (Ebem): “Ah evladım! Size ne yapmışlar, tek suçu Kur’an okutmak olan Dedeni, Süvariler bin bir hakaretle başındaki sarığını çıkartarak bir ucunu atın kuyruğuna diğer ucunu eline bağlayarak takriben 100-150 metre sürüklediler. Her yeri kan revan oldu. Akabinde bir hayvana bindirilerek İlçe karakoluna götürüldü. 3 gün nezarette kaldı. Halk karakola giderek; -hocamızı almadan buradan ayrılmayacağız demişler. Böylece rahmetli Dedeni alarak eve getirdiler. Kitapların başına gelenler de işin cabası…” İşte bizim hikâyemiz böyle başladı. Cumhuriyetin eğitim ilkeleri içerisinde; “çocuğa sevgi varmış, sınıfsız, imtiyazsız ve eşit bir toplum yaratmak! Varmış, akıl ve bilimi esas alırmış, aydınlanma varmış. Korku, şiddet ve baskı yokmuş. Köy Enstitüleri de bunun için kurulmuş…” Anlayacağınız biz bu sevgiye şahit olmadık.

 

 

Aşağı yukarı seksen yıldır bütün şiddetiyle devam eden ve son on yıldır biraz esnetilen seküler eğitim ve öğretim hayatımız için hala; “Eğitim ve Öğretimde aklı ve bilimi dışlayan, hurafelerle dolduran, piyasa öznesi haline getiren, okulu işletme, okul müdürünü şirket yöneticisi, öğrenciyi müşteri, öğretmeni pazarlama elemanı olarak gören, bilimsel, halkçı, laik, aydınlanmacı, kamucu, toplumcu, eşit, ücretsiz eğitimi rafa kaldıran, Atatürk ve Cumhuriyeti yok sayan, siyasi arka bahçesi olarak gördüğü okulların (İHL) sayısını çoğaltmayı önceleyen” ifadeler serdedilmektedir. Gelişmekte olan dünyanın parametrelerini göremeyen 1940’lı yılların eskimiş, köhnemiş ideolojik kafası. Bir tarafta Köy Enstitüleri, diğer tarafta doğudan batıya bütün yurdu ağ gibi sarmış Amerikan Kolejleri, yabancı dille eğitim veren Galatasaray ve İstanbul Lisesi, Robert Koleji, Saint Benoit, Notre de Sion vb. okulların varlığı ve eğitim anlayışını bir gün olsun sorgulamadılar. Batı emperyalizminin iş birlikçisi ve arka bahçesi solcular, süslü püslü laflarla halkı hep aldattılar. Üstelik bu okullarda okumak için de can attılar. Sözüm ona çocuklar ve gençler cephede değil, ‘aydınlanma savaşçıları’ olarak okulda olacaklar, deniliyordu. Oysa başta İstanbul Erkek Lisesi olmak üzere liselerimizden yaşları henüz 17-18 olan çocuklarımız Çanakkale savaşına gittiler ve bir daha geri dönmediler.  Eli silah tutan herkes yurt savunmasına katılmalıdır. Ancak benim söylemek istediğim bu seküler ideolojik kesimin yalancılığı ve İslam düşmanlığıdır. Batının Allah’ı inkâr eden/reddeden materyalizm esaslı evrimci, şüpheci ve isyankâr sistemini aldık. Alev Alatlı, “Biz ne biçim Türkleriz ki ideolojimizi Moiz Kohen (Munis Tekinalp) diye bir Yahudi yazıyor.” Eğitim sistemimizi dünyanın parasını vererek ABD’ye havale ettik. İthal ve taklit bir kültür, ideolojik pozitivist ve siyasi popülist lümpen bir sınıf yetiştirdi. Bu sınıf ve onların çok akıllı çocukları! ‘Taksim Gezi Kalkışmasında’ sözüm ona karşı oldukları sermaye sınıfının ve batının uşaklığını yaptılar. Çünkü bu müstemlekecilerin karşı ve düşman oldukları sadece İslam ve Müslümanlardır. Taa merhum Menderes, Özal ve Erbakan’dan bugün Başkan Erdoğan’a, İmam Hatipler sizin arka bahçenizdir, diyen İslam karşıtı seküler Kemalist kesim; “Dil ve mesleki eğitimi, İmam Hatip Okullarını” darmadağın ettiklerini bilmeyen yoktur.

Bir strateji sonuçlarıyla ölçülür. Cumhuriyetle birlikte temeli atılan batılı değerlere sıkı sıkıya bağlı eğitim sistemi, son 5-6 yılda biraz esnetilse de hala devam ediyor. Peki, geldiğimiz sonuç ne? Umut umutsuzluğa, yetersiz, kimliksiz, muhteris, yalancı, kendi toplumsal değerlerine yabancı, soyguncu, sömürücü, şiddet, kin ve nefret yanlısı, stokçu,  güce tapan, darbe teşvikçisi bir sınıf ortaya çıktı. “Beyaz Zambaklar Ülkesi” Finlandiya gibi Türkiye de Köy Enstitüleri vasıtasıyla “Anadolu’nun Gelincik Tarlalarına” dönüşecekti. Tam bir ütopya. Bu sınıf, Milli Eğitim Müfredatında yapılan birkaç değişiklik sebebiyle; müfredatın din odaklı olduğunu, buna sebep eğitimde kalite ve verimliğin, çocuklarımızda ki zekâ düzeyinin düştüğünü, 72 ülkede 15 yaşındaki 540 öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarına göre Türk öğrenci okuduğunu anlamada 50. Sırada, Matematikte 49’uncu, Fen’de 52.inci olabilmişiz. Üniversite sonuçlarında da durum farklı değilmiş. 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esengül Balcı, “Bir milyon öğrenci tarikat kıskacında imiş!” Doktora, kadına, öğretmene şiddet artmış! Şayet Köy Enstitüsü ruhu yaşasaymış bunların hiç birisi olmayacakmış! Bütün bu yaşanan olumsuzlukların sebebi hükumetin son 10 yıllık eğitim politikasının sonuçlarıymış. Kediyi canlı canlı öldüren satanistler, “biz Lut Kavminin çocuklarıyız” diyenler, ortaokul yaşında binlerce kız çocuğunun hamile kalması gibi sebeplerden dolayı “dindar, ahlaklı, edep hayâ, ilim ve irfan sahibi gençler yetiştirmeliyiz” diyen Erdoğan’a “gerici, yobaz ve çağ dışı eğitimi getiriyor” diye saldıran, sizler değil misiniz? Şimdi kalkıp yılların ihmalini, yanlışlığını, olumsuz sonuçlarını bu iktidara bağlıyorsunuz? Sol enteller ve Kemalist burjuva; Harezmî, Farabi, Gazali, İbn-i Sina, İbn-i Rüşt, Akşemsettin, Molla Gürani, Yunus, Hacı Bektaş, Mimar Sinan, Dede Efendi, Nabi, Fuzuli, Şeyh Galip, Mehmet Akif ve Necip Fazıl gibi  “melamet hırkası giymiş” olanlardan son derece nefret ederler.  Marks, Durkhaime, Sarter, Darwin, Cohen, Floyd, Ludwig ve Mozart’a sırılsıklam âşık, 9. Senfoni’yi medeniyet göstergesi olarak kabul ederler. İşte kültürel yabancılaşma budur.

 

 

Birbirinden farklı ama ciddi görüşlerin ortak paydası “iyi ve kaliteli bir eğitim sistemi, idealist ve donanımlı bir öğretmen kadrosu ile” birçok sorunun ortadan kalkabileceği, ifade edilmektedir. Okulun fiziki yapısı, modern araç gereç ve ekipman, “Eğitim Sisteminin” tarihi ve kültürel değerlere uygun olması, zamanın ruhunu kavraması, ülkenin ve gelişen dünyanın mevcut koşullarından kopuk olmayan ve idealist öğretmenlerin varlığı ile kısa zamanda büyük mesafeler kat edileceği inancındayım. Yeter ki öğretmen sıcak bir dost, arkadaş ve yoldaş olsun. Öğrencisinin omuzuna dokunsun, ruhuna hitap etsin, koluna girsin, samimi ve içten bir bağ kursun ve öğrenci ile arasına bir erdem kılıcı koysun,  öğrencisinin ruhunu gergef gibi işlesin. Kozasını ören bir ipek böceği, peteğine bal taşıyan bir arı olsun. Ama zehir taşımasın bal taşısın. İnsanda var olan kabiliyeti, cevheri, yakalayan, geliştiren işinin ehli bir öğretmen kesinlikle başarılı olur. Allah ve peygamber sevgisini, saygıyı, hürmeti, ağır başlılığı, dostluğu, kardeşliği ve paylaşmayı anne-babadan öğrenir, okulda pekiştirir ve bu değerleri sosyal hayatta uygularsa tadına doyum olmayan dinamik, heyecan sahibi ve vatanperver bir gençlik gelir. Popüler kültür hastalığından kurtarılmış, doğruyu, yanlışı, helal ve haramı bilen güzel ahlakı ve çalışkanlığı hayat tarzı haline getiren bir öğretmen her zaman sevgi ve saygı ile anılır. Öğretmenlerimizin medeniyet değerlerimizi bilmesi, özümsemesi ve rekabetçi bir anlayışa sahip olmasını sağlamalıyız. Öğretmen, insanca yaşayacağı maddi bir olanağa sahip olmalıdır. Bir müfredat ne kadar iyi olursa olsun onu başarıyla yürütecek öğretmendir. Eğitimin kalite ve verimliliği, eğitimin kalbi olan öğretmene bağlıdır. MEB, eğitim fakülteleri işbirliğinde, Bakanlığın denetim ve gözetiminde uygulamalı eğitim yapılmalı. Bilgiye ulaşmak için düşünmeyi geliştirmeliyiz. Bilgi üretmeden öğrenme olmaz, öğretmen ve öğrenci yetişmez. Tabi eğitim fakültelerimizin uluslararası standartlara sahip olmasını sağlamalıyız. Eskiler demişler ki, “Zihin fukara olunca, fikir de ukala olur.” 45 günde hızlandırılmış kurslarla öğretmen yaparsan, sonuç felaket olur. Oldu da nihayet. Süleyman Demirel, Ecevit’in bu uygulamasını yanlış bularak: “40 günde kabak bile yetişmez” dedi. Önümüzde başka bir yazımda, “Öğretmen Yetiştirme Strateji Belgesi” üzerinde duracağım. Yazımı ilmin kapısı Hz. Ali’nin sözüyle tamamlıyorum: “En büyük zenginlik akıldır. En büyük fakirlik ahmaklıktır. Bilgisizliğin ve görgüsüzlüğün en büyüğü yine ahmaklıktır. Üstünlüğün en büyüğü de güzel ahlaktır. Ahmakla arkadaşlık yapma. Yalancı ve cimrilere yaklaşma, kötü kimselerle arkadaşlık etme. Eğer emin insansanız örnek insansınız demektir.” Bütün öğretmen arkadaşlarımın bu özel gününü kutlar, başarılar dilerim.

Vesselam

Yorumlar16

  • Sevilay Meral 5 yıl önce Şikayet Et
    Yazılarınızdan çok istifade ediyoruz, kaleminize sağlık.. Allah 'a emanet..
    Cevapla
  • Halil ARIKAN 5 yıl önce Şikayet Et
    Allah Razı olsun hocam eğitimi ve eğitimin asıl gerekçesini o kadar güzel özetlediniz ki toplumun inşası ancak bu tespitlerin uygulaması ile olur.Bende 1978 lerde sizin kısa sürede olsa eğiticiliğinizi gördüm ve o sıcaklığınİz hala hissediyorum bir eğitimci olarak hiç değişmediğinizi tespit edebiliyorum Allah sizin gibi eğiticiliğin ve toplumun inşa edicilerin sayısını artırsın Selamun Aleyküm
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Mustafa çalağan 5 yıl önce Şikayet Et
    Çok çok güzel bir yazı olmuş yine ellerinize sağlık
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Lokman 5 yıl önce Şikayet Et
    Yüreğinize ve Kaleminize sağlık Müdürüm. Allah'a emanet olunuz.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Serap Arık 5 yıl önce Şikayet Et
    Mehmet Hocam, elinize sağlık yine çok güzel bir yazı olmuş.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat