Mandacı Elif Shafak sana istediğini vermezler

  • GİRİŞ06.09.2018 07:52
  • GÜNCELLEME07.09.2018 08:18

Aslında tek derdi Nobel almak. Bu yüzden de ısrarla 'Nobel’i istiyorum. O kadar ülkemi, devletimi kötüledim. Ne zaman bana sıra gelecek artık' yazılarıyla New York Times, The Guardian'da görüldü. Hızını alamadı bir de İsveç gazetesine Türkiye’yi alenen tehdit eden bir yazı yazdı. İki gün önce yine İngiliz Guardian'da arz-ı endam eyledi. , "Türkiye uzaklaşsa bile Batı, halkın direnmesine yardım etmeli” başlıklı yazısında Türkiye yabancı düşmanlığı, TRT’nin Western filmlerini kaldırması, cinsiyetçilik falan bir sürü aklını ve zihnini tamamen satmış geçmişin mandacı fikrinin bir tezahürünü gördük. Şimdi Elif Shafak’ın kendini biseksüel olduğunu ifşa etmesini, kocasının terör örgütüne mensubiyetinden falan bahsetmeyeceğim. Yıllarca el üstünde tutulan bu şahsın açık açık intihal ile yazıp milyonlarca lirayı nasıl çaldığından bahsedeceğim. İşte bu kendisini tanımak ve nasıl bir karakter sahibi olduğunu anlamak için en büyük delil. Gerçi bu şahsın kocasının örgütünde çalmak en birincil görev olduğu için kendisine de sirayet etmiş demek.

Şimdi geçelim Nobel isteyen intihal uzmanının kitaplarına!

 

 

Edebiyat çevreleri Elif Şafak’ın ne kadar yetenekli olduğunu bilirler!!!

Öyle ki Saramago'nun Avusturya Kralı ve bir filin hikayesini anlatan ‘Filin Yolculuğu’ kitabı var ya; Elif Shafak ‘Ustam ve Ben’ kitabını Saramago’dan sonra yayınlayarak Jose’yi etkilemiş!

Alın size büyük edebiyatçı Elif Şafak’tan inciler:

"Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul... Hindistan'dan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı" ifadeleriyle tanıtılıyor.

Saramago'nun "Filin Yolculuğu" konusu şöyle: "Kıta Avrupası'nın en batısından, Lizbon'dan Viyana'ya doğru yola çıkan bir fil ile bakıcısı yoksul Subhro'nun ve bu tuhaf yolculuğun hikâyesidir Filin Yolculuğu. 16. yüzyılda, Portekiz kralı III. João, kuzeni Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Maximilian'a hediye olarak gönderir fil Süleyman'ı. Süleyman ile Subhro, yanlarında kendilerine eşlik eden Portekiz kralının korumaları ve yardımcı ırgatlarla zorlu yolculuklarına başlarlar. Portekiz'i, İtalya'yı, Alpler'i geçerken hayatlarında ilk kez bir Hintliyle karşılaşan, ilk kez bir fil gören köylüleri ve kasabalıları şaşırtır ve etkilerler."

Bitti mi hayır! Zadie Smith’in ‘İnci gibi dişler’ kitabıyla yine tweet bile atamayan şahsın İskender isimli romanına bakalım: Ne hikmetse burada işler iyice çığrından çıkmış birebir cümleler kullanılmış.

Bowden’ın oturma odası yolun altında kalıyordu ve pencerelerinde parmaklıklar vardı, bu yüzden bütün görüntüler kısmiydi. Clara genelde ayaklar, tekerlekler, egzoz boruları ve sallanan şemsiyeler görürdü. Böyle anlık görüntüler çok şey anlatırdı: Canlı bir hayal gücü, yıpranmış bir dantelden, yamalı bir çoraptan, yere yakın sallanan ve daha iyi günler görmüş bir çantadan bir sürü duygulu öykü çıkarabilirdi.” (İnci Gibi Dişler, s. 30, Everest Yayınları)

“Oturma odasındaki halının üstünde bağdaş kurup oturur, tavana yakın küçük pencerelere bakardı ağzı açık. Dışarıda sağa sola akıp duran çılgın bir bacak trafiği olurdu. İşe giden, alışverişten dönen ya da yürüyüş yapan yayalar. (…)

“Gelip geçenlerin ayaklarına bakıp onların hayatlarını tahmin etmeye çalışmak en sevdikleri oyunlardandı – üç kişiyle oynanan bir oyun: Esma, İskender ve Pembe. Mesela topuklarını takırdatarak, çevik ve acele adımlarla yürüyen, bilekten düzgünce bağlanmış parlak bir çift stiletto gördüler diyelim. ‘Galiba nişanlısıyla buluşmaya gidiyor’ derdi Pembe, bir hikaye uyduruverirdi. İskender de iyiydi bu oyunda. Yıpranmış, kirli bir çift mokasen görür, başlardı ayakkabıların sahibinin nasıl aylardır işsiz olduğunu, şimdi de köşedeki bankayı soymaya gittiğini anlatmaya.” (İskender, s. 135)

serkan.ustuner@haber7.com

twitter: sustuner

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat