Küresel faşizm, “sanal örgütlerini adeta güdümlü füze gibi trolleyip istedikleri hedefe yönlendirirken” tarihsel hafızaları beslemeye ve canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Bin küsur yıllık tarihi süreci, nefret ve intikam perspektifinden ele alan eli kanlı katilin manifestosu ve hemen ardından ‘Cuma namazı kılan Müslümanların vahşice katledilmesi’ planlı, bilinçli ve sistematik bir operasyonun hayata geçirilmesidir. Son derece ciddi ve hafife alınmaması gereken bu 72 sahifelik manifestoda; “İstanbul’un Avrupa yakası işgalden arındırılacak. Şehrin tüm cami ve minareleri yıkılacak. Konstantinopolis tekrar Hristiyan şehri olacak. Ayasofya tekrar Kilise olarak açılacak. Kadim tarihimizin en büyük düşmanı Erdoğan öldürülecek…” Daha önce Kudüs tarihini anımsatan bir İtalyan gazetesi: “Selahaddin Eyyubi durduruldu” derken de kastettiği yine Erdoğan’dı. Taksim Gezi Parkı Kalkışmasında; “İşgal 1453’de başladı.”  “Keşke gelseler de Cuma günü burada ki camileri de temizleseler,” “Senin ezanını dinlemeye mecbur muyum?” “İslam ülkeleri terörün kaynağını kendi içinde aramalıdır” sapkın çıkışlarıyla, Avusturalyalı ırkçı Senatör Anning’in, Yeni Zelanda katliamı ile ilgili olarak; “İslam dinine mensup olanların bugünkü saldırıda katil pozisyonunda olmamaları, kendilerini suçsuz saymaz,”  ifadeleri arasında bir fark var mı?  Bu manifesto, emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin de rüyası, ideali ve hevesidir. Hedefleri, İslam tarihinin iki kadim şehri, Kudüs ve İstanbul’un düşmesidir. Bu kanlı plan, Kudüs’te devam etmektedir. İstanbul, kanlı darbe girişimini atlattı. Bağdat, ikinci bir Hulagu işgaliyle yerle bir oldu. Şam bombaların altında nefes alamıyor. İslam coğrafyasında yüz yıl sonra ikinci bir Sykes- Picot dizaynı devreye sokuldu.

Gazeteci Çetiner Çetin anlatıyor: “Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile birlikte Yeni Zelanda’ya gittik. Uçaktan iner inmez olay mahalli camiye vardık. Bir de kimi görelim, Rahip Brunson ve oğlu ile birlikte oradaydı. Peki, orada ne işi vardı?” Bu cani katil daha önce Türkiye’ye gelmiş ve kimlerle görüşmüştü? ABD’nin adeta uğruna başını koyduğu Brunson’la da görüştü mü? Ya da her katil imkân bulması halinde olay yerine geri dönermiş! Evet, acaba niçin oradaydı?

Bir de, Yeni Zelanda vahşetinin yaşandığı aynı tarih de, AP’nin kabul ettiği rapora bir göz atalım:  Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması, PKK’nın terör listesinden çıkarılması, Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi, Ayasofya’nın Camiye çevrilmemesi, Ak Kuyu Santralı’nın durdurulması, gibi maddeler… İçten ve dıştan Türkiye sarmalının farkında mısınız? Papa Francis, 50 kişinin ölümüyle sonuçlanan vahşi katliam için: “Anlamsız şiddet içerikli davranışlar” diyerek, bu vahşeti gölgelemeye, hafife almaya çalışıyor. Tüm uluslararası medya, onu terörist değil, “saldırgan, psikopat, ruh hastası, radikal, çılgın…” veyahut “tombul yüzlü beyaz çocuk” gibi kavramlarla nitelendiriyorlar. Neden? Çünkü Müslüman değil. Şayet Müslüman olsaydı, “Müslüman terörist” diye ifade edeceklerdi. İşi hafife alıp, katliamı normalleştirmek, empatik ve sempatik bakışlar, anında tedavüle sokuluyor. Bir de buna FETÖ’nün, “Hristiyanlar,  Müslümanlara saldırmaz” sözüyle, Kılıçdaroğlu’nun, “İslam dünyasından kaynaklanan terör” ifadesi, bu saldırgan İslam düşmanlarına alan açmakta ve cesaret vermektedir.                                                           

ABD ve Batı’nın; İslam coğrafyasını kanlı bir savaş alanına çevirerek tarih, kültür, insan ve medeniyeti bir bir yok ederken; bize,  batıdaki insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve adaletten bahseden, öve öve bitiremeyen yerli taşeronlara, Truva atlarına ne demeli?  ABD’de halkın oyu ile seçilen Müslüman vekillerden İlhan Ömer’in Cumhuriyetçiler ve İsrail Lobisinin linç kampanyasıyla istenmeyen kişi ilan edilmesiyle, Merve Kavakçı’ya düzenlenen linç kampanyası arasında ne fark var? Dünyada Müslümanlara karşı kin, nefret ve düşmanlığı körükleyen çirkin, vahşi ve ilkel Avangelist- Siyonist Haçlı ittifakı, ‘yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı’ bağlamında, Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde acımasız eylemlerini arttırdı. Böyle devam etmesi halinde dünyayı korkunç bir gelecek beklemektedir.                

Bu durumda biz;  kin, nefret ve kudurmuş oklara karşı, sevgi ve merhametle bir birlerimize bağlanacağız. Dağılıp parçalanmayacağız. Allah’ın ipine sımsıkı sarılacağız. Azim ve kararlılıkla,  emin ve güvenilir adımlarla birlikte yarınlara yürüyeceğiz. Dayanışmamız zalimleri ve münafıkları zaafa uğratacaktır. Kin ve nefret gidecek, sevgi ve merhamet iklimi gelecektir. Bir birimizi Allah rızası için sevmeliyiz. Düşman oklarının hedefinde olan Başkan Erdoğan’a yardımcı olmak, emperyalizme karşı tarihsel görevimizdir. Bizim safımız, kadim tarihimiz, kültürümüz ve medeniyetimizin yanıdır. Son virajda görev ve sorumluluğumuzun bilinciyle;  ülkemizi, İslam dünyasını ve insanlığı “Gül Muştusuna,” kutlu bir geleceğe taşımak amacıyla Allah’a emanet olunuz.  

Vesselam.