Kerkük yarası

.

  • GİRİŞ19.10.2017 09:37
  • GÜNCELLEME19.10.2017 09:37

Ankara’da soğuk bir sonbahar günün akşamında, üniversiteden çıktıktan sonra birkaç arkadaşla birlikte o zamanlar Eti Sineması diye bilinen güzel bir sahnede, bir tiyatro oyununa gidiyoruz. İsmet Hürmüzlü ismini ilk defa orada duydum. Devlet Tiyatrolarının yönetmen ve sanatçılarından olan Hürmüzlü’nün sahneye koyup yönettiği oyun bir baskı rejimi altında yaşayan insanların dramını çarpıcı bir dille anlatıyordu.

Oyunun müziğinden sahne dekoruna kadar her şey mükemmeldi fakat perde kapanıp salondan çıktığımızda neredeyse ağlamayan ya da hüzünlenmeyen kimse yoktu. Kerkük asıllı İsmet Hürmüzlü Bey müziklerini, yanlış hatırlamıyorsam yine Kerkük’lü olan sanatçı Abdurrahman Kızılay’ın yaptığı bu oyunla Ankaralılara sanki çok uzaklarda, bilinmeyen bir yerden bir öykü anlatıyordu. Kerkük ne kadar uzaktaydı, orada yaşayanlar neden Türkçe konuşuyordu ve neden başlarına oyunda da anlatılan olaylar geliyordu?

Kerkük dile gelse

Türkiye’nin yıllar boyu, bu bölgede yaşanan olaylara karşı nasıl bir tavır sergilediğini Özal’dan bu tarafa Ortadoğu’ya kardeş coğrafyalara nasıl sıcak ve aktif tutum takındığını bilmeyen yoktur sanırım. Bunu en iyi bilenler arasında Barzani ve Talabani başta olmak üzere Kuzey Irak’ta yaşayanlar gelir. Türkiye’nin tavrının, etnik veya mezhepsel bir siyasete dayandığını ise zaten hiç kimse söyleyemez. Saddam Kuzey Irakta Kürtleri katlederken kapılarını açan Türkiye, onları sadece akraba bir halk olarak gördüğü için değil, aynı zamanda insanlık gereği onlarla her şeyini paylaşmıştı. Dün bunu Saddam zulmüne karşı yapan bu ülkenin, bugün milyonlarca Suriyeliyi bağrına basması her hangi bir Avrupalı devlet yöneticisin kavrayacağı bir olay mıdır?

“Bütün bölge insanının her zor durumunda yanına koşan, bunu sözle değil davranışlarıyla gösteren bu ülkenin insanlarının gözünün içine baka baka bin yıldan daha uzun bir süre Türkmen şehri olan Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesine, işgal edilmesine karşı ortaya konulan ‘tavrı’ eleştirenlere ne denilebilir! Bir şehrin kimliğini değiştirmek, medeniyet düşmanlığı yapmaktır en açık söyleyişle barbarlıktır. Peki diyelim Kerkük’ün kimliğini yok ettiniz onu kendinize benzetmeye kalktınız, Kerkük türkülerini ne yapacaksınız?”

Hedef bölgenin gücüdür

Irak’ta, Suriye’de nasıl Kürtlerin yoğun yaşadığı şehir ve kasabalar varsa, nasıl Arapların yoğun olarak yaşadığı birçok şehir ya da yerleşim yeri varsa tarihsel olarak birçok Türkmen şehri ve yerleşim yerinin varlığı neden rahatsız edici olmaktadır? Daha doğrusu bundan kim rahatsız olabilir? Sanırım bu sorunun cevabını Kerkük’te dün ‘etnik tasfiye’ yapan Saddam da, bugün aynı şeyi daha az vahşice yapmamış olan Barzani de düşünmemiştir. Çünkü bu ‘soru’ onlardan çok bu coğrafyayı parçalayan, ‘sömürge devletler’ kurarak aralarında paylaşanlarla ilgilidir fakat onlardan kalan bir ‘kötülük’ hâlâ bu coğrafyada gezmeye devam etmektedir ki bunun adı ‘etnik’ ve ‘mezhepçilik’ temelindeki ayrımcılıktır.

“Bu kötülüğün Saddam’a, Esad’a, Barzani’ye miras kalması durduk yere, kendiliğinden olan bir şey değildir. Bugün bu coğrafyada yeni haritalar çizmeye kalkanlar, Arapları, Kürtleri; Türkmenleri birbiriyle çatıştırarak, ‘bölgenin yükselen gücünü’ ortadan kaldırmak isteyenler aynı merkezlerdir.” Kerkük’ün Türkiye-İran-Irak mutabakatıyla Barzani tarafından işgaline son verilmesine, mezhep ekseninde itiraz edenler de aynı tuzağın içine düşenlerdir. Bu coğrafyada inançlarımızla, mezhep ve etnik kimliklerimizle çatıştığımız zaman ‘geriye neyin kalmayacağını’ görmek mecburiyetindeyiz aksi takdirde kaybederiz.

AKŞAM

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat