Geçmişten ders almayanlar…

...

  • GİRİŞ14.12.2018 10:29
  • GÜNCELLEME14.12.2018 10:29


Merhum Turgut Özal'ın Başbakan olduğu yılları hatırlıyorum. Türkiye'ye inanılmaz bir değişim getirmişti yaptıklarıyla...
Yaptıklarını saymakla bitiremem...
Anavatan Partisi'nin logosundaki arı misali durmadan çalışıp didiniyordu ülkesi için. İmkânsız denilen her şeyi kısa ve orta vadede mümkün hâle getiriyordu.
Ancak ağzıyla kuş tutsa dahi, belli bir kesime kendini sevdiremiyordu. O günün medyası ve muhalefeti kendisini yerden yere vuruyor, attığı her adımı eleştiriyordu. 
"Diktatör" diyen de vardı, "Hırsız" diyen de...
Aylar, yıllar boyu yapılan algı operasyonları sonunda başarılı oldu. "Bakın bu adam giderse Türkiye çok iyi noktaya gelecek" diye zihinleri bulandırılan seçmen kitlesi desteğini çekince Özal, Anavatan Partisi'ni bırakıp Çankaya'ya çıktı. 
Onun koltuğuna Mesut Yılmaz oturdu.
Zaten oturur oturmaz kaos başladı. Sanki birileri o günü beklemiş gibi ülkenin üzerine bir kara bulut gibi çökmeye başladı. Fahiş zamlar, işçi ve emekli kesimini bitirecek eylemler falan derken, bu kez Mesut Yılmaz o acımasız mengeneye alındı.
"Bu adam giderse Türkiye inanılmaz rahatlayacak" algısı bir kez daha devreye girdi ve Yılmaz gitti, yerine Demirel geldi. Üç anahtar vaatleri boş çıktı, "ekonomimiz uçacak" balonları kısa sürede patladı. 
Türkiye bırakın rahatlamayı, günden güne daha kötü duruma sürüklendi bu süreçte. Tam da bu dönemde Kürt sorununu çözmek için harekete geçen Özal zehirlenerek ortadan kaldırıldı ve ondan boşalan koltuğa Demirel oturdu. 
Boşalan Başbakanlık koltuğuna da birinin oturması gerekiyordu. "Bu kadın gelirse Türkiye şaha kalkacak" algısı başladı bu kez ve Türkiye'nin ilk kadın Başbakan'ı Tansu Çiller, Demirel'den boşalan koltuğa oturdu.
Allah o günleri bir daha göstermesin!
Ekonomi dibe vurdu, ardı ardına iki kez devalüasyon ilan edildi. İntihar ve cinayetlerde rekor üstüne rekor kırıldı. Ülke genelinde terörle mücadele adına binlerce masum insan katledildi. Ünlülerin cesetleri, Ankara İstanbul yolunun kenarında bulundu. 
Sonrası koalisyonlar...
Anavatan-Doğruyol koalisyonu, hemen akabinde ise Doğruyol SHP koalisyonu denendi ama her seferinde biraz daha dibe sürüklendik.
Sonra ortaya Refah Partisi çıktı.
Merhum Necmettin Erbakan, Başbakanlık koltuğuna oturduğu hafta memura ve işçiye akla hayale gelmeyecek oranda zamlar yaptı. "Bu ülkenin yer altı kaynakları var ve biz bunlardan yararlanacağız" dedi.
Ancak Turgut Özal'ı sevmeyenler onu da bir türlü sevemedi. "Şeriat geliyor" yalanları, "Laiklik elden gidiyor" palavralarıyla bezenmiş algı operasyonları hemen devreye sokuldu. 
Türk Silahlı Kuvvetleri, gazetelere "Gerekirse silah kullanırız" diye demeç vermeye başladı. Düzlüğe çıkan ülke ekonomisi kimsenin umurunda olmadı.
Medyası ve muhalefeti her gün ama her gün, "Bakın ülke çok gerildi. Bu adam giderse bırakın rahatlamayı, cennet hayatı yaşayacağız. Ekonomide bunun üç katı bir rahatlama olacak. Yok gitmez ise darbe olacak" algısını köpürtmeye devam etti. 
Bu yöntem, ilk aylarda Erbakan'ın arkasında duran seçmenin bir kez daha zehirlenmesine ve Refah Partisi liderinin arkasındaki desteği çekmesine neden oldu.
Zaten hemen ardından da postmodern darbe oldu ve Erbakan dönemi sona erdi.
Erbakan gitti gitmesine ama sözü edilen rahatlama dönemi bir türlü başlamadı. Aksine, cehennem hayatı yaşadı ülke. 28 Şubat zulmü, İmam Hatip liselerinin kapatılması, başörtüsü yasağı ve ekonomik kriz...
Sonra, "Bakın bu adam Türkiye'yi kurtarır" denilerek Ecevit koltuğa oturtuldu. 
Kurtarıcı denilen adamın döneminde ülkenin bütün bankaları hortumlandı, Hazine âdeta yağmalandı. Türkiye Lüksemburg gibi bir ülkecikten 750 bin dolar sadaka alacak hâle düştü.
Depremzedeler için toplanan paralara bile el konuldu. IMF verdiği borç karşılığında ülkeye el koydu. IMF’nin direktifleri doğrultusunda yüz binlerce memur işten atıldı, yüz binlerce iş yeri kepenk indirmek zorunda kaldı.
Ecevit her ekrana çıktığında, "Şekere, çaya, süte, benzine yüzde 500 zam" deyip durdu. Öyle bir kaos dönemiydi ki bazı ürünlere günde iki kez zam geldiği oluyordu.
Ve buna daha fazla dayanamadı Türkiye...
Bütün kurum ve kuruluşlarıyla birlikte iflas ettiğini açıkladı. Tıpkı bugünkü Yunanistan'ın, durumuna düştük.
Özal'ın algı operasyonlarıyla gönderilmesinden sonra oldu bütün bunlar. "O gitsin, çok daha iyi olacak" sözünden sonra yaşandı bütün bu kaoslar...
Ve şimdi bir kez daha aynı algı operasyonuyla karşı karşıyayız...
"Erdoğan gitsin, ülkedeki bu kaos ve kriz ortamı bir anda sona erecek" diyenler, seçmenin bilinçaltına yine yılanın zehri gibi bir düşünce zerk ediyor son aylarda...
"Belediyeleri bize verin, ülkenin nasıl yönetileceğini, nasıl şaha kaldırılacağını görün" diyenlerin amacı önce İstanbul ve Ankara'yı, ardından da Erdoğan hükûmetini düşürmek. 
Dünden ders almayan birilerinin bu numaraya kandığı görülüyor. AK Parti'nin elindeki belediyeler gidince, ülkenin refaha ve huzura kavuşacağına, ekonomik krizin biteceğine falan inanıyor bu kesim.
Yok, yok!
"Aman yapmayın, etmeyin" demeyeceğim bu kez.
Yapın kardeşim, aklınıza esen neyse onu yapın. Gidin ve ekonomiyi düzeltecek, doları düşürecek belediye başkanlarına oy verin! Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP el ele verip size bolluk bereket, huzur ve demokrasi getirecek.
Haydi, oylarınızı verin Millet İttifakı'na ve sonra rahatlamayı görün!

TÜRKİYE GAZETESİ

Yorumlar3

  • Resul YANIK 5 yıl önce Şikayet Et
    Süleyman bey, kaleminize ve yürğinize sağlık ama bizim insanımız maalesef çok çabuk unutuyoruz umarım akl-ı selim davranırız da başımıza bir iş gelmez yoksa Allah korusun bu günleri mumla ararız Allah bu millete basiret versin inşaallah
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • menderes 5 yıl önce Şikayet Et
    doğru söze nehacet
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • İsmail Er 5 yıl önce Şikayet Et
    Aynen katılıyorum.şükretmeyi ve akletmeyi bir türlü beceremiyoruz.hala aynı oyunlara geliyor ve hainler tarafından kullanılıyoruz!
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat