Sezai Karakoç’un Hatıralarındaki Necip Fazıl

  • GİRİŞ07.12.2022 12:10
  • GÜNCELLEME08.12.2022 08:59

Necip Fazıl’ın Müslümanların safına geçmesi ülkemizdeki bazı kesimleri nasıl çıldırtmışsa hâlâ düşmanlıkları bitmedi.

Gerek üstat yaşarken gerekse vefatından sonra buldukları her fırsatta kinlerini kusmaya devam ettiler.

Solda kalsaydı buldukları her boş alana heykelini dikecekleri büyük şairin tercihine hiçbir zaman saygı duymadılar.

Necip Fazıl’a değil de Necip Fazıl’ın inandığı değerlere düşman oldukları ortada.

Dönemin gazetelerine baktığımızda üstat bütün şahsiyetler gibi inanılmaz iftiralara uğramış. Kovuşturmalar, soruşturmalar, takipler hiç bitmemiş. Tek başına seküler kesimleri ve sistemi adeta korkudan titretmiş.

Sistem, intikamını zindanlara atarak alırken seküler kesim de yalan dolanlarla dev şahsiyeti aşağılamaya ve toplumun gözünde küçültmeye çalıştı.

Ne ilginçtir ki onlar saldırdıkça Necip Fazıl milletin gözünde ve gönlünde daha da büyüdü ve kahraman haline geldi. Anadolu insanı engin ferasetiyle kimi seveceğini kime düşman olacağını çok iyi seçer.

Hakkında yapılan her türlü tezvirata rağmen üstatın yüreklerde yaşıyor olması bu ferasetin keskin ayırt edici özelliği sayesindedir.

Bedenen aramızdan ayrılışının kırkıncı yılı olmasına rağmen ülkenin gündeminde hâlâ üstat var. Değişen bir şey yok. Sevenlerindeki samimiyette de sapma yok düşmanlarındaki kinde de azalma yok.

 “Ey düşmanımsen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” şiirini nasıl bir hissiyatla yazmışsa şiir, kabul olunan bir duaya dönüşmüş, şairlerin sultanı ihtiyacından fazlası düşmana sahip olmuş.

Birilerinin büyük çilekeşi kötülemek için denemedikleri metod, atmadıkları iftira kalmadı.

Kaderin cilvesi hasımlarının hepsi unutuldu gitti ama üstat eserleriyle ve fikirleriyle yaşamaya yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Necip Fazıl’la fikir mücadelesinde mağlup olanların üstatın yaşantısı üzerinden onu vurmaya çalışmaları çaresizliklerinin sonucudur.

 Bu millet “Çile” şairini olduğu gibi sevdi.

 Ne eksik ne fazla.  Onun da bir kul olarak hata yapma payı olduğunu milletimiz hiçbir zaman göz ardı etmedi. Bu sebeple hayatındaki inkıtalara gönlü yüce milletimiz hiç takılmadı.

Onun küfrün buzdağlarını hohlaya hohlaya eritmesi az buz bir şey değildir. Sevgiyle sarılınan sevapları Müslüman Anadolu insanına yetti.

Son devrin önde gelen ariflerinden birisine üstatı karalamak için kumar müptelası olduğu söylenir.

Büyük zat herkesin anlayamayacağı ve algılamayacağı şekilde şöyle tarihi bir cevap verir. “Onun mukaddes davamıza hizmeti çok büyük. Keşke bugün yaşasaydı da kumar parasını biz verseydik”

Bu cevabı kaba softa ham yobazlar anlamaz. Buradaki yüksek irfanı derin manayı sadece arif olan anlar.

Şimdilerde kin cephesinin Sezai Karakoç’un hatıraları üzerinden Necip Fazıl’ı dövme çabası da çaresizliklerinin açık göstergesidir.

Karakoç’un hatıralarında tanıdığımızdan başka bir Necip Fazıl yok. Bildiğimiz, sevdiğimiz hatta bazen kendimizi tutamayıp muhabbetle güldüğümüz bir Necip Fazıl var.

