Khanfar: Katar'a ablukanın asıl hedefi El Cezire!
El Cezire'nin eski Genel Yayın Yönetmeni Wadah Khanfar, Katar'a yönelik ablukanın asıl hedefinin El Cezire televizyonu olduğunu söyledi.
ABONE OLSuudi Arabistan'ın başını çektiği bazı Arap ülkelerinin Katar'a yönelik ablukası hakkında The Guardian için bir yazı kaleme alan El Cezire eski Genel Yayın Yönetmeni Wadah Khanfar, hedeflenen şeyin El Cezire'yi kapattırmak olduğunu ifade etti.
Khanfar'ın söz konusu yazısı şu şekilde:
Bahane; terörist gruplarının desteğini kesmekti.
Ancak öne sürülen en güçlü gerekçenin bile bununla hiç bir alakası yoktu: Asıl amaç El-Cezire Televizyonu’nu kapatmaktı.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Katar’ı hedef alan hamlesi hızlıydı.
Bu olanlar Katar’ın resmi haber ajansına yerleştirilen hackerların, asılsız bir haberi yayınlaması ile başladı. Üç Körfez ülkesi, Suudi ve BAE kontrolündeki TV kanalları ile medya kampanyası başlatmasına izin verdi.
Katar, Hamas’ı barındırmakla; Müslüman Kardeşler’i desteklemekle, Hizbullah’a yardım etmekle; İran’la samimi ilişki yürütmekle ve Suudi Arabistan’ın içinde nifak tohumları ektmekle itham ediliyor. Ve tüm bu süreçte İsrail ile yakın ilişkileri muhafaza etmeyi sürdürdüğü de iddia ediliyor.
Tüm bunları aynı anda yapabilmek demek iyi bir sihirbaz olmak demektir.
Ancak bu iddiaların doğru olap olmaması o kadar da önemli değil. Suudi ve Emirlik yönetimi iki kitleye hitabeder. Ortadoğu’daki çatışmaları terörle mücadelenin yansıması olarak gören Batı ve İran ya da İsrail ile bir görüşme halinde ayağa kalkan Körfez insanları.
Pazartesi günü, açıklanan uyarı listesinde barış döneminde görülmemiş başlıklar vardı.
Diplomatik ilişkilerin kesilmesi, sınırların kapatılması, deniz yolu ve hava sahasını kapatmak; birlik içinde yer alan ülke devlet vatandaşlarının Katar’a seyahatlerini yasaklamak, tüm Katarlıların ve Katar yerleşimcilerinin de bu ülkelere seyahatlerini yasaklamak…
Bu önlemler savaş bölgesinde bile uygulanmaz.
Bununla uluslararası havacılık kaidelerini de ihlal ediyorlar.
Katar’a dayatılan bu yaptırımların hedefi; terörist gruplara ve radikal İslam ideolojisine kaynak sağlanmasını kesmekti. Ancak bu taleplerin hedefle bir ilgisi yoktu. Amaç El-Cezire Televizyonu’nu kapatmaktı. Bu kapatma isteği, El Cezire 1996 yılında haber kanalı olarak yayına başladığından beri bir çok Arap devletinde en önemlisi de Sudi Arabistan tarafında hep vardı.
El-Cezire; Arap medyasını istihbarat ve güvenlik ajanslarının doğal uzantısı olmaktan alıp, değerleri şeffaflık, sorumluluk ve demokrasi olan bağımsız bir sektöre dönüştürdü.
Bu da bir çok Arap rejiminin ciddi şekilde korktuğu bir durumdur.
El-Cezire şu an Katar’ın karşı karşıya kaldığı suçlanma durumuna pek yabancı sayılmaz.
Zira benzer durumlar kendi aleyhine de yapıldı; İslamcı grupları desteklemek, İsrail ile yakın ilişki içinde olmak ve Hizbullah ile aynı çizgide olmakla suçlanmıştı.
El-Cezire’nin kamuoyuna taşıdığı en mühim olay 2011’deki Arap baharıydı.
Arap Baharı, diktatörlük içinde doğan, internet çağında büyüyen yeni neslin rüyalarında yer alan siyasi bir depremdi. Genç insanların istediği; sokaklara dökülüp, internet ağ üzerinden temas kurma gücü ile dünyanın diğer yerlerindeki gençlere ulaşıp onların tecrübelerinden faydalanmaktı.
Bu hareket ne partizan, ne mezhepçi ne de ideolojikti…
Eski ve her yanını yolsuzluk kaplamış rejimleri devirmek kolaydır.
Zor olan bir konsensüs sağlamak ve demokratik bir temelde bunları yeniden ayağa kaldırmaktır. Genç insanlar bunu tek başlarına gerçekleştiremediler. Körfez ülkeleri de sermayelerini Karış devrimcilere sunarak eski düzeni yeniden hayata geçirmiş oldular.
Müslüman ülkelerin ayrıştığı nokta zenginlikti.
Devrimler Tunus, Mısır, Libya ve Yemen gibi yoksul ülkelerde ortaya çıktı; zengin ülkeler ise karşı devrimlerin arkasında durdu.
Katar’a kuşatmayı dayatan bu üç ülke 2013’deki Mısır askeri darbesini finanse etmiş ve Abdülfettah as-Sisi rejimini desteklemişlerdir. Bu ülkeler ayrıca Libya’da General Halife Haftar’ı silahlandırmış ve Arap baharı kuvvetlerine açık bir savaş başlatmıştır.
Katar ise kendini bu tür siyasetlerden uzak tuttu. Katar bir demokrasi değildi. Hatta Arap baharına muhalif değildi.
2014’de Katar’ı hedef alan ve yine aynı üç ülkenin büyükelçilerini Doha’dan geri çekip sınırlarını kapatmakla tehdit ettiği ilk Körfez gerginliğinin arkasındaki sebep de buydu. Katar’dan Sisi rejimini desteklemesi, Müslüman Kardeşler ile mücadele etmesi ve El-Cezire’nin bağımsızlığını engellemesi talep edilmişti.
Obama yönetimi bu gibi çekişmelere hevesli olmadığından kriz tırmanmadı.
Aksine şuan ki durum; Katar’ın düşmanları tarafından yine Katar’a karşı bir avantaja çevrilmesidir. Donald Trump’ın twitlerinde Katar’ın dışlanma sürecinin, geçtiğimiz ay müslüman ülke liderlerine yaptığı konuşmanın bir meyvesi olduğunu söylemesi de bunun işareti gibi.
Şu anki çekişme ne terörü finanse etmekle ne radikal ideolojiyle; hatta ne de Katarlı herhangi bir yetkilinin İran’a sıcak bakıp bakmaması ile ilişkili.
Bu eski bir kavganın yeniden günyüzüne çıkmasıdır.
Asıl mesele ise özgür düşüncenin yokedilerek Orta Doğu’da eski düzenin yeniden hayat bulmasıdır.
Fakat bu sefer, eski düzenin devamı için ellerinde iki neden var.Biri ABD değerlerini gözetmeden hareket eden Trump, ikincisi ABD’nin terörle mücadele politikaları.
Fakat biz terör ile; daha fazla kan dökerek can yakarak mı mücadele edeceğiz?
Yoksa tarihten yeni dersler mi alacağız?
Lakin mesele şu ki, yozlaşmış rejimler bölgedeki aşırıcıların da beslenme yerleriydi. Onlarca yıl özgürlükleri bastırmak ve insan haklarını ihlal etmek bu cihatçı gruplara hayat vermiştir. Bu rejimler kuralları delip geçerken, ABD’nin desteğinden de memnuniyet duydular.
Netice olarak, Ortadoğu çatışma ve istikrarsızlıkla girdaba çekilmeye devam ediyor.
Ortadoğu’yu terörü oluşturan temellerle yeniden inşa edemeyiz. Biz genç bir neslin geleceğiyle aynı yönde hareket etmeliyiz. Bunlar biraz ütopik ve gerçek dışı olabilir.
Ama geriye doğru sendelemektense en azından geleceğe doğru ilerleriz.