Tarihler 3 Kasım 2002’yi gösterdiğinde Türkiye’de ‘Anadolu İhtilali’yle beraber Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kurulan AK Parti tek başına iktidar olmuştu. Kendi liderinin yasaklı olması dışında iç ve dış vesayet odakları da gizli ve açıktan mevzilerini almışlardı.

‘Muhtar bile olamaz. Tayyip’in siyasi hayatı bitti’ diyerek Doğan grubunun attığı manşetlerle algı ve manipülasyon yapılıyor, bir yandan da askeri vesayet ‘Ben hala buradayım’ mesajı veriyordu. Daha sonra Erdoğan’ın siyasi yasağının kalkmasıyla beraber dümene geçen Başbakan Erdoğan’a daha ilk günden saldırılar başladı.

Sonrasında Cumhuriyet Mitingleri, 367 krizi derken, büyük bir şerden büyük bir hayır doğacak ve yapılan referandumda Cumhurbaşkanı’nın halkın seçmesi sağlanacaktı.

Sonrasında e-muhtıra, parti kapatmaya kadar giden süreçte eski devletin postal yalayıcı bekçileri dönemin Başbakanı Erdoğan’ı tasfiye ederek AK Parti’yi lağv etmek istediler. Başkan her seferinde tek bir şeye güvendi. Önce Allah’a, sonra milletine. Erdoğan’ın en büyük sırrı: Sadece milletine güvenmesiydi. Ne zaman çıkmaz bir sokağa girse ilk iş millete koştu. Bu millet de onu asla ve asla yalnız bırakmadı. Ne diyordu mahur o bestede ‘You never walk alone’ işte Başkan hiçbir zaman yalnız yürümedi ve bu güç savaşını milletiyle beraber kazanarak yeni Türkiye’nin kurucusu oldu.

16 yıldır Türkiye’yi bir istikrar üzerine yönetmek tarihe geçecek bir başarı. Üstüne üstlük içeride bu kadar ihanet sarmalı ve dışarıdan yapılmak istenen tüm müdahalelere rağmen. 

Sadece son beş yılda neler yaşandığını hepimiz artık biliyoruz. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi artık bu ülke üzerinde yapmak istedikleri son ameliyattı. O geceden sonra Türkiye’nin artık çatlayan kabuğunu kırma ve yeniden büyük bir millet olduğunu hatırlama vakti gelmişti. Neticesinde de Devlet Bahçeli ve Erdoğan’ın büyük Türkiye hedefi doğrultusunda bugün artık koşan bir devlet sistemine kavuştuk.

Bir gün önce Selçuk Bayraktar’ın paylaştığı mesaj eski devlet yapısıyla ilgili en önemli belgeydi. 2015’te SİHA’yı yapmış olmasına rağmen malum bürokrasiye takıldığından deneme atışını yapamadığından bahsetti. Türkiye için hayati önem taşıyan durumda bile dar oligarşik bürokrasi her şeyin önünü tıkıyordu.

Şimdi bakanlar sadece kendi yapacakları işlere odaklanacaklar, seçim bölgesi, seçmen yorgunluğu gibi fazla zaman alan işlerle uğraşmayacaklar bu da bakanlıklardaki verimi çok çok arttıracak.

Şimdi Başkan Erdoğan’ın ilk 100 gün dediği ilk aşama başlıyor. Yine en önde kendisi koşacak. Yine biliyoruz ki, en çok o uykusuz kalacak. Evet, Türkiye bu noktaya çok zor şartlarda geldi. Bu yazı aslında biraz da Başkan Erdoğan’ın nasıl büyük imtihanlardan geçerek bir memleketi ihya ve inşa ettiğini unutmamız gerektiğini kalın harflerle çizme yazısıdır.

GÜZEL ŞEYLERDE GENÇ BİR YÖNETMEN VE FİLMİ VAR

Güzel şeyler köşemizde genç bir yönetmen ve ilk filmi var. Osman Nail Doğan 25 yaşında ilk filmi 'Güvercin Hırsızları' ile çok güzel bir başlangıç yaptı. Maalesef bizim medyamızda yer almasa da bu tür işler aslında bizim dört elle destek vermemiz gereken işler. Neyse biz işin yine güzel tarafına bakalım: 

Bu yıl 24'üncüsü düzenlenen Saraybosna Film Festivali’nin Ana Yarışma kısmında ilk uzun metraj filmi Güvercin Hırsızları ile Osman Doğan yer alırken Nuri Bilge Ceylan'ın Ahlat Ağacı filmi de festival programında seyirciyle buluşacak. Yani Osman Doğan, Nuri Bilge Ceylan'la aynı platforma çıkıyor. 

2017 yılında Yozgat'ta çekimleri tamamlanan Güvercin Hırsızları filminin senaryosunda Samet Doğan, görüntü yönetmenliğinde Mehmet Başbaran, müzikte Ali Saran bulunurken, oyuncuları arasında Gökhan Yıkılkan, Kutay Sandıkçı gibi ünlü isimler yer alıyor.

Film, güvercin besleyen iki çocuğun hikayesini konu ediniyor. Güvercin hırsızlığı yapan ve yaşadığı bölgede belalı olarak bilinen 16 yaşındaki Mahmut'un kendinden bir hayli küçük İsmail'le tanışmasıyla başlayan film, güvercinlerden oluşan bir dünyada iki çocuğun yaşam mücadelesini aktarırken, izleyiciye gerçek yaşamdan bir kesit sunuyor

serkan.ustuner@haber7.com

twitter: sustuner