Kaşıkçı'nın Günahı...

  • GİRİŞ22.10.2018 08:22
  • GÜNCELLEME24.10.2018 08:25

Hem iç hem de dış basının Suudi Rejimi karşıtı olarak lanse ettiği Cemal Kaşıkçı'nın gerek Washington Post Gazetesindeki köşe yazılarını, gerek diğer basın organlarında makalelerini incelediğinizde aslında ateşli bir muhalif olarak değil de yapıcı bir üslup kullanan ılımlı bir muhalif olarak karşınıza çıktığını görürsünüz.

Hem bu tavrını sadece Suud rejimine karşı değil, neredeyse Arap ülkelerinin tamamına karşı ortaya koyuyor. Bizdeki Necmettin Erbakan çizgisinin Arap âlemine yansıması olan Müslüman Kardeşlere duyduğu sempatiyi, eli silahlı sözde İslamcı teröristlere duyduğu öfke kadar açık gösteriyor Kaşıkçı.

 

 

Bütün bu eleştirilerine rağmen, oldum olası Suud Hanedanı ile dostane ilişkilere sahip Kaşıkçı ailesinin bir mensubu olarak bir zamanlar Suud istihbaratının başındaki Prens Turki ibn Faysal’ın danışmanlığında dahi bulunmuş. Hanedanla arasının açılması, gerek Suudi Vehhabiliğinin gerek DAİŞ terör örgütünün fikir babası olarak görülen Ibni Teymiyye’yi bir yazısında eleştirmesi ile başlasa da aradaki buzlar eski dostluklar sayesinde çabuk eritilmiş. Kaşıkcı'nın Suud yönetimi ile arasındaki ipleri asıl koparan mesele ise şu:

Cemal Kaşıkçı 10 Kasım 2016'da yani Donald Trump'un ABD Başkanı seçilmesinden iki gün sonra Washington'da bir Think Thank kuruluşunun panelinde Donald Trump'un Ortadoğu siyasetini yüzeysel olaraktan eleştirir, bunun üzerine Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın basın danışmanından bir telefon alır, kendisine bundan sonra Trump'u eleştirmemesi söylenir, yazı yazması ve canlı yayınlara katılması yasaklanır. Kulağa şaka gibi gelse de Cemal Kaşıkçı'nın vatanı Suudi Arabistan'ı terk etmeye iten asıl sebep bu.

Amerika'nın desteğini kaybetmekten korkan Veliaht Prens Muhammed bin Selman Kaşıkçı’yı bu yasaklarla susturacağını düşünmüştü. Cemal Kaşıkçı ise susmadı, yurtdışına çıktı Trump'u ve Suud rejimini eleştirmeye devam etti. Belki de bardağı taşıran son damla Veliaht prensin uğruna Filistinlilerden vazgeçtiği İsrailli dostlarını geçtiğimiz ay İngiliz BBC televizyonunda eleştirmesi olmuştur, kim bilir?

Kaşıkçı'nın öldürülmesi emrini prensin mi verdiğini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz belki, ama katilin Suud rejimi olduğu kesinleşmiş bulunuyor.

Peki “Suudi Arabistan'a yaptırım olur mu?” diyeceksiniz... Batı'nın taşeronlarını satmayacağı gerçeğini artık öğrenmiş olmamız gerekir...

15 Temmuz'da Türkiye'yi yıkmak için kullanılmak istenen FETÖ taşeronunun onlarca insanı tank paletleri altında ezmesini karşılıksız bırakan batıdan, daha önce Osmanlı’yı yıkmak için kullanılan Suud taşeronuna tek bir gazeteci için yaptırım yapmasını bekleyenler boşa bekler...

Her şeyi bir kenara bırakın, ayarı bozuk Amerikan hakkaniyet terazisinin bir kefesine Cemal Kaşıkçı'nın parçalanmış cesedini diğer kefesine Suudi Arabistan'ın Amerika’dan almayı vaat ettiği 110 Milyar Dolarlık silahları koyun Amerikalının gözünde hangisinin ağır basacağına siz karar verin.

Andımız...

Danıştay hazretleri 1933'den beri süregelen bir uygulama olduğu için Andımız'ın kaldırılamayacağına hükmetmiş. Bu karar emsal teşkil edebilir amman dikkatli olalım, mutlaka bundan sonra evden çıkarken yanımızda kamyon tekeri gibi bir şapka bulunduralım mutlaka, çünkü aynı mantıkla hareket edersek aynı tarihlerde yürürlüğe giren şapka kanunu da halen yürürlükte olması gerekiyor. Hatta belki yeniden Türk halk müziği yasaklanır, radyolarımızdan zorla bize Bach, Chopin, Tchaikowsky ve Mozart dinletmeye kalkar birileri, öyle ya o tarihlerde bu uygulamalarda yürürlükteydi. Hatta daha da geriye gidelim, 29 Ağustos 1516'dan beri yürürlükte olan Hilafet belki de kaldırılmamış olması gerekir, 1299'dan beri yürürlükte olan Saltanat hakeza... Belki 1453'den beri açık olması gereken Ayasofya halen açık olması gerekir aynı mantıkla... Ne dersin Danıştay hazretleri? Eski defterler açılırsa senin bile adının Danıştay değil de Şura-yı Devlet olması gerektiği ortaya çıkar belki de...

Andımız, o dönemde bizim haricimizde, bir Nazi Almanya’sında var, bir de Faşist İtalya’da, onlar bu uygulamadan vazgeçeli 73 yıl olmuş, biz biraz daha zorlanmışız beş yıl önce vazgeçebilmişiz.

Yıl olmuş 2018 Almanya ile İtalya alev alev güneş enerjisi ile çalışacak çevre dostu test otobanlarını tartışıyorken, umarım bizim hala 1933'de takılıp kalarak andımızı tartıştığımızı duymazlar.

Unutmadan, Andımız’ın Mucidi Reşit Galip aynı zamanda İskilipli Atıf gibi yüzlerce mazlumun kanına giren kurunun yanında yaşı da cayır cayır yakan İstiklal Mahkemeleri’nin savcısıydı…

Milli Eğitim Bakanı olduğunda ise eğitim sistemimize andımızın yanı sıra kafatası ölçümleri gibi ırkçı bir unsuru da kazandırmıştı...

Kafataslarımızda yeniden ölçülsün mü? Ne dersin Danıştay?

Yorumlar25

  • Ahmed 5 yıl önce Şikayet Et
    Düşüncelerimizi kaleme alıp dile getirdiiğin için Allah razı olsun...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • kainat 5 yıl önce Şikayet Et
    Allah c.c. razı olsun, sizin gibi çok kaleme ihtiyacımız var.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • muro 5 yıl önce Şikayet Et
    Yorumlarınız çok isabetli. Beğeniyle takip ediyoruz.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Ali Erdoğan 5 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH ecrini versin Tuğrul kardeşim, selametle
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Gülhan cevik 5 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine yüreğinize sağlık
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat