Beyrut patlamasında dikkat çeken Çin detayı
Lübnan'ın tam da kalbinde meydana gelen patlama, Akdeniz'in enerji yollarının en önemli duraklarından olan Beyrut'un önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Çin, bölgenin yeniden inşası için çalışmalara başlarken Haber7 yazarı Taha dağlı bölgede yaşanabilecek Hizbullah-İran-Çin üçgenine karşı ABD-İsrail’in bir rekabetini kaleme aldı.
ABONE OLBeyrut'ta meydana gelen patlama Lübnan ekonoisine ciddi zararlar verirken, onarılması güç hasarlara da yol açtı. Özellikle bölgenin enerji trafiğinin en önemli güzergahlarından biri olan Beyrut Limanı'nın yeniden inşası için uluslararası devletler yarışa girişirken, bu noktada Çin'in hamlesi dikkatlerden kaçmadı.
Özellikle Çin ile Lübnan arasındaki yakın ikili diyalog, Beyrut Limanı'nın yeniden inşası konusunda bir kez daha gündeme gelirken, Haber7 yazarı Taha Dağlı, bölgede yaşanabilecek uluslararası rekabete dikkat çekti.
Özellikle ekonomik ve siyasal istikrarsızlığın hazırda beklediği Lübnan'ın yeni bir rekabet sahası olabileceğine dikkat çeken Dağlı "İşte burada Hizbullah-İran-Çin üçgenine karşı ABD-İsrail’in bir rekabet halinde olduğunu söyleyebiliriz." dedi.
İşte Taha Dağlı'nın o yazısı
Lübnan’da bitmek bilmeyen siyasi krizler vardı.
Halkın hükümetlere karşı olan güvensizliği hat safhadaydı.
Ülke son dönemde ağır ama çok ağır ekonomik krize girmişti.
Son 1 yılı ise sokak olayları, banka iflasları ve çatışmalarla geçti.
Petrol ya da doğalgazı yok.
Ama Doğu Akdeniz’e kıyısı olan bir ülke, Lübnan.
2005’te Lübnan’ın eski başbakanı Refik Hariri suikast sonucu öldürülmüştü.
Ardından uzunca bir süredir Lübnan’da bulunan Suriye ordusu, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Hariri suikastıyla ilgili Hizbullah suçlandı.
Tam 13 yıldır devam eden bir mahkeme vardı. BM Lübnan özel mahkemesi bu Cuma günü Hariri davasını sonuca bağlayacaktı.
Hariri suikastından sorumlu tutulan İran destekli Hizbullah, suikasttan yaklaşık 1,5 yıl sonra 2006 Temmuz’unda İsrail’le savaşa tutuştu. Hizbullah, İsrail’e karşı savaşan güç olarak Ortadoğu’daki popülaritesini iyice güçlendirdi.
2006 sonrası Hizbullah Lübnan siyasetinde ağırlığını arttırdı. Sadece siyasi olarak değil aynı zamanda askeri bir aktör olarak da ön plana çıktı.
Çin’in Akdeniz limanlarına yönelik ilgisi büyük.
Suriye’de de İsrail’de de bununla ilgili faaliyetleri var.
İsrail’in Hayfa limanı konusunda ortada bir anlaşma mevcut.
Eilat demiryolu projesi ve İsrail’in deniz suyunu arıtma projesi de Çinlilere aitti.
Mayıs ayında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, salgının en şiddetli dönemi olmasına rağmen kalkıp Tel Aviv’e geldi. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya, “Çin’le yaptığınız anlaşmalardan rahatsızız” dedi. Pompeo döndükten 3 gün sonra Çin’in Tel Aviv büyükelçisi evinde ölü bulundu.
Sonrasında İsrail’in Çin’le yaptığı bazı anlaşmalardan çekildiği öğrenildi.
Bundan yaklaşık 3 hafta önce Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Çin’e bir çağrıda bulundu, “gelin Lübnan’a yatırım yapın” dedi.
Aynı günlerde 7 yıldır yılan hikayesine dönen Çin ile İran arasındaki 400 milyar dolarlık anlaşma, Tahran kaynakları tarafından ciddi bir dille gündeme taşındı.
Çin’in Akdeniz limanlarına yönelik ilgisi Beyrut limanını da ciddi şekilde kapsamaya başladı.
Zaten şiddetli patlama sonrası yerle bir olan Beyrut Limanının yeniden inşası için devreye giren ilk ülke Çin oldu.
Lübnan, Akdeniz’deki doğalgaz ve ticaret yolları denklemi açısından çok önemli bir ülke.
İşte burada Hizbullah-İran-Çin üçgenine karşı ABD-İsrail’in bir rekabet halinde olduğunu söyleyebiliriz.
Beyrut patlamasının ardından Lübnan iyice çöküşe geçecek. Belki iç çatışmalara bile sürüklenebilir ve hatta bölünme noktasına kadar da gidebilir.
Lübnan’ın başına gelecek daha kötü olaylar, birilerinin kazancı olacaktır.
Ülkede Hizbullah’a öfke daha da büyüdü. Hizbullah tasfiye de edilebilir, bu hengameden daha güçlenerek de çıkabilir. Hizbullah’ın tasfiyesi halinde Lübnan’daki ABD-İsrail kontrolü daha etkin hale gelecektir, buna Fransa’yı da ekleyebiliriz. Hizbullah’ın güçlenmesi halinde ise İran-Çin, bölge denklemine daha da oturacaklardır.
Akdeniz demişken şunu da es geçmemek lazım.
Türkiye, 2010’da Libya ile deniz anlaşması yapacaktı, Kaddafi’yi devirdiler, Libya’da iç savaş çıkardılar.
Türkiye, 2013’de Mısır’la deniz anlaşması yapacaktı, darbe yapıp, Mursi’yi devirdiler.
Türkiye’nin Lübnan’la da deniz yetki alanları anlaşması konusunda planları vardı, böyle bir olay yaşandı.
Beyrut’taki patlama bir ihmal-kaza mı yoksa sabotaj-saldırı mı?
İçinde bulunduğumuz dönem kaos dönemi. Hadise Beyrut’ta, Lübnan’da, Ortadoğu’nun göbeğinde cereyan ediyor.
Bir İskandinav ülkesi olsa “kazaydı, ihmaldi” diyebilmek hiç kuşkusuz çok daha kolay olurdu ama maalesef öyle değil.