The Economist, senaryoları yazdı
The Economist dergisi, Türkiye'nin AB'ye müzakere süreci konusunda yaşanan kavganın temelinde yatan nedenleri irdeledi. 'Hayır' senaryosunun sonuçlarını yazdı.
ABONE OLEconomist'in iç sayfalarında yer alan yorumda, her iki taraf açısından muhtemel senaryolar da değerlendiriliyor.
Genişleme sürecinin AB'nin en büyük başarılarından biri olduğunun altı çizilen makalede, bu sürecin eski Doğu Bloku ülkelerine istikrar ve demokrasi getirdiği vurgulanıyor.
3 Ekim'de başlayacak Türkiye-AB müzakereleri kastedilerek, 'genişleme politikasının şimdi tarihindeki en büyük sınava sokulmakta olduğu' belirtiliyor.
Yazı, İngilizce'de bir meseleyi samimiyetle tartışmak anlamına gelen 'to talk Turkey' deyiminden yola çıkarak 'When to talk Turkey' başlığını taşıyor.
Economist'in makalesi özetle şöyle:
'Bu her iki tarafın da son şansı. Türkiye'nin AB'nin engelleyici tavrına karşı sabrı tükeniyor; AB'nin ise, yeni üye alma niyeti.
'Geçen aralık ayında Fransız, Alman ve Hollandalı liderler, diğer üyelerle birlikte Türkiye'yle müzakerelere başlanmasını kabul etmişti.
'Ama şimdi karşı çıkabilirler. Fransızlar ve Hollandalılar anayasa referandumlarını kaybetti; Almanya'daysa seçimler var.
'Seçimlerin muhtemel galibi Angela Merkel, eğer başbakan olursa AB'nin kendisinden önce başlayan ve işlemekte olan süreçlerini kabul edeceğini söylemişti; buna Türkiye'yle müzakerelerin 3 Ekim'de başlaması dahil. Ancak tarih saparsa, Merkel yeniden bir durum değerlendirmesi yapabilir. Çünkü Türkiye'nin üyeliğine şiddetle karşı.
Müzakerelerin önündeki iki tehdit
'Bu gelişmeler, perdenin açılacağı gün yaklaşırken bir yandan da sahne korkusu yaşayan AB için kaygı verici. Müzakerelerin kesilmesine yol açabilecek iki tehdit var: Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanımaması ve bazı ülkelerin Türkiye'ye tam üyelik yerine, 'imtiyazlı ortaklık' teklif etmesi.
Türkler de dahil artık herkesin net bir şekilde anladığı gibi, Türkiye eninde sonunda Kıbrıs'ı tanımak zorunda. Buradaki soru, tanımayı müzakereler başlamadan mı yapsın noktasında düğümleniyor. Bu hafta Fransız hükümeti, müzakerelerin Türkiye Kıbrıs'ı tanımadan başlamasını kabul etti. Kıbrıs hala karşı çıkıyor, ama kimse Kıbrıs'ın görüşlerine ehemmiyet vermiyor.
|
|
Avrupa'nın bazı ülkelerinde, müslüman nüfusu Türkiye'nin adaylığına muhalefetin önemli unsuru |
'Öncelikle, bir ret kararı Türkiye'de krize neden olabilir. Hükümet, milliyetçi İslamcılar ile Batılılaşmayı savunan ılımlıların pek de sağlam olmayan koalisyonundan oluşuyor. Son dönemde de Kürt terör şiddetinin artışı nedeniyle baskı altında.
'Muazzam fiyasko' uyarısı
'Hükümetin AB politikasında yaşacanak başarısızlık bu koalisyonu parçalayabilir; hatta bazı Türkler alternatifler de arayabilir. Bu alternatifler arasında Rusya'yla ve Türkiye'nin doğusundaki bazı ülkelerle yeni bir ilişki kurulması da yer alabilir.
'Avrupa'nın karşılaşacağı sorunların da bunlardan aşağı kalır yanı yok. 11 Eylül'ün ardından Türkiye'yi birliğe almak, artık yalnızca büyük ve stratejik açıdan önemli bir ülkeye modernleşmesi sürecinde yardımcı olmak meselesi değil; AB ve bir bütün olarak Batı'nın, ılımlı ve demokratik İslam'ı teşvik etmede bir rolü olup olmadığının sınavı aynı zamanda.
'Kendisine en yakın olan Müslüman, laik ve demokratik ülkede krize yol açmak muazzam bir fiyasko olur. Türkiye, Orta Doğu'da demokrasi için bir model olarak görülmüyor olabilir. Araplar kesinlikle böyle düşünmüyor zaten. Ama Türkiye'yi reddetmek, bazı Arap ülkeleri tarafından Batı'nın iki yüzlülüğü, hatta ırkçılığı olarak görülebilir.
Birkaç Avrupalı ortaya çıkacak enkazı, Avrupa'da entegrasyonu kurtarmak adına gerekli bir bedel olarak görebilir. Ancak halk desteği, bütçe ve benzeri sorunlar Türkiye gündemde olmadığında da sürecek. Bu durumda Türkiye'ye ret yanıtı verilmesinin, ısrarla arzuladıklarını söyledikleri 'daha derin Avrupa'yı' yaratması pek olası değil.
Fransa ve Hollanda referandumları entegrasyon sürecini zaten uzun bir süreliğine, belki de sonsuza kadar alt üst etti. Türkiye'yi reddetmek, diğer genişleme süreçlerinin kesintiye uğramasına neden olacak. Avrupa da sonunda ne geniş ne de derin, sadece durağan ve güneydoğu sınırı kargaşa içinde bir varlık olacak.'
The Economist'in orjinal yazısı için tıklayın