Aliyev'den Rusya'ya net mesaj: Kurtuluş Savaşı göndermesi!

Ermenistan'ın alçak saldırısı sonrası tekrar ateşlenen gerginliğe Azerbaycan ordusu en sert şekilde karşılık vererek Ermeni işgali altındaki birçok bölgeyi ele geçirdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rus televizyonuna verdiği röportajda ''Azerbaycan için bu savaş bir kurtuluş savaşıdır'' ifadelerini kullandı.

ABONE OL
GİRİŞ 15.10.2020 22:36 GÜNCELLEME 15.10.2020 22:46 DÜNYA
Aliyev'den Rusya'ya net mesaj: Kurtuluş Savaşı göndermesi!

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev; Rus gazeteci Kiselev’e verdiği röportajda bölgede gerginleşen durumu nasıl değerlendirdiğini anlatırken, tarafların ne gibi kayıplar verdiği, Azerbaycan tarafında Suriye ve Libya’dan paralı askerlerin savaştığı iddialarının doğru olup olmadığı konusunda açıklamada bulundu. Aliyev ayrıca Bakü’nün krizin çözümüne yönelik temel prensipler ve uzlaşmanın nereden başlaması gerektiğine dair tutumu, kırmızı çizgileri hakkında görüşlerini paylaştı.

 

 

Türkiye, Azerbaycan'da askeri üs mü kuruyor! Aliyev cevapladı

 

 

 

İşte, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Dimitriy Kiselev’in sorularına verdiği yanıtlar:

Sayın Cumhurbaşkanı, Azerbaycan ve tüm dünya için böylesine zor bir zamanda size soru sorma fırsatı verdiğiniz için size içtenlikle teşekkür ederim. 27 Eylül’den beri devam eden çatışmaların sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz, taraflar ne gibi kayıplar verdi, sizce çok fazla esir var mı?

Azerbaycan 27 Eylül’de Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin yeni bir saldırısına uğradı, bu son üç aydır bir ilk değildi. Benzer ancak daha küçük çaplı bir saldırı Temmuz ayında sınırda olmuştu, o zaman saldırı püskürtülmüştü. Sonra Ağustos'ta Ermenistan tarafından sivillere ve askerlere karşı terör eylemi gerçekleştirmek için bir sabotaj grubu gönderildiğinde, bu grubun lideri tutuklandı.

Eylül ayı sonunda da yerleşim birimlerimiz topçu saldırılarına maruz kaldı ve askerlerin yanı sıra sivil kayıplar verdik. Bugün itibariyle 43 sivil kaybımız 200’den fazla yaralımız var. Köy ve kentlerde 2 bin kadar ev tamamen yıkılmış ya da zarar görmüş durumda.

Ne yazık ki Ermenistan’ın topçu saldırıları ateşkes kararından sonra da sürüyor. Gence kentine yönelik barbarca bir bombardıman gerçekleştirildi, 10 sivil hayatını kaybetti ve yaklaşık 40 kişi yaralandı. Sahadaki kayıplara gelince, elimizdeki verilere göre Ermeni tarafının kayıpları bizimkinden çok daha fazla. Krizin sıcak evresinden sonra verdiğimiz asker kayıplarını açıklayacağız.

Askeri eylemlerin sonucuna gelince, Azerbaycan ordusu için çok başarılı geçiyor. Derin kademeli düşman savunmasını aşmayı başardık. Bazı bölgelerde dört evrelik bir savunma dahi vardı. Dağlık bölgeler de elbette savunmayı taarruzdan daha kolay hale getiriyor. Şimdiye kadar onlarca yerleşim birimi işgalde kurtarıldı. Bunlar arasında Cebrail kenti, Cebrail bölgesinin birçok köyü, Fuzuli bölgesindeki köylerin büyük çoğunluğu ve stratejik öneme sahip Sukavuşan köyü var. İşgalcileri Murovdağ dağlık bölgesindeki stratejik tepelerden kovduk ve ülkemizin bütünlüğünü yeniden sağlamaya başarılı şekilde devam ediyoruz.

Çeşitli taraflardan Suriye ve Libya’dan paralı askerlerin Azerbaycan ordusu saflarında yer aldığı iddiasını duyuyoruz. Bu iddialara inanmak ne derece mümkün?

Bu konu hakkında defalarca konuştum. Askeri anlamda yabancı bir katılıma ihtiyacımız yok. Ordumuz 100 binden fazla askerden oluşuyor, gerekli olduğu takdirde, seferberlik halinde bu sayı birkaç kat artabilir. Şu an sahip olduğumuz askeri birlikler verilen her görevi yerine getirme becerisine sahip. Ermenistan’a ait askeri teçhizatların imha edildiği görüntüler internette yer alıyor. Elbette hiçbir paralı asker böylesi niteliklere ve teknik imkanlara sahip değil. Sadece insansız hava araçları yardımıyla düşman güçlerine ait ve değeri 1 milyar dolardan fazla askeri teçhizatı imha ettik. Buna elimizdeki diğer imkânlarla yapılanlar dahil değil. Azerbaycan ordusunun potansiyeli biliniyor, bu kimse için bir sır değil.  Bu sebeple ek bir askeri güç ihtiyacımız yok. Azerbaycan uluslararası teröre karşı her zaman tutarlı bir şekilde mücadele etmiştir. Hem kendi halkımız hem de komşularımız için tehdit oluşturacak bir terör örgütünün topraklarımızda yuva yapmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Buna asla izin vermeyeceğiz. Kimse şu an devam eden çatışmalarda Azerbaycan’da yabancı silahlı oluşumların yer aldığına dair bize bir kanıt sunmadı. Bizim resmi tutumuzdur: Paralı askerlerimiz yok.

10 Ekim tarihli Moskova anlaşmasında çözümün temel ilkelerinden bahsediliyor, bu ilkeleri anladığınız şekilde deşifre edebilir misiniz lütfen?

Söz konusu ilkeler uzun yıllar boyunca geliştirildi. 10 yıldan fazla sürdü diyebilirim. Önceki Ermenistan yönetimiyle yaptığım çalışma sürecinde, tutumumuzu koordine etme sürecinde çok yoğun bir ilerleme sağladık. Bu hiç  kolay olmadı. Müzakere her hâlükârda zor bir süreçtir, özellikle de ortada böylesine önemli bir konu varken. Buna rağmen her iki taraf, siyasi çözüm yolunu izleme arzusu gösterdi. Ancak ne yazık ki mevcut Ermenistan hükümeti iktidara geldikten sonra daha önce yapılmış olan her şey Ermeni tarafı tarafından çöpe atıldı. Ayrıca müzakerelerin formatını değiştirmeye, sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin yetkili makamlarını müzakerelere dahil etmeye yönelik girişim de oldu, bunu hem biz, hem de AGİT Minsk Grubu eş başkanları reddetti.

Temel ilkelere gelince, orada her şey açıkça ifade edilmiş durumda. İşgal altındaki Azerbaycan bölgelerinin aşamalar halinde kurtarılması öngörülüyor. İlk aşamada işgal altındaki toprakların güneydoğu kısmında beş bölge var. İkinci aşamada ise Dağlık Karabağ ve Ermenistan arasında yer alan Laçin ve Kelbecer bölgeleri var. Ermenistan-Azerbaycan sınırının diğer kısımlarında yer alan iletişim hatları dahil olmak üzere tüm iletişim hatlarının açılması. Sığınmacıların ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sürekli ikamet yerlerine geri dönmesi, bu kapsamda Azerbaycanlı mültecilerin Şuşