Türkiye’ye operasyon!

  • GİRİŞ15.11.2018 08:37
  • GÜNCELLEME16.11.2018 08:30

Kısa bir süredir Türkiye’de olmayan işler olmaya başladı. Bir anda 1960 ve 28 Şubat darbesi öncesi tezgâhlanan ucuz numaralar sergilenmeye başlandı.

 

 

Edirne’de bir üniversite öğrencisi kızcağız 10 Kasım 09:05’te sadece ‘Bu bir kıyamdır’ dediği için tutuklandı. Bu konuyu konuştuğum Türkiye’nin en önemli ceza hukukçusu Prof. Ersan Şen bunun geniş bir uygulama olduğu, bu sözlerin Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret olmadığını söyledi. Zaten bu tür durumlarda en fazla adli kontrol şartıyla salıverilmesi gerektiğinin de altını çizdi. Sonrasında olaylar daha ilginç bir hal aldı. Bir kadın, elinde baltayla Atatürk’ün heykeline saldırarak adi bir provokasyona imza attı. Aynı zaman diliminde madde bağımlısı bir genç Atatürk heykelinin üzerine oturduğu için gözaltına alındı. İki şahıs da serbest bırakıldı. Sonrasında Mine Kırıkkanat isimli şahıs ‘Atatürk benim ilahımdır’ diyerek kendisine yakışanı yaptı. Gerçi bu şahsın bu tür durumları kaçırmadığı evvelinde Müslümanlara yönelik nefreti de herkesin malumu olduğu için hiç şaşırmadık.

Türkiye’de ultrakemalist teolojiye göre; Atatürk’e nasıl baktıklarını bilmiyorum ama şu yaşanan olayların eskimiş bir numara olduğunu gayet iyi biliyoruz. 1960 öncesi de Atatürk heykeline saldıran Ticaniler isimli sözde tarikatın 60 darbesine giden yolu ve Atatürk’ü koruma kanununu çıkarttıkları artık bilinen tarihi bir gerçekliktir. Bu meseleye kısa bir bakış atıp biraz tarihi deşelim:

 

 

Kimdi bu Ticaniler?

Kemal Pilavoğlu adlı hukuk fakültesinden terk şahıs tarafından, 1930’larda Ankara’nın Çubuk ilçesi ile Çankırı’nın Şabanözü ilçesinde örgütlenen Ticanilik, Kemal Pilavoğlu’nun güya rüyasında Ahmed et-Ticani`ye intisap ettiğini görmüş, ardından Abdülkadir Medeni adlı birinden tarikat ruhsatı alarak yola koyuldu. Sonrasında Atatürk heykellerine saldırılarla isimlerini duyurdular. Bu tür olayların artması üzerine Cumhurbaşkanı Celal Bayar Atatürk’ü koruma kanunu çıkartarak İsmet İnönü’nün ve CHP’nin saldırılarının önünü kesmek istedi.

26 Nisan 1950 tarihli Zafer gazetesinde çıkan bir habere göre kemal Pilavoğlu ve müritlerinden bir grup ismet İnönü’nün onayıyla partiye üye yapılmış, tarikat üyeleri köylerde toplantılar düzenleyerek parti propagandası yapmışlar, köylüleri CHP’ye üye yazmışlardı. Ancak gazetenin DP yanlısı olması yüzünden bu iddia seçim atmosferinde gürültüye gitti.

CHP her zamanki gibi bu ilişkiyi reddetti ama 1952’deki yargılamada Pilavoğlu’nun avukatlığını yapan Yılmaz Akpınar’ın, CHP Balıkesir milletvekili Muzaffer Akpınar’ın oğlu olması her şeyi deşifre ediyordu. Pilavoğlu 7 yıl hapisten sonra Bozcaada’ya sürgüne gönderildikten sonra oranın tüm ticari hayatını el geçirip müritlerini de boğaz tokluğuna çalıştırır. Çok büyük bir servetin sahibi olan Pilavoğlu sonrasında yanında çalışan erkek çocuklarına tecavüz suçundan yargılanır ama dosya zaman aşımına uğrayıp düşer. İşte 28 Şubat’ta Ali Kalkancı 1960’ta Kemal Pilavoğlu görevlerini layıkıyla yerine getirip bağlı bulundukları kişilere hizmetlerini tamamlayıp ödüllendirildiler. Şimdi de tam Türkiye bu tür işleri atlattı derken yeniden bir dalga getirilmek isteniyor. Peki neden?

İşte asıl can alıcı noktası burası meselenin: Türkiye Fırat’ın doğusuna operasyon için tüm hazırlıkları yaparken, baskın bir Kandil harekatı kapıdayken, Doğu Akdeniz’de restleşmeler başlamış ve Suriye meselesi artık bir yoluna girmişken yeniden tüm enerjimizi içeride suni bir gündemle tüketmemiz isteniyor. Bakın öğrenci andıyla başlayan sürecin nereye geldiğine çok iyi bakmak lazım. Geçmişte olduğu gibi Türkiye’nin başını kaldırmasını istemiyorlar. O yüzden Türkiye ne geniş mahkeme kararlarına ne de elinde baltayla provokasyon yapılacaklara bırakılacak bir ülke değil. Oyun büyük ama Türkiye daha büyük.

serkan.ustuner@haber7.com

twitter: sustuner

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat