Umran'da gündem erken seçim!
Türkiye'de son dönemde yoğunlaşan terör saldırılarının gölgesinde gidilen erken seçim, Umran'ın Eylül sayısında ele alınıyor.
ABONE OLPKK’nın devrimci halk savaşı çerçevesinde asker ve polislere yönelik saldırıları, Kürt siyasi hareketinin yönetiminde bulunan birçok ilçe ve birkaç şehir merkezinde Suriye’deki kantonları andıran özerklik ilanlarının gölgesinde seçimlerin tekrarlanacağı/yenileneceği bir sürecin içerisine girildi. Şüphesiz bu seçim kararı, sadece muhtemel sonuçları bakımından değil uluslar arası sistem ve farklı siyasî aktörlerin pozisyonları dikkate alındığında büyük riskleri içermektedir.
Son dönemlerde Türkiye Kürt sorununu, çözüm arayan barışçıl bir yöntemle halletmeye çabaladı ama bu yöntem değişikliği bile PKK’nın daha da güçlenip büyümesine ve kendini toplumunun temsilcisi konumuna yükseltmesinin önüne geçemedi. Türkiye’deki ortalama birçok insan, ‘çözüm süreci’yle devam edilemeyeceği inancını paylaşmaya başlamıştır. HDP, bu anlamda ikircikli bir tavrı sürdürmeye devam etmektedir. Bir yandan PKK’nın şiddet ve baskı politikalarından yararlanarak oylarını artırmaya çalışmakta, diğer yandan demokratik söylem üzerinden yürüyen bir görüntü vermektedir.
AK Parti sorunu samimi olarak çözmek için adımlar attı, ama sorun bu adım atılana kadar öylesine büyümüş, öylesine girift bir hal almıştı ki AK Parti bu sorunu artık çoktan geçilmiş liberal çok kültürlülük temelinde kimlik haklarına dayanan bir model ile çözmeye çalıştı.
Önceki seçimde Türkiyelileşmekten ziyade Kürdistanileşen HDP’ye giden Kürt oylarının AK Parti’den kopuşu, çözüm sürecinin üzerinde yeniden düşünülmesini zorunlu kılmaktadır. Her şeyden önce çözüm süreci, kısa vadede HDP’ye yaradı ve maliyetlerin AK Parti’nin sırtında kalmasıyla sonuçlandı. Çatışmalarının yeniden başlamasının ardından yapılacak seçimlere bu maliyetlerin muhtemel etkilerinin ne olacağı konusunda net bir şeyler söylemek mümkün değil. Yıllarca devam eden salt güvenlikçi siyasetlerden farklı olarak Erdoğan’ın şahsında AK Parti, sorunu insanî boyutta halledebilmek üzere harekete geçmiştir. Süreçle, Türkiye’nin enerjisini dağıtmadan, çatışma, gerilime meydan vermeden, Türkiye’nin normalleşmesi arzulanmaktaydı.
Doğrusu mevcut ortam devam ettiği takdirde, bu etnik milliyetçiliklerin daha çok yükselişine tanıklık edebiliriz. Böyle bir durumda sosyal hayatın çok geniş bir alanı içerisinde etnik söylemlerin baskısı, ülke için de ciddi bir gerilim noktası oluşturabilecektir. Çünkü bu yükselen eğilim, sorun halletmekten çok siyasî söylemlerin de önderliğinde rövanş almaya yönelik hareketleri hızlandıracak gibi görünmektedir. Hiç şüphesiz bunun sosyal alanda çok geniş yeni tezahürlerini izlemek mümkün.