Sezai Karakoç’un hatıraları ilk olarak Diriliş’te yayımlandı. Orada yazılan her şeyi zaten yıllar önce okuduk.

Karakoç, Hatıralarını kitaplaştırmamıştı ama kendisini sevenlerin elinde toplu bir şekilde zaten vardı.

İslâm’ın ebedi düşmanlarına buradan malzeme çıkmaz.

Nitekim Karakoç hayattayken bir ziyaretimizde eski cumhurbaşkanlarından birinin ismini vererek “Büyük Doğucu olduğunu söylüyor ne dersiniz?” demiştim.

Merhum da “Necip Fazıl hapisteyken kim korkusuzca kendisini ziyaret etmişse gerçek Büyük Doğucu odur.” demişti.

Hapisteyken Sezai Karakoç’un ziyaret ettiğini ve bunu üzerine Necip Fazıl’ın duygulanarak Karakoç’um gelmiş diyerek sarıldığını zaten biliyorduk.

Bu durumda Karakoç’un gerçek Büyük Doğucu olarak kendisini işaret etmesini anlamamak zaten mümkün değildi.

Yine bir seferinde bizim kuşağımız arasında “üstat” denilince akla Sezai Karakoç gelirken kendisine “ağabey” olarak hitap eden kuşağın aklına hemen Necip Fazıl geliyor demiştim.

O da bunun üzerine hepimizin üstadı Necip Fazıl’dır diyerek dava uğruna yaptığı fedakârlıkları anlattı.

Aralarında böylesine ideal ve gönül birlikteliği olan iki öncü üzerinden farklı algılar oluşturmaya çalışmak kelimenin tam manasıyla pespayeliktir, organize kötülüktür.

Hatıralarda zaten üstatla olan ilişkilerinin yanlış yorumlanmasına sitem ediyor.

Karakoç’un Necip Fazıl’a olan derin bağlılığını ve sevgisini anlamak için vefatından sonra yazdığı “Göklerin Çektiği Kartal” başlıklı yazıya bakmak yeterlidir. Kısakürek’le ilgili bugüne kadar yazılmış en güzel yazı bu yazıdır.

Suyu bulandırmaya çalışanlara aldırmadan gürül gürül akan diriliş ırmağından ve Büyük Doğu okyanusundan kana kana içmeye devam edeceğiz.

Ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Onları her zaman minnetle anacağız. Zor zamanlarda verdikleri büyük mücadeleyi hiçbir zaman unutmayacağız.

İki üstatımıza da rahmet olsun.

Yorumlar18

  • reis 1 yıl önce Şikayet Et
    her ikisine de rahmet olsun. ikisi de çile çekmiş, bedel ödemiş ve bu milletin gönlünde artık ölümsüz olmuştur.
    Cevapla
  • Mekki Yassıkaya 1 yıl önce Şikayet Et
    Ruhları şad olsun. Onlar şimdi peygamberimizin sohbet meclisi/halkasındalar inşâallah. Kalemine, zihnine sağlık.
    Cevapla
  • Mehmet OSMANOĞLU 1 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH Demenin kanunla yasak olduğu devirde yüksek sesle ALLAH diye bağıran gerçek kahramanlar. Davaların davasının ne olduğunu, ne demek olduğunu, dava şuurunu onlardan öğrendik. Rabbim mekenlarını CENNET, makamlarını ALİ eylesin. Bizleride İNŞALLAH yollarından izlerinden ayırmasın. AMİN
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • müslümanTürk 1 yıl önce Şikayet Et
    Bu milletin böylesi nadide şairleri olduğu müddetçe bize kimse zarar veremez bunu bildikleri için bu şerefli şahsiyetlere saldırıyorlar onlar saldırdıkça biz de sahipleniyoruz çok şükür
    Cevapla
  • haberci 1 yıl önce Şikayet Et
    Bırakında huzur içinde uyusunlar. Siyasetçiler ellerini çeksinler. Siyasetçiler zayıf olunca böyle oluyor.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat