Şehir Medeniyetin Aynasıdır

.

  • GİRİŞ13.04.2019 09:01
  • GÜNCELLEME15.04.2019 08:54

Şehrin özgün kimliği tarihidir. Kadim şehirlerin kimliğinde din önemli bir rol oynar. İstanbul’da Kudüs’ü, Şam’ı, Bağdat’ı, Kahire’yi, İsfahan’ı, Endülüs ve Medine’yi görürsün. Bu şehrin geniş bir şemsiyesi vardır. Dünyada hiçbir şehir kendisini bu şekilde ifade edemez. Kudüs, huzuru Şarkın Komutanı Selahaddin-i Eyyubi ile İstanbul, Fatih Sultan Muhammed’le bulmuştur. Her iki şehir de Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuştur. Korunması gereken bu “övgü” şehrin asıl kimliğidir. Granada, sanki cennetin yeryüzündeki izdüşümü. Kudüs, İstanbul ve diğer kadim şehirler geçmişin görkemli mirasını günümüze taşımışlardır. Abdülhamit’in, Hicaz Demiryolu ’nu İstanbul’dan Kudüs’e oradan Hicaz’a bağlaması bir aşkın ifadesidir.  Bu şehirleri anlatmak hayale sığmaz, kelimeler kifayetsiz kalır. Maziden atiye, bütün ihtişamıyla akan büyük bir nehir gibidir bu şehirler. Kadim şehirler; bilim, teknik, tıp, astronomi, felsefe, matematik, fizik, kimya, hadis, fıkıh, tarih, coğrafya gibi ilimlerin gelişmesine ev sahipliği yapmış, İbn-i Sina, Farabi, İbn-i Rüşt, İbn-i Hazm,  Harezmi, Muhyiddin-i Arabi, Buhari, Uluğ Bey ve Mimar Sinan gibi her alanda, etrafını aydınlatan dâhiler bölüğünü yetiştirmiştir.

 

 

Tarihsel süreç içerisinde batı Hristiyan dünyası ve Yahudiler bu şehirlerin İslami kimliğini yok etmek istemişler ve bugün de işgal devam etmektedir. Bu bakımdan “Erdemli Şehir” kimliğinde “akıllı ve öncü” kent kimliği yoktur. Bu kavramlar bizim kadim medeniyetimize ait değildir. Çünkü kentin ruhu yoktur. Onun için ‘mabetsiz kentler, ezansız semtler,’ denmiştir. Frenk terbiyesiyle yetişenler ezandan ve sâlâ’dan rahatsızdır.

       Şehir sadece ekonomi, ticaret ve endüstri merkezi olmadığı gibi sanat, edebiyat gibi tek başına tarihi ve kültürel değerler de değildir. Mimar Edip Cansever, “Şehir; sosyal, ekonomik, sanat, mimari ve diğer unsurların ‘Tevhid’ esasına göre şekillendirilmesidir,” der. İslam medeniyetinde şehrin kalbi Cami ise, batıda da Katedraldir. İslam toplumunda şehir, fazilet ve erdem gibi değerler üzerine kuruludur. Erdemli şehir; “İyilik ve hayır üzere yaşamanın şehrin kurulma nedeni olan mekânlar olarak tanımlanır.” Şehri yönetenlerde adalet, hakkaniyet, ahlâk, tevazu ve liyakat aranırken, şehirde yaşayanlardan ise; fitne, fesat, yalan, hile, aldatma ve gayri ahlâki durumlardan uzak bir yaşam tarzına sahip olmaları esas alınır. Yöneten ve yönetilenlerde ortak değer ahlâktır. İslam literatüründe sınıfsal ve ekonomik çatışmaya dayalı bir şehir tasavvuru ve yaşam tarzı yoktur. Yasama ve yürütme de ahlâk ve fazilet değerleri üzerine kuruludur. Hiyerarşinin en üzerinde fazilet ve erdem sahibi kişiler bulunur. Şehir hayatının düzenli ve adil bir şekilde yürütülmesini onların rehberliğine ve örnek hayatlarına bağlar. Erdemli şehirde yönetilenler kadar yönetenlerin de hesap verdiği şeffaf ve adaletli bir değerler sistemi söz konusudur. Bu bakımdan din, şehirlerin kimliğinde önemli bir rol oynar. Farabi’nin erdemli şehir ve toplum üzerine yazdıklarının günümüz insanına öğrettiği en önemli husus; “Medeniyet ve devletin dayandığı değerler sisteminin ve rejiminin o şehri nitelemede temel ölçü olduğudur.” Cemil Meriç, “Bir insan için kan neyi ifade ediyorsa, bu coğrafya için de din odur,” der. Yesrib’i Medine yapan Hz. Muhammed (s.a.v.) ve arkadaşlarının medeniyet anlayışıdır. Kültür, sanat, yardımlaşma ve ahlâki hayatın verdiği mutluluk bizleri tarihe bağlar. İnsanlar var olduğu sürece şehirler de var olacaktır.

 

 

       İslam şehirleri arasında, medeniyetimizin bedesteni olan sembol şehir İstanbul’dan bahisle yazıyı tamamlamak istiyorum. Dünyanın gözünün üzerinde olduğu, özellikle de Batı’nın üzerinde hesap yaptığı bir şehir İstanbul. Gözden uzak bir şehri idare etmekle, Orta Doğu, Asya ve Avrupa’nın birleştiği bir şehri idare etmek aynı değildir ve oldukça zordur. İstanbul, İslam coğrafyası ve Osmanlı’nın kendisini yaşadığı, havasını teneffüs ettiği, her ırktan, dilden, renkten ve dinden insanların kendisini ifade ettiği bir şehirdir. İstanbul, gelişirken kadim kimliğini ifade eden ve tarihi hafızası olan camiler, medreseler, havralar, kiliseler, türbeler, imarethaneler, aşevleri, saraylar, hanlar, çeşmeler, hamamlar, mezarlıklar ve ahşap evler itina ile korunmalıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ecdâd yadigârı eserlerimizi koruma konusunda çok önemli hizmetler verdi, vermeye devam ediyor. Bu şehre; Doğu’dan, Batı’dan ve Orta Doğu’dan gelen her insana asırlarca Devlet-i Âli’nin şemsiyesi altında kendisini özgürce ifade etme, ibadetini yerine getirme, hayat tarzını yaşama imkânı buldu. Dede Efendi’den Itri’ye, Fuzuli’den Baki’ye, Yahya Kemal’den, Mehmet Akif’e, Arif Nihat Asya’dan Necip Fazıl’a ve Hattat Rakım Efendiye İstanbul’un iman dolu gür seslerine asırlarca ev sahipliği yaptı. Üsküp’ün en nadide tepesi üzerine inşa edilen Sultan Murat Camisi ile Çamlıca tepesine bina edilen cami aynı tarihi hatırlatıyor. Yaptıranlara selam.

Bizlere de bu şehre hizmet etme fırsatını veren Rabbime hamd-ü senalar ederim.          

Vesselam.

        

Yorumlar13

  • Mustafa 3 yıl önce Şikayet Et
    Bir Tashih Değerli Mehmet Doğan Bey, "Mimar Edip Cansever" ifadesi sehven olmuş sanırım. Mimar olan "Turgut", şair olan da "Edip" değil miydi?
    Cevapla
  • Muhammet Bayram 5 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel olmuş abi eline sağlık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ismek serkan 5 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize sağlık müdürüm yazınız tam vurguya isabet hayırlı akşamlar dilerim
    Cevapla
  • Lokman 5 yıl önce Şikayet Et
    Ağzınıza ve yüreğinize saglık Müdürüm. Tespitleriniz yerinde.Allah'a emanet olunuz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Sebahattin 5 yıl önce Şikayet Et
    Medeniyet tasavvuru olmayanların inançlarını doğru yaşamaları çok zordur.Tespitleriniz çok doğru ve yerinde.Yüreğinize sağlık.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat