Barbar, modern, medeni

  • GİRİŞ29.11.2018 08:51
  • GÜNCELLEME30.11.2018 08:36

Siyaset kulislerinin iyiden iyiye hareketlendiği tüm büyükşehirlerin adaylarının az çok belli olduğu bir ortamda aynı şeyleri tekrar etmenin hiçbir gereği yok.

 

 

Prof. İbrahim Kalın’ın o kadar yoğun mesaisi içinde nasıl üretken bir mütefekkir olduğunu artık kendisini takip edenlerden bilmeyen yoktur. Kalın’ın son kitabı da modern çağda sürekli önümüze çıkan kavramlardan yola çıkarak ortaya konmuş büyük emek mahsulü bir eser.

Vahşi kapitalizmin ilk doğuş evresini şöyle tanımlıyor: Madde hırsının kendi kendini yok ettiği yer: Kral Midas’ın dokunduğu her şeyi altına çevirmesidir. Şu anda dünya sistemine baktığımızda çoğunluğun tek derdinin Kral Midas olmak olduğunu görüyoruz.

 

 

Sürekli kendini ‘Medeni’ olarak tanımlayan Batı’nın modern ve medeni kavramlarına bakışı tamamen sömürgeleştirmek üzerindendir. Örnek verecek olursak İngiliz Bentham Hindistan’ı dönüştürmenin tek yolunun bölgeyi sömürgeleştirmek olduğunu söyler.

Modern liberalizmin kurucusu John Stuart Mill despotizmi şu sözlerle savunur: Despotizm, barbarlara yönelik muamelede meşru bir yönetim şeklidir. Fakat bunun için nihai gayenin barbaların durumunun iyileştirilmesi ve kullanılan araçlarında bu amaca hizmet etmesi gerekir. Burada başka toplumların ehlileştirilmesi fikri Batı’nın saplantılı ve hastalıklı ruh halini tarif eder.

İslam dini ve medeniyeti de bir evrensellik iddiasına sahiptir. Dahası İslam ve Batı toplumları arasındaki gerilimin temel sebeplerinden biri, her ikisinin de evrensellik iddiasında bulunmasıdır. Fakat İslam düşüncesi farklı inanç ve fikirlere yaşam alanı tanımış; onların görüşlerine katılmasa da varlığını “yarataılış ekonomisinin” ve kesret aleminin bir parçası olarak görmüştür. Etnik ve kültürel farklılıklar birer zenginlik olarak görülmüş ve bunun bir tezahürü olarak esnek kültür politikaları izlenmiştir. Buhara’dan Bağdat’a, İsfahan’dan İstanbul’a, Kahire’den Kurtuba’ya kadar İslam medeniyetinin ana merkezlerinden farklı din ve kültürlere mensup insanlarla büyük bir bilim, düşünce ve sanat faaliyetleri yürütülmüştür. İslam geleneğinin ortaya koyduğu eserlerin evrenselliği ve sürekliliği bu kuşatıcı ve esnek bakış açısının neticesinde vücut bulmuştur.

İşte İslam’ın dünyaya bakışı bu şekilde tezahür ederken 1958 yılında Avrupa’nın ortasında Afrika’dan getirtilen küçük çocuklar ‘İnsanat Bahçesi’ adı altındaki insanlık dışı şeklinde Batı’nın ‘Medeni!’ insanlarına gösteriliyordu.

İbrahim Kalın’ın kitabı son dönemde yazılmış en önemli eserler arasında ve mutlaka okunması gereken bir kitap. Ben ve öteki’ye dair neler olup bittiğini öğrenmeden en azından bir bilgi sahibi olmadan bir arpa boyu yol ilerleyemeyiz. Sosyal medya diliyle ya da günlük haber özetlerinden derlenen yazılarla herhangi bir şey inşa edilemeyeceğini söyleyip buna teşne olamayız.

Simone Weil’in dediği gibi: Bir ağacın derin köklere sahip olmasını sağlayan enerji, semadan mütemadiyen gelen ışıktır. “ Ağacın kökleri gerçekte göktedir” Gök ile bağını koparanın, kökleri de kurumaya mahkûmdur.

Son olarak İbrahim Kalın’ın sözleriyle yazımıza son verelim: Yeni bir medeniyet, ancak bu var olma ve idrak hali üzerine inşa edilebilir.

serkan.ustuner@haber7.com

twitter: sustuner

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat