Umran seçim sonrasını değerlendiriyor!

Umran dergisi Temmuz sayısında 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirerek geleceğe yönelik ihtimalleri tartışıyor.

ABONE OL
GİRİŞ 01.07.2015 14:00 GÜNCELLEME 04.07.2015 11:20 Dergiler
Umran seçim sonrasını değerlendiriyor!

Seçimin sonucu Türkiye’de şu an birinci önceliğin -ülke sınırları dışındaki gelişmelerin de etkisiyle- etnik, bunu da belirleyen ikinci önceliğin kimlik, üçüncü olarak da başta “lider” olmak üzere aidiyet olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan hem “bugün yarındır” düsturundan hareketle geleceğe dair kaygıları arttırıyor hem de ekonomik taleplerin çok baskın olsa da rey vermeye etki etme noktasında gerilerde kaldığına işaret ediyor.

Gezi Parkı olaylarından itibaren başlayan ve AK Parti’ye yönelik olarak dile getirilen kibir ve diktatörlük üzerine kurulu söylem, sıradan insanların kendi yakın çevrelerindeki algılarla ve kimi pratiklerle örtüştü. AK Parti’ye ders verme düşüncesi, seçim sonuçlarında kendisini göstermiş görünmekte. AK Parti, büyükşehirlerdeki, Anadolu’daki ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerdeki oy kaybına rağmen aldığı %41’lik oy oranıyla seçimden birinci parti olarak çıktı. Ancak HDP’nin %13’le barajı aşmış olması ve MHP’nin oylarını arttırmasından ötürü tek başına bir iktidar kuramıyor. Muhalefet partileri, AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşmasını engellemiş olmalarından ötürü memnun ve gururlular. İş çevrelerinden, esnaflara ve memurlara kadar birçok vatandaşın, ülkeyi bekleyen koalisyon gerçeğiyle karşı karşıya kalması, tekrar Türkiye’nin koalisyon hafızasını canlandırmış ve yeni bir tedirginliğin konusu olmuştur.  

Şüphesiz seçimlerin, gazete manşetlerine ve analizlerine yansıyan tarihsel hafızaya gönderme yapmayı anlamsız kılmayan dış dünya ile de sıkı bir ilişkisi vardır. Küresel siyaset, “Arap uyanışı” olarak bilinen tüm gelişmeleri durdurup özellikle Mısır ve Suriye’yi teslim aldıktan sonra Türkiye’yi teslim almak için uğraşmaktadır. İktidarın, özellikle 2010 yılından beri küresel siyasetten bağımsız hareketlerde bulunması, siyaset yapıcı aktör olarak öne çıkma çabası Türkiye’yi hedef haline getirmiştir.   Aslında buradaki hedef açıktır; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Nitekim bir İtalyan gazetesinde seçim ertesi yayınlanan “Yüzyılın Selahaddin’i durduruldu!” başlıklı analiz bunu doğrulamaktadır.  

Çözüm sürecinin Türkiye’nin hayrına olacak tarzda çözüme kavuşturulmasını istemeyen kadife darbeci kadro, süreci engelleyecek ve Kürt halkını AK Parti’den koparacak bir stratejiyi adım adım uygulamıştır. AK Parti yöneticilerinin Taksim kadife darbe sürecini algılamadaki zafiyetleri, Kürt seçmen üzerinden kurulmuş olan tezgâhın görülmesini engellemiştir. AK Parti’nin Kürtlere karşı yürüttüğü politika, başından beri dini bir “kardeşlik” politikası ekseninde dönüp duruyordu. AK Parti bu politikadan hiçbir zaman vaz geçmedi. Ancak bu din kardeşliği Uludere/Roboski olaylarıyla biraz aşınmıştı. Kobani sınavı Türkiye için talihsiz bir kâbusa dönüştü.

Bu seçimlerde AK Parti’nin başörtüsü yasağını kaldırma, İmam Hatipleri açma ve Kürtçe Kur’ân gibi söylemlerinin çok etkili olmadığı görüldü. Bu bağlamda dindar Kürtlerin bu defa blok halinde HDP’ye geçmesi başlı başına bir sosyolojik araştırma konusu olmalıdır. AK Parti seçim söylemini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önderliğinde başkanlık sistemi ve anayasal değişim üzerine oturtmuştur. Hizmetleri, projeleri ve ekonomik vaatleri ikinci planda kalmıştır. Bu noktada, kadife darbeci kadronun “sivil dikta/sivil diktatörlük”söylemleri, “özgürlüğü en kutsal değer” olarak gören gençler üzerinde çok etkili olmuştur.