Nerede bir sandık kurulsa, tek gündem Türkiye ve Erdoğan oluyor
Amerika'daki seçimler yaklaşırken, başkan adaylarının propagandalarında Türkiye söylemi ön plana çıkmaya başladı. Daha önce de Avrupa ülkelerinde gerçekleşen seçimlerin farklı dinamikleri olsa da bir ortak noktası mevcuttu. Propaganda ve vaatlerdeki "Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı" seçim süreçlerine damga vurmuştu.
ABONE OLHaber7.com / Erkan TALU
ABD'de Demokratların başkan adayı Joe Biden'ın geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan Türkiye ve Erdoğan karşıtı söylemleri, son günlerin en çok haber yapılan konusu oldu.
Trump ise, seçilecek ABD Başkanı'nın birinci sınıf satranç oyuncusu Erdoğan'la başa çıkacak zihinsel kapasitede olması gerektiğini söyledi ve Biden'a yüklenerek bu konuda "yeteri kadar iyi olmamakla" itham etti.
ÇOĞU ÜLKEDE TÜRKİYE VE ERDOĞAN KARŞITI SÖYLEMLER SEÇİM ÖNCESİ GÜNDEME GELİYOR
ABD seçimleri öncesinde kullanılan Türkiye ve Erdoğan karşıtı söylem ve bunun üzerinden gelen karşılıklı açıklamalar, bu konudaki tek örnek değil. Özellikle Avrupa ülkelerindeki çeşitli seçimlerde de adaylar kendilerini "Türkiye karşıtlığı" üzerinden konumlandırarak, seçim manifestolarında, mitinglerinde ve çeşitli propaganda faaliyetlerinde bu söylemi kullandı.
Avrupa'da yükselen sağın da desteğini almaya çalışan merkez partiler, Türkiye karşıtı söylemlere başvurdular. İngiltere'de Brexit sürecinde, Yunanistan, Avusturya, Hollanda ve Fransa'da ise çeşitli seçim süreçlerinde adaylar Türkiye faktörünün altını çizdiler.
EN YAKIN ÖRNEK YUNANİSTAN SEÇİMLERİ
Yunanistan, geçen sene genel seçime gitti ve halk oylamasının sonunda kazanan Miçotakis oldu.
Dönemin Başbakanı Aleksis Çipras ile dönemin Yeni Demokrasi (ND) lideri Kiriakos Miçotakis'in başı çektiği seçimlerde, adayların ortak noktası vaatlerindeki "Türkiye karşıtı" söylem olmuştu.
Çipras'ın seçim gezisini yarıda bırakarak Doğu Akdeniz ile ilgili acil olarak ülkenin Dışişleri ve Savunma Konseyi'ni (KYSEA) toplaması, rakibi Kiriakos Miçotakis tarafından eleştirilmişti. Türkiye'ye yaptırım uygulanması konusunda Çipras ile hemfikir olan Miçotakis, Çipras'ı uluslararası meseleleri seçim malzemesi yapmakla, "sorumsuz şekilde durumu abartıp dramatize etmeye çalışmakla" ve oy devşirmekle suçlamıştı.
Türkiye düşmanlığı ile dikkatleri üzerine çeken Miçotakis, Doğu Akdeniz'deki Türk faaliyetlerine yönelik küstah açıklamalarda bulunmuş ve "Ordumuz bu girişimlerin nasıl durdurulması gerektiğini biliyor ve bu güce sahip. Ancak biz siyasetçiler işin o seviyeye gelmemesi için çalışmalıyız" demişti.
Atina merkezli yayın yapan To Vima gazetesinin internet sitesinde yayınlanan "Aleksis aklını mı kaçırdı?" başlıklı yazıda "Çipras seçimleri kaybedeceğinin farkında. Bu sebeple Türkiye kozunu oynuyor. Fakat seçim hesapları yapılarak uluslararası meselelerde ani kararlar verilmez. Bazı şeyler ile oyun oynanmaz" sözleri ile tarafların bu konudaki yarışı eleştirilmişti. Doğu Akdeniz meselesi üzerinden birbirlerine yüklenen tarafların diğer sahası ise göçmen krizi olmuştu. Miçotakis göçmen krizi ile ilgili ise, Ege adalarındaki 15 bin mültecinin Türkiye’ye iade edilmesi sözünü vermişti.
İNGİLTERE: BİZ AB'DEN ÇIKARSAK TÜRKİYE GİREBİLİR
2016 referandumu ile birlikte AB'den ayrılma sürecini başlatan ve daha sonra AB'den çıkan İngiltere, o dönem anlaşmanın parlamento tarafından üst üste reddedilmesiyle siyasi bir krizin içine düşmüştü.
Brexit kıskacından kurtulamayan İngiltere, süreç içerisinde Türkiye söylemini araçsallaştıran ülkelerden birisi. Brexit sürecinde her iki tarafında propagandalarında Türkiye faktörü ön plana çıkmıştı.
Brexit taraftarlarının kampanyasının temel odak noktalarından birisi Türkiye'nin AB'ye girme süreci oluşturmuştu. Türkiye Avrupa Birliği'ne girdiği takdirde göçmen politikalarının kontrolünün kaybedileceğini savunan Brexit yanlıları, Türkiye girmeden AB'den çıkmanın gerekliliği konusunda oldukça ısrarcıydılar.
AP seçimlerinin İngiltere'deki galibi olan Bağımsızlık Partisi UKIP'in eski lideri Nigel Farage, Türkiye söylemi açısından kritik isimlerden birisiydi. Bu seçimle AB'deki varlıklarını güçlendirmiş diğer aşırı sağ vekiller gibi, Türkiye'ye AB'de görmek istemiyordu.
Farage, 2016'daki referandum kampanyalarında, AB ülkelerinde yaşayan Türkleri örnek gösterip birlikten ayrılmak gerektiğini söylemişti. Aşırı sağcı siyasetçi, "Şimdi Bayan Angela Merkel, Türkiye'nin en geç 2020 ya da 2025'te AB üyesi olması gerektiğine karar verdi. Eğer AB'de kalmak için oy kullanırsanız, oyunuz Türkiye için de verilmiş olacak. Kalabalık bir nüfusa sahip Türklerin AB'de serbest dolaşımına da oy vermiş olacaksınız. Avrupa gelecekte Türk hakimiyetindeki bir Avrupa'ya dönüşebilir" demişti.
Dönemin İngiltere Başbakanı David Cameron ve Maliye Bakanı George Osbourne, Türkiye'nin AB'ye üye olma ihtimalinin yakın gelecekte imkansız olduğunu söyleyerek İngiltere'nin AB'de kalması gerektiğinin savunmuşlardı.
İngiltere'de iktidardaki Muhafazakar Partinin liderliği ve başbakanlık koltuğu için yarışan iki adaydan biri olan Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, mevcut Brexit anlaşması metnine karşı çıkarak, Türkiye'yi örnek göstermiş ve "İngiltere'yi Türkiye gibi süresiz bir biçimde AB'ye üye olmaksızın Brüksel'in politikalarına bağlı kılacak" demişti.
Hunt'ın rakibi ve şu anda İngiltere Başbakanı Boris Johnson ise, Avam Kamarası'nda Türkiye ve İngiltere'nin AB eksenli ilişkileri ile ilgili soruları yanıtlamış ve "Türkiye'nin AB üyeliğinin tutkulu bir destekçisiyim. Lakin bundan önce Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması şartıyla" demişti.
AVUSTURYA: ERDOĞAN TARAFTARLARI GİTMEKTE SERBESTLER
Avusturya'da 2 Ekim 2016'da gerçekleştirilen ve Yeşiller'in adayı Alexander Van der Bellen ile aşırı sağcıların adayı Norbert Hofer'ın yarıştığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, yükselen aşırı sağdan oy devşirmek isteyen adaylar, Türkiye aleyhinde propaganda faaliyetleri yürütmüşlerdi. Ülkede aşırı sağın yükselişi ile birlikte SPÖ'lü Başbakan Christian Kern ve ÖVP'li Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz, Türkiye karşıtı açıklamalarıyla Avusturya Özgürlük Partisi'ni (FPÖ) ırkçı söylemlerde geride bırakmıştı.
15 Temmuz sürecine denk gelen seçim propagandaları, Türk bayrakları ile sokağa çıkarak demokrasiye sahip çıkan Türk vatandaşlarını da hedef almıştı. Aşırı sağcıların cumhurbaşkanı adayı Norbert Hofer, Türk bayraklarının yasaklanması ve Türk kökenlilerin Avusturya vatandaşlığının iptal edilmesi çağrısı yapmıştı.
Söylem üzerine Wiener Neustadt Belediyesinin 15 Temmuz darbe girişimine karşı çıkan Türklerin evlerine Türk bayrağı asmalarını yasaklamasını, Dışişleri Bakanı Kurz'un açıklamaları izledi. Kurz, Türkleri eleştirerek, "Türkiye kökenli insanlar, Avusturya'ya karşı sadık tutum göstermeli. Erdoğan taraftarları ülkeyi terk etmek istiyorlarsa serbestler" demişti. Kurz ayrıca, Türklere verilen vatandaşlığın yasalar çerçevesinde geri alınabileceğini ve bu konuda mevzuatın açık olduğunu ifade etmişti.
Darbe karşıtı protestoları hedef alan bir açıklama da Yeşiller Partisi Viyana Eyaleti Sözcüsü Joachim Kovacs'dan gelmişti. Kovacs, protestolarda kullanılan "bozkurt" işareti ile "Allah-u Ekber" sloganlarının yasaklanmasını istemişti.
FPÖ lideri Heinz-Christian Strache de Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin durdurulmasını istemişti.
Avusturya Başbakanı Christian Kern ise aşırı sağcı Strache'yi taklit ederek Türkiye'nin AB üyelik gerekliliklerini karşılamadığını ileri sürmüş ve "Üyelik müzakereleri şu anda hayalden öte bir şey değil. Türkiye'nin demokratik standartlarının üyeliği meşrulaştıracak yeterlikten çok uzak olduğunu biliyoruz" demişti.
HOLLANDA: TÜRKLER SEÇİMLERE KATILMA HAKKINA SAHİP OLMAMALI
15 Mart 2017'de gerçekleştirilen genel seçimlerde Hollandalılar; seçimleri ırkçı söylemler, İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığının gölgesinde geçirmişlerdi. Tarafların propagandalarında ise Türkiye söylemi dikkat çekmişti.
Türkiye'de gerçekleşen 16 Nisan 2017 referandumu öncesinde Hollanda'ya giderek oradaki Türk vatandaşları ile görüşmek isteyen bakanlara, Hollanda hükümeti tarafından izin verilmemişti.
Hollanda hükümeti, Rotterdam'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da katılması beklenen referandum mitingine izin vermeyeceğini duyurmuştu. Bunun üzerine Almanya'dan Hollanda'ya kara yolu ile geçen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Rotterdam'daki Türkiye başkonsolosluğunun yakınlarında durdurulmuş ve binaya sokulmamıştı. Kaya'nın Almanya'ya gönderilmesinin ardından sokağa çıkan Türklere Hollanda hükümeti atlı polisler ile müdahale etmişti.
Olay üzerine açıklamalarda bulunan aşırı sağcı lider Wilders, çifte vatandaşlığı bulunanların Hollanda'da seçimlere katılma hakkına sahip olmaması gerektiğini söylemiş ve "Bana göre, Hollanda'da çifte vatandaşlığı olan kişilerin ülkemizde seçimlere katılma hakkına zaten sahip olmaması gerekir" demişti.
Hollanda'da seçimleri VVD'nin lideri Başbakan Mart Rutte kazanmıştı. Irkçı PVV'nin lideri Geert Wilders ise beklediği sonucu elde edemeyerek ikinci olmuştu. Seçmenlerin yüzde 34'üne göre; Rutte'nin seçimleri kazanmasının sebebi, "Türkiye ile çıkan diplomatik krizi başarılı bir şekilde yönetmesi" olarak ifade edilmişti.
FRANSA: TÜRKİYE'NİN AB SÜRECİNİ DERHAL BİTİRECEĞİZ
Fransa'da 23 Nisan 2017'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen, Emmanuel Macron, François Fillon ve Jean-Luc Melenchon yarışmıştı. Seçim sürecinde yarışan adayların manifestolarındaki tek ortak nokta, Türkiye karşıtı söylem ve Türkiye'nin AB'ye kabul edilmemesi vaadi olmuştu.
Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Marine Le Pen, AB'nin yeniden dizayn edilmesini, bu gerçekleşmediği takdirde Fransa'nın AB'den çıkış için (Frexit) referandum düzenlemesi gerektiğini savunmuştu.
Le Pen, Türkiye'nin de AB üyeliğine karşı çıkarak, bütçeden "aşırı para akıtıldığını" ileri sürmüştü. Le Pen'in vaatleri arasında iktidara gelmesi halinde Türkiye ile zaten pratikte durmuş olan müzakereleri derhal bitireceği de yer alıyordu. Le Pen, Türkiye ile AB arasında gerçekleşen sığınmacılar konusundaki anlaşmaya da karşı çıkarak, anlaşma ile o dönem Cumhurbaşkanı olan François Hollande'ın Almanya Başbakanı Angela Merkel'e "boyun eğdiğini" savunmuştu.
O dönem cumhurbaşkanı adaylarından olan Emmanuel Macron ise, seçim sürecindeki söylemlerinde Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı olduğunu belirtmekle birlikte "Türkiye'ye kapıların tamamen kapatılmaması gerektiğini" söylemişti. Seçim konuşmalarında Türkiye'yi Avrupa formatı dışında gördüğünü açıklayan Macron, Türkiye, Rusya, İran ve Suudi Arabistan'ı "yeni güçler" olarak nitelemiş ve "Uluslararası istikrarın sağlanması için otoriter rejimlerden oluşan bu ülkeler ile diyalog şart" demişti.
Sağ partilerin adayı François Fillon, AB genişlemesine karşı çıkarak Türkiye ile "stratejik ortaklık" oluşturulmasını istemişti. Fillon, 2015 yılında Fransız Millet Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada, Türkiye'nin AB üyeliğinin "mümkün olmadığını, arzu da edilmediğini" söylemiş, Fransa'nın bu üyeliği referandum ile veto edeceğini belirtmişti
Jean-Luc Melenchon da Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini seçim malzemesi yapan adaylardan birisiydi. Türkiye'nin AB'ye girmesinin mevcut şartlarda imkansız olduğunu seçim sürecinde defalarca tekrarlayan Melenchon, PKK'nın AB terör örgütleri listesinden çıkarılması için Avrupa çapında başlatılan imza kampanyasının en önemli destekçilerindendi.