İran İsrail çatışması ve ana strateji sorunsalı

  • GİRİŞ18.04.2024 09:33
  • GÜNCELLEME22.04.2024 08:58

Dar anlamda Hamas'ın İsrail’e saldırısı ve takiben İsrail’in yaptığı katliamlarla ve tarihte görülmemiş tahribatla devam eden olayların seyrinin İsrail’in kuruluşundan bu yana şahit olduğumuz benzeri insanlık dışı eylemlerinden farklı bir noktaya evrildiğini görmekteyiz.  Güncelin cenderesinde sıkışmaktan kaçınarak, bölgemizde olan olaylarla ilgili bazı tespitleri ve değerlendirmeleri dikkatli okuyucularımızla paylaşmak istiyorum.

Bu paylaşımda ana eksen ise “Ana strateji nedir? Nasıl ilerliyor? Farklı aktörlerin stratejileri nedir? Hangi strateji başarılı olacaktır? Mutlak bir başarı veya değişmez bir strateji var mıdır? Nihayet stratejilerin tasarımcıları ve uygulayıcılarının ana profilleri neler olmalıdır?” sorularına basit cevaplar vermeye çalışacağım. Baştan ifade edeyim ki, bu alanda devlet yetkisine sahip ya da ana uzmanlık bilgileriyle mücehhez olanların sınırlarını ihlal etmemeye çalışacağım. Eğer ihlal addedilecek bir duruma sebebiyet verirsem şimdiden özür diliyorum.
 
ANA ÇERÇEVE
 
Daha önce de belirtildiği üzere Soğuk Savaşın bitiminden itibaren istikrar odaklı Amerikan Politikası tedricen istikrarsızlık merkezli bir politikaya everilmeye başlamıştır. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren istikrarsızlık odaklı yaklaşımlar öncelik kazanmaya başlamıştır. Çin’in ekonomik olarak gelişimi, dünyanın muhtelif bölgelerinde ABD hegemonyasına meydan okuyan bölgesel güçlerin ortaya çıkışı, tek kutuplu hale gelen küresel sistemi sürdürülebilir nizamda tutmanın maliyetinin yükselmesi ve nihayetinde  Amerikan sisteminin bizatihi içindeki yapısal sorunların artışı bu eğilimi güçlendirmiştir. Burada şunu vurgulamak gerekir ki, ABD hegemonyası dediğimizde sadece ABD’yi değil, ABD’nin küresel resmî temsilciliğini yaptığı daha geniş koordineli küresel ittifak sistemini kastediyorum. Nihayet ABD’nin kendini süper güç düzeyinden hegemon güçlerin birincisi ve biri olarak kontrollü tasfiyesi ile istikrarsızlık in perfecto Amerikan dış politikada güçler dengesini sağlama aracı olmuştur. Küresel meydan okuyan veya okuma potansiyeli olan bölgesel güçlerin enerjisini tüketmeye matuf kriz alanları yaratılmıştır. Avrupa’nın Irak Harekatı öncesinde ikiye bölünmesi, meydan okuyan Almanya ve Japonya’nın Körfezden petrol tedarikinin maliyetinin aşırı yükseltilmesi, Afganistan- Pakistan- Hindistan üçgeninde Ordu konuşlandırılması ve asimetrik tehditlerin artırılması, Rusya'nın periferisindeki çatışmaların teşviki, Ortadoğu’da istikrarsızlığın ve şiddetin aşırı desteklenmesi, Uzakdoğu’daki deniz alanları ihtilaflarının körüklenmesi, vb durumları bu çerçevede anlamak gerekir. Buna bir de Avrupa’nın motor güçlerinin birleşmesinin engellenmesi gibi savaş dışı yollarla mücadele yoğunluk kazanmıştır. Ancak, küresel düzlemde istikrarsızlık ve rekabet daha da yoğunlaşmıştır. Bu çatışmayı başlatan ana muharrik güç ABD’dir ve yardımcıları ise Çelik Çekirdekte yer alan müttefikleridir. Yani ana kararları alan güç ABD’dir.


 
GÜNÜMÜZÜN SAVAŞLARI
 
Günümüze gelirsek, Ukrayna Savaşı zikredilen küresel gerilimin bir dışavurumuydu. Bu hamle ile Suriye ve Doğu Akdeniz savaşında oransız fayda sağlayan Rusya’nın küresel faaliyetlerinin azaltılması hedeflenmiştir. Eğer bu savaştan netice alınmazsa savaşa yeni vekil devletlerin (Polonya gibi) girebileceğini/ sokulabileceğini anlamaktayız. Bunun yanında Rusya’nın hatta Çin’in etki kazandığı Ortadoğu’da yeni kurulan oyun da istikrarsızlık merkezlidir. Başlangıçta Hamas’ın saldırısını Rusya’nın Ukrayna savaşını dengelemek açısından bakan strateji uzmanları olmuştu. Bugün halen dünya kamuoyuna servis edilen bilgilerin sunduğu çerçeve tatmin edici değildir. Şöyle bir yerleşik anlayış vardır: İsrail ve İran bölgede birbirini tehdit eden iki güçtür. İsrail hudutsuz saldırmakta, ABD ise bir taraftan İsrail’i dengelemeye çalışmakta, bir taraftan ise Onu İran’ın ve diğer bölgesel düşmanlarının saldırılarından korumaktadır. Halbuki ana çerçevede son hüküm cümlemiz açıktır. Ana stratejiyi çizen, çatışma süreçlerini yöneten ana muharrik güç ABD’dir. Dünya kamuoyunda bölgede istikrarı sağlama amacını ön plana koyan ABD aslında 1990’ların sonundan itibaren benimsediği ve katı biçimde uyguladığı istikrarsızlık merkezli politikalarıyla tezat içindedir. İnandırıcı değildir. Aslolan şu olsa gerektir ki, İsrail bölgede ABD’nin ileri karakolu ve gayrı nizami ve gayri kanuni cephe unsurudur. İsrail'in İngiliz himayesinden sonra angaje olduğu ABD gücü hem İsrail’i son noktasına kadar kullanmış hem de her ontolojik sorun yaşadığında sınırsız destek sağlamıştır. Ancak, özellikle vurgulayalım ki bu destek İsrail'in icbar ettiği bir destek değildir, ABD ana stratejisinin gerektirdiği bir destektir.
 
Son yaşanan İsrail ve İran gerginliğine ve karşılıklı saldırıları -itiraf edelim çok da dengeli olmayan saldırılar bunlar- bir kısım aydın, bürokrat, uzman, siyasi analist tarafından artık ABD’nin İsrail gibi müttefiklerine, İran ve Rusya ve Çin gibi rakiplerine hakim olamadığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır.  Bu satırların sahibi bu istikrarsızlığın, karşılıklı saldırıların, tecavüzlerin, kışkırtmaların bizatihi ABD tarafından icra edildiğini iddia etmektedir. Zira Çin başta olmak üzere gelişen ekonomilerin henüz kalıcı barışa ABD gibi devasa savaş endüstrisi kompleksine sahip güçlerin ise savaşa ihtiyacı vardır. Bu rekabetin momentumunu kendileri lehine etkilemek için şarttır. Yeni açıklanan Çin büyüme oranının beklentileri aşması çoğu kişinin düşündüğünün aksine ABD tarafından daha fazla kural dışı tutumlara, saldırganlığa yol açacaktır. Kural temelli düzenin yıkılması ABD’ye rağmen veya ABD’nin aşırı zaafından dolayı değildir, bilakis bizatihi henüz politik manevra yapabilecek gücü olduğundandır; ana stratejisi bu olduğundandır. Bir hususu daha vurgulamak gerekir ki, devasa askeri güce sahip yapıları henüz yıkmak mümkün değildir; bu askeri güçlerin ise artık barış ve huzur temelli bir dünya kurmaları hem mümkün değildir hem de stratejik olarak konseptlerinde bu yer almamaktadır.
 
Şu noktada bir açıklama yapmak gerekir ki, ana muharrik gücün ABD olması İsrail’in uyguladığı vahşet ve yaptığı katliamları masum kılamaz. Hele ABD gücü içerisindeki Yahudi lobilerini, güç unsurlarını es geçemeyiz. Ancak, ana muharrik gücü de tam tespit etmeliyiz. Her konuda itidal sahibi olmalı, her hakikatin ve ayan-ı sabitenin ham hakkını vermeliyiz.  
 
Ana muharrik güçten sonra sıra ana stratejiye gelecektir. Ana stratejiye karşı bizim de dahil olmak üzere diğer rakip güçlerin stratejilerini düşünmek mümkün olacaktır. Zira özellikle güç dengelerini etkileyen büyük olayların çoğunluğunda tesadüfe yer olamaz. Duygusallığa, katı inançlara, hayallere, vb yer olamaz. Her adım bir stratejiyle ilişkilidir.


 
İRAN VE İSRAİL’İN KARŞILIKLI SALDIRILARI
 
Tam motivasyonu henüz belirlenemeyen Hamas saldırısından İsrail'in insanlık dışı katliamlarının İsrail'in kuruluşundan bugüne yaptıklarıyla ve hedefleriyle -mesela histeri derecesinde insansızlaştırılmış toprak- bir paralelliği vardır. Ancak, küresel denge savaşına baktığımızda ana strateji daha ağır basmaktadır. İsrail ısrarla İran’ı konvansiyonel savaşa çekmek istemektedir. İran’ın yumuşatılması ise ilk başta ABD çıkarlarıyla uyumludur. Bu yaşadıklarımız bir anlamda Ortadoğu’nun Ukrayna’ya dönüştürülmesidir. Üstelik Rusya’nın Ukrayna savaşı dolayısıyla Ortadoğu’daki yoğunlaşması azalmıştır. İsrail’in hudutsuz saldırganlığının İran’ı savaş tehlikesiyle hedefe koyması ABD için daha önemlidir. Zira İran Çin açısından önemli bir enerji hammaddesi kaynağıdır. Rusya’nın önemli bir müttefiğidir, Ukrayna savaşında belli oranda tedarikçisidir. Hedefte olan bir ülke olarak İran bir taraftan iç yapısını tatmin etme bir taraftan da İsrail ve ABD’nin tuzağına düşmekten kaçınmaktadır. Ali Hamaney’in ifadesiyle proaktif sabır göstermektedir. Şimdiki halde İsrail İran’ın füze ve İHA saldırısını müteakiben karşı saldırı hakkını saklı tutmaktadır. ABD ve müttefiklerinin istikrarsızlık merkezli politikaları devam edecektir. Üstelik bu tür çatışmaları dünyanın başka bölgelerinde de savaş, gerilim, kriz ve benzeri sorunlarla karşılaşmak ihtimal dahilindedir. Ancak yeniden İsrail-İran konusuna dönersek, çok yönlü ve çok aparatlı entegre bir savaş hali kendi iç dinamikleriyle devam edecek, bu haliyle ana stratejinin uygulanmasını kolaylaştıracaktır. Filistin ve İsrail savaşı adeta her iki toplumun ontolojik bir ögesi olarak devam edecektir. İran ile olan İsrail gerilimi ise bir alt düzeyde devam edecek bir olgudur. Zira her iki unsur birbiri için uzak rakiplerdir, savaşlarının amaçları beka meselesinden ziyade başka maksatlar da taşımaktadır. Bu tarz çatışmalar çoğunlukla iç politika aracı, başka devletler üzerinde hakimiyet kurma hakkı, üçüncü tarafların savaşa çekilmesi, güçlü devletlerin araçsallaştırdığı devletlere dönüşme gibi ikincil sonuçlar taşıyabilirler. O yüzden, salt bu iki güç arasındaki çatışmaya değil, küresel güç dengesine dikkat etmek gerekir.

HANGİ STRATEJİ BAŞARIYA ULAŞACAK?
 
Tek tek her gücün stratejik yaklaşımlarına ve planlarına bu yazı çerçevesinde değinmek çok zor. Sadece bizim açımızdan önem arz eden noktalara değineceğim. Öncelikle küresel gerilimlerin arttığı bir dönemde Türkiye’nin ana stratejisi nedir sorusuna sarih cevap verebilmek çok zor görünüyor. Kaldı ki bazen mevcut durumun idraki bile mümkün olamıyor. Son çeyrek yüzyıla kadar jeopolitik konumunu kullanan devlet gücü bugün başka unsurlarla çeşitlenmiştir. Bu noktada iyi odaklanmış, bütün çapraz ilişkileri iyi koordine edilmiş bir stratejik akıl üretmenin bazı zorlukları olabilir. Ancak, her halükarda devletimizin bir politik haritası olmalıdır. Bu harita hazırlanırken ilişkili olabileceğimiz devletlerin stratejik planlarını ve politik güçlerini iyi idrak etmek gerekiyor. İran istihbaratının anlamlı bir isimlendirmesi var: Ittılaat! İlk önce yaşadığımız zemine sosyal iklime muttalî olmalıyız. Başka güçlerin strateji ve planlarını gözümüzde büyütmek kadar küçümsemek de eşit derecede zarar verebilecek mahiyettedir. Ancak, rasyonel bir tutumla hazırladığımız ve titizlikle uyguladığımız yol haritamız olursa başarılı olabiliriz.
 
Şimdiki durumda adeta savaşın küresel mahiyet kazanmasına ramak kalındığı, çevresinde ihtiraslı ve agresif güçler arasında olunduğu bir dönemde olduğumuzu düşünürsek bir yol haritasına mutlaka ihtiyacımız bulunmaktadır. Ortadoğu’da savaş dahil başka krizlerin ilk vuracağı ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Bu tür senaryoların tartışılması, gerekli müdahale ve hazırlıkların yapılması elzemdir. Bölgedeki durumumuzun aktif özneye dönüşmesinin ilk adımı esaslı bir strateji belgesi, içte konsolide edilmiş, duygusal aidiyetleri güçlendirilmiş bir toplum, yüksek performansta uygulayıcı elit kadrolar, ve bu kadroların faaliyet çerçevesini belirleyecek kurumlarca teamüllerin inşası gerekliliğidir. Uzun sürme ihtimali de olan bu savaş dönemine yönelik bir devlet hazırlığı olmalıdır. Hangi stratejinin başarıya ulaşacağı konusunda bir mutlak kesinliğin olmadığını belirtmek gerekir. Ancak, kesin başarı için gerekli rasyonel hazırlıklar herkesçe bilinebilir. Özellikle icra yetkisi olan kurumlarımızın mobilizasyonu ve bu çerçevede ıslahı da elzemdir.

Mehmet Ali BAL - Haber7

Yorumlar19

  • Kamil 1 hafta önce Şikayet Et
    İran'ın , Türkiye'den başka güvenecek ve sığınacak dostu yoktur ! Peki , İran'ı yenerlerse ne olur ? Körfez Savaşı sonrası Suriye ve Irak'ta ABD üsleri konuşlandı , Akdeniz'e zaten rahat ulaşıyorlar , Kıbrıs adası var . Yunanistan , Dedeağac ve Girit'te ABD üsleri var . Gazze , perişan ve yıkık vaziyettedir . Sonuç ; İran'da düşerse , etrafımız Batı Hegemonyası ile çevrelenmiş olur !
    Cevapla Toplam 7 beğeni
  • Mustafa 1 hafta önce Şikayet Et
    İran türkiyeye kazık atmak icinde her fırsatı değerlendirmektedir.
  • ömer faruk 1 hafta önce Şikayet Et
    LA GALİBE İLLALLAH Herkesin bir hesabı var. ALLAH INDA BİR HESABI VAR.........
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • Şems 1 hafta önce Şikayet Et
    Bir deli kuyuya bir taş atar bizim kendini akıllı sanan yorumcu , gazeteci ve akademisyenler kırk gün bunun yorumunu yaparlar. Konuşmaya bile değmez. ortada ne var?
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Biz doğrumuyuz 1 hafta önce Şikayet Et
    Rasyonel demişin mobilizasyon demişin dicek bişi bırakmamışın. Dolar nerede basılıyor ab dolar endeksi niye değişmiyor abd ana karasında kaç asırdır savaş yok savaşın gerçekliğini yaşamamış halk savaş ve destek kurumlu fonlarla nasıl evriliyor israili abd toprağı kadar kutsal gören bidon rejiminin sona sakladığı ve asla savaşmayacağı çin, münafık komşu iran mı siyonist seküler itrail mi
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Fatih 1 hafta önce Şikayet Et
    Güzel bir analiz olmuş. İran yönetiminin burada üstlendiği rol ayrı bir başlıkta yer almalıdır.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat