Zülfü yare dokunmak

  • GİRİŞ05.04.2025 09:12
  • GÜNCELLEME06.04.2025 09:16

Teknolojinin gelişmesi ve teknik imkanların artmasıyla Medya, dijital çağın meydana getirdiği dönüşüm ve değişiklikler neticesinde politik, ekonomik ve sosyal etkilerin artması nedeniyle iki farklı konumda şekillenmektedir. Bir kısmı sorun üreten, bir kısmı ise bu sorunları çözme konusunda çaba sarf eden medya kuruluşlarından oluşan bu tablo, günümüzün en karmaşık ve tartışmalı konularından birini oluşturuyor.

Dezenformasyon, reklam bağımlılığı, medya tekelleşmesi, geleneksel medyanın dijital medya karşısındaki konumu, medya okuryazarlığı ve gelecekte karşılaşılabilecek sorunlar, gündemdeki yerini korumaktadır.  

Dezenformasyon ve Yanlış Bilginin Yayılımı

İnternet erişiminin artması ve bunun sonucunda sosyal medyanın yaygınlaşması, maksatlı ya da doğru olmayan bilgilerin hızla ve denetimsiz olarak okuyucu veya izleyiciye ulaşmasını kolaylaştırdığını görüyoruz. Günümüzde, sosyal medya platformları aracılığıyla üretilen içerikler anlık olarak geniş kitlelere erişebilmektedir. Bu durum, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılımını hızlandıran önemli bir etken olarak ara sıra da olsa kullanılmaktadır.

Her ne kadar regülasyonlar ve çeşitli filtreleme mekanizmaları geliştirilmiş olsa da yanlış bilginin anında engellenmesi ya da belirli bir süre içerisinde tamamen durdurulması neredeyse imkânsız hale gelmiştir. 

Bu durumun ortaya çıkardığı tehlike, toplumu manipüle edebilme potansiyeli taşıyan yanlış bilginin hızla yayılması ve bu bilgilerin özellikle genç kuşaklar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler daha da ciddi bir hal almaktadır.

Deepfake teknolojisi gibi araçlar sayesinde gerçeğinden ayırt edilemeyecek şekilde üretilen görseller, videolar ve diğer içerik türleri, dezenformasyonun en etkili silahlarından biri haline gelmiştir. Bu durum, özellikle genç kuşakların maruz kaldığı bilgi kirliliğini artırmakta ve özellikle genç kuşaklar ve toplum üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Medya Okuryazarlığı

Bu olumsuz etkileri azaltmak amacıyla RTÜK ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 27 Ocak 2014 tarihinde geliştirilen Medya Okuryazarlığı Programı, akademisyenlerin de katkılarıyla hazırlanarak okullarda ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Ancak, bu programın toplumsal karşılığının ne ölçüde sağlandığı ve hedeflenen faydanın ne dereceye ulaştığı konusunda net bir değerlendirme bulunmuyor.

Medya okuryazarlığının farkındalığını artırmak ve daha geniş kitlelere yaymak için devlet tarafından çeşitli projeler geliştirilmiş olsa da bu konuda yapılacak çalışmaların artırılması ve daha etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Özellikle genç kuşakların medya okuryazarlığı konusunda eğitilmesi, dezenformasyonun etkilerinin azaltılmasında kritik bir rol oynaması mümkün olabilir.

Elbette devlet bu konuda Medya okur yazarlığı gibi faydalı projeler yapsa da bu konunun farkındalığının ve etkisinin arttırılması ve taban yayılması için benzer tedbirlerin çoğaltılması faydalı olacaktır. 

Yakın gelecekte üretilen maksatlı içeriklerin ayırt edilmesi yapay zekâ uygulamaları nedeniyle neredeyse imkânsız hale geleceği unutulmamalıdır. Üretilen ve gerçeğinden ayrıt edilemeyen materyallerin daha da çoğalacağını ön görmeliyiz.

 Bu konu gerçekten ülkemizde olduğu gibi tüm ülkelerde ciddi bir sorun olarak karşımızdadır. Haberleşme ve iletişimin hızı maksatlı bilgi ve diğer enformasyonların hızla yayılımını kolaylaştırmaktadır. Bunu engellemeni tek yolunun bu bilgilere maruz kalan birey ve toplulukların eğitiminden ve sağduyulu davranmasıyla engellenebileceğini söylemeliyiz. Yasaklar ve sert tedbirlerle başarılı olmak iletişimi teknik olarak engellemenin zorlaşmasıyla mümkün olmayacaktır.

Reklam Bağımlılığı ve Ekonomik Yansımaları

Medya kuruluşları, piyasa koşullarına bağlı olarak sıkı bir rekabet içerisindedir. Bu rekabet ortamında yayınlarını sürdürebilmek ve gelirlerini düşürmeden devam ettirebilmek amacıyla reklam verenlere bağımlı hale gelmişlerdir. Bu bağımlılık durumu, tarafsızlık, doğru habercilik ve güvenilirlik gibi temel ilkelerin ihlal edilmesine ve medya kuruluşlarının itibar kaybına uğramasına neden olması kaçınılmazdır.

Özellikle sosyal medyada bu durumun daha da vahim hale gelmesi, kaliteli içerik üretiminin yerini tıklama tuzaklarına (clickbait) bırakmasına yol açmıştır. Abartılı ve yanıltıcı başlıklar kullanarak izleyicilerin dikkatini çekmek amacıyla yapılan bu uygulamalar, medya içerik kalitesinin düşmesine ve bunlara ilave olarak sansasyonel ve manipülatif içeriklerin sıklıkla yayınlanması bu tür yayın yapan kuruluşların inandırıcılığını ve itibarını zedelemektedir.

Tekelleşme ve Bağımsız medya  

Günümüzde tekelleşmenin etkisi yok denecek kadar azaldığını görüyoruz. Bu etkiyi azaltan ise yine elbette Teknolojinin imkanları olmaktadır. 20 yıl öncesinde iletim ve diğer teknik kaynakların sınırlı oluşu nedeniyle yayıncı sayısı artamazken günümüzde internetin sağladığı imkanlarla bu sayının neredeyse istenildiği kadar talep miktarı kadar arttırılabilir hale gelmiştir. 

Ancak hala klasik medyadan iletilen yayın sayısı sosyal medya kadar olmaması nedeniyle bu mecradan iletilen yayın sınırlı kalmaktadır. Belki bu sebeple sadece klasik mecralarda tekelleşmeden bahsedebiliriz. Haber iletimi, interaktivite ve etkileşimin neredeyse sınırsız olarak yapılabildiği sosyal medyada tekelleşme bu nedenle şimdilik söz konusu değil.

Sosyal medyadaki güç kıstası ise, içerik kalitesi, hız ve en önemlisi reklam gelirlerinin her geçen gün artmasıdır. Bu olguyu doğrular veri ise, reklam gelirlerindeki artışın klasik medyadan sosyal medyaya evrilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

2023 yılı toplam Medya reklam yatırımları 140 milyar TL’ye ulaşmıştır, bu miktarın %72.6 dijital,%20.9 ise klasik mecralara ait olması sosyal medyaya olan rağbetin arttığını göstermektedir.  

Geleneksel medyanın sosyal medya karşısında gücünün azalması 

Sosyal medya, dakikalar içinde aksiyon alması ve anlık haber ve içerikleri üretebiliyor olması klasik medyaya olan üstünlüğü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Özellikle günümüzde ‘’Modern’’ hayat temposunun artması birim zamana çok sayıda ‘’şey’’in sığdırılmak istenmesi, bireylerin alışkanlıklarını ve iş görme yöntemlerini değiştirmiştir. Bunun sonucu olarak izleme, dinleme ve diğer alışkanlıklarda köklü değişikler olduğunu özellikle genç kuşaklar arasında görüyoruz.

Genç kuşak izleyiciler her şeyi daha komprime, kısa, özet ve hemen olmasını talep etmelerinin yansıra etkileşimin interaktif olmasını talep etmeleri geleneksel yayıncıların buna uygun formatları gündeme taşımaya çalıştıkları görülüyor. Ancak gerçek etkileşimli yayın yapmaları ise teknik nedenlerle mümkün olamamaktadır. 

Çare olarak X ya da benzer birçok sosyal medya platformlarından gelen mesajları izleyicilere okumakla yetinmektedirler. Bu yöntem ve eksiklik izleyicilerin klasik medyanın interaktifliği sağlayamaması bu mecradan uzaklaşmasına neden olmaya başlamıştır.

Toplumda okuma alışkanlığının az olması, Klasik ve dijital Medya’ya olan ilgiyi arttırmaktadır. Bu nedenle referans olarak alınan medyanın sunduğu içeriklerin kalitesi toplum üzerinde önemli hale gelmiştir. 

Her iki medyadaki bu değişim toplum ve bireyler üzerindeki etkilerinin ne olduğu ve olacağı konusu ise henüz tam olarak bilinmese de bu konunun sadece yayınları arz eden kuruluşlara bırakılmamasının da önemli olduğunu ve devletin ilgili birimlerinin gerekli düzenlemeleri ve sınırlandırmaları yasalara ve özgürlüklere uygun olarak yapmalarının toplumsal barışı korumak adına lüzumlu olduğunu düşünüyoruz. 

Klasik medya dışında adına ne dersek diyelim dijital ortamdan iletilen her türlü planlı haber, program ve içeriklerin veya diğer materyallerin her geçen gün artması ve bunların gelir getirmeye başlamasıyla sınır, kural, etik kaygılar ve kültür gibi toplumu derinden etkileyecek ve bir arada tutacak değerlerin azalmasına yol açması kaçınılmaz olacaktır.   

Muzaffer Şafak / Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat