Alim ve şair Ali Ulvi Kurucu vefatının 22. yılında yâd ediliyor: Ali Ulvi Kurucu kimdir?

Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği önemli alimlerden Ali Ulvi Kurucu, vefatının 22'nci yılında dualarla yâd ediliyor. 3 Şubat 2002'de Medine'de vefat eden Kurucu aslen Konyalıydı.

ABONE OL
GİRİŞ 03.02.2024 13:20 GÜNCELLEME 03.02.2024 13:21 BİYOGRAFİ
Alim ve şair Ali Ulvi Kurucu vefatının 22. yılında yâd ediliyor: Ali Ulvi Kurucu kimdir?

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) olan sevgisinden dolayı Medine’ye taşınan ve İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerini ezbere bilen Ali Ulvi Kurucu Hoca, 3 Şubat 2002 günü 82 yaşında ruhunu Rahman’a teslim etmişti.

Merhumun naaşı, Mescidi Nebevi Camii’nde sabah namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Medine’deki Cennet’ül Baki Kabristanlığı’na defnedilmişti.

Ömrünü genç nesilleri yetiştirmeye vakfeden, ilim, edep, irfan adamı, güzel ahlâk timsali, gönül insanı ve şiir üstadı Ali Ulvi Kurucu, ölümünün 22. yılında hayırla ve rahmetle anılıyor.

KONYA'DA DOĞDU MEDİNELİ OLDU

Ali Ulvi Kurucu, 1922 yılında Konya'da doğdu. Şehrin önemli isimlerinden Hacıveyiszâde İbrâhim Efendi’nin oğludur.

Dedesi Veyis Efendi ve amcası Hacıveyiszâde Mustafa Efendi, “ilim evi” olarak anılan aile ocağının dinî ilimlere hizmetleriyle tanınmış simalarıdır.

İlk hocası olan babasının yanında hâfızlığını tamamladıktan sonra ilk ve ortaokulu Konya’da bitirdi. Babasından sarf-nahiv, Kādirî şeyhi Hâfız Ali Efendi’den kıraat okumaya başladı.

İLİM ÖĞRENMEK İÇİN MEDİNE'YE GÖÇ ETTİ

O günkü şartlarda dinî ilimlerde derinleşmeye uygun bir ortam bulamayınca ailesiyle birlikte Medine’ye göç etti; oradan da yüksek öğrenimini tamamlamak üzere Mısır’a gitti. Kahire’de Ezher Üniversitesi’ne kaydoldu (1939).

Burada Türk öğrencilerin kaldığı Revâku’l-Etrâk’ta Mustafa Runyun, Ali Yakup Cenkçiler, Ahmet Davudoğlu, İsmail Ezherli gibi daha sonra dinî ilimler sahasında isim yapacak bir arkadaş grubu arasında yer aldı. Ezher’deki eğitimi süresince, Kahire’de ikamet etmekte olan eski şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi ile Mehmed İhsan Efendi ve Zâhid Kevserî gibi tanınmış kişilerin yakın çevresinde bulundu, onlardan ders aldı, sohbetlerinden yararlandı.

Altı yıllık bir eğitimden sonra babasının ölümü üzerine Medine’ye ailesinin yanına döndü. Burada uzun süre Evkaf Dairesi’nde İnşaat ve Sicillât emini olarak çalıştı. Ardından II. Mahmud’un inşa ettirdiği Mahmûdiye (1953-1975) ve Şeyhülislâm Ârif Hikmet (1975-1985) kütüphanelerinde müdür olarak görev yaptı, buradan emekliye ayrıldı.

Kütüphaneciliği sırasında Arapça, Farsça, Türkçe kaleme alınmış binlerce yazma eseri tanıyan ve bunların tasnifini yapan Kurucu Türkiye ile olan bağını hiçbir zaman kesmedi; özellikle Türk hacılarıyla yakından ilgilendi. Emekli olduktan sonra Türkiye’de daha uzun süre kalmaya başladı. 3 Şubat 2002’de Medine’de vefat etti ve Cennetü’l-bakī‘a defnedildi.

ŞİİRE İLGİSİ EZHER'DE PEKİŞTİ

Edebiyat ve şiire olan eğilimi Ezher’deki öğrencilik döneminde içine girdiği ortamda belirginlik kazanmış, bilhassa aruz ve Türk edebiyatı dersleri aldığı İhsan Efendi ile Victor Hugo, Lamartine gibi Fransız şairlerinden Türkçe’ye çeviriler yapan Mustafa Sabri’nin oğlu İbrahim Sabri’den şiir yazma konusunda teşvik görmüştür. Türk, Arap, Fars ve Fransız edebiyatları hakkında sohbet ve değerlendirmelerin yapıldığı bu ortamdaki insanların Mehmed Âkif’e olan hayranlığı onu da etkilemiş, hatta bir ara Mehmed Âkif gibi şair, Cenab Şahabeddin gibi nâsir olma arzusuna kapılmıştır. İlk şiir denemelerine de orada başlamıştır. Medine’ye döndükten sonra şiirde hocası Mahmud Cevdet (Sezer) Bey olmuş, bu yıllarda Rıza Tevfik’e mektuplar yazarak bazı şiirleri hakkında görüşlerini sormuştur. 1947’de yazdığı bir mektup, o sıralarda Rıza Tevfik’in şiiri ve metafizik meselelerle yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.

Ali Ulvi, Ali Kemal Belviranlı’nın 1950’de İstanbul’da çıkarmaya başladığı İslâmın Nûru adlı dergide arka arkaya şiirler yayımlamıştır. Daha çok Mehmed Âkif tarzını sürdüren dinî ve millî muhtevalı bu manzumeler o dönemde geniş okuyucu kesimlerince ilgiyle karşılanmıştır. Uzun yıllar Kahire ve Medine’de yaşamasına rağmen Türk edebiyatı ile yakından ilgilenmesi, farklı şairlerden birçok şiir yanında Safahât’ın tamamını ezberinde tutacak kadar kuvvetli bir hâfızaya sahip olması, şiir zevkinin oluşum yıllarında beraber olduğu son Osmanlı aydınlarından aldığı dil terbiyesi onu ana dilinin tabii yapısı içinde tutmuştur. İslâmî ve millî değerlere bağlı bir gençliğin yetişmesi idealini aile mirası olarak devam ettirmiş, şiiri yanında sohbetleri ve gazetelerde yazdığı yazılarını da böyle bir gaye için vasıta yapmıştır.

Ali Ulvi’nin, “Doğmazdı kalbe iman, inmezdi arza Kur’an”; “Derdmendim yâ Resûlellah, devâ ol derdime”; “Ey âşık-ı dîdâr, ulu yezdâna gönül ver”; “Bülbüller sazda”; “Mevlâm sana ersem diye”; “Âşık-ı yezdan” gibi bazı şiirleri Sadettin Kaynak, Zeki Altın, Ali Kemal Belviranlı, Fevzi Özçimi ve Tahir Karagöz tarafından bestelenmiştir.

ALİ ULVİ KURUCU YAZDIĞI NAATI OKUYOR

Peygamber (s.a.v.) aşığı Merhum Ali Ulvî Kurucu Hoca, Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'ni anma programında İskender Paşa Câmii'nde Nat'ı-Şerîf okuyor. Yanındaki merhûm Es'ad Coşan Hoca.

Görüntüler 11 Kasım 1993'e ait. 

Derdimendim yâ Rasûlallah, devâ ol derdime,
Destgir ol, yâ Habiballah, bu asî mücrime!..
Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?..
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, Muhammed Mustafâ hayrânıyım..

Bûy-i vaslındır, muattar eyleyen sünbülleri,
Nur cemâlinden eserdir, bağ-ı aşkın gülleri,
Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Cânını cânâne kurban eyliyor pervâneler,
Bezm-i vaslın neş'esinden, gaşyolur mestâneler, 
Âşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, Muhammed Mustafâ hayrânıyım..

Ermek istersen, O şâh'ın himmet-ü imdâdına,
Cân ü dilden âşık ol sen; "İsm-i zât" evrâdına,
Ses verir (Ulvî); melekler âteşin feryâdına, 
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, Muhammed Mustafâ hayrânıyım!

Derûn-u dilde her derde devâsın yâ Rasûlallah!
Muhammed Mustafâ hayrü'l-vera'sın yâ Rasûlallah!

Muallâ cilvegâhın ka'be kavseyni ev ednâdır.
Cemâl-i pür kemâle âşinâsın yâ Rasûlallah!

Leamruk pâye-yi kudsiyyetin deryâ-yı ihsandır.
Günahkâr ümmetin için mürtezâsın yâ Rasûlallah!

Seni medheylemek ister bu gönlüm yâ Rasûlallah!
Senin meddâhın Allah'dır benim medha gücüm yetmez...

Çiçekler lâleler güller sana ilân-ı aşk eyler.
Gönüllerde esen ba'd-ı sabâsın yâ Rasûlallah!.
.

ALİ ULVİ KURUCU'NUN ESERLERİ

1. Büyük İslâm Şairi Dr. Muhammed İkbal (Ankara 1957). Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nin Muhammed İkbal hakkındaki bir konferansından meydana gelen eserinin çevirisidir.

2. Zulmeti Yıkan Nur (Ankara 1958). Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nin Mâẕâ ḫasire’l-ʿâlem bi’nḥıṭâṭi’l-müslimîn adlı Arapça eserinin “Câhiliyetten İslâmiyet’e” başlıklı ikinci babının tamamı ile üçüncü babının ilk kısmının tercümesidir.

3. Gümüş Tül (İstanbul 1962). Önce Nurdan Sesler (Ankara 1957) adıyla bir araya getirdiği tamamı aruzla yazılmış şiirlerini topladığı eseridir. Daha sonra yeni şiirlerin ilâvesiyle Gümüş Tül ve Alevler adıyla yeni basımları yapılmıştır (5. bs., İstanbul 1996).

4. Asırlar Boyunca Parlayan Nur (İstanbul 1965). Faslı Şeyh İbrâhim b. İdrîs es-Senûsî’nin en-Nûrü’l-lâmiʿ adlı eserinin çevirisi olup Ali Kemal Belviranlı’nın önsözüyle neşredilmiştir.

5. Gecelerin Gündüzü (İstanbul 1990). Yazarın 1987-1990 yılları arasında Zaman gazetesinde çıkan yetmiş kadar yazısı ile bazı gazete ve dergilerdeki dört konuşmasından oluşmaktadır. Eser M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yayıma hazırlanmıştır.

6. Medine Notları (İstanbul 1999). Hayrettin Bulut tarafından yayıma hazırlanmıştır.

HATIRALARI KİTAPLAŞTIRILDI

Ali Ulvi’nin 1957’de Atıf Ural’ın teklifiyle Said Nursi için hazırlanan Târihçe-i Hayat adlı kitaba yazdığı önsöz en güzel nesir parçalarından biri kabul edilmiş ve adının duyulmasında bir hayli etkili olmuştur. Sağlığında kendi ağzından derlenen hâtıraları M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yayıma hazırlanmaktadır. Ayrıca Abbas Mahmûd el-Akkād’dan çevirip şerhettiği Yirminci Asır Mütefekkirlerinin Hakkı Arayışı adlı yayımlanmamış bir eseri bulunmaktadır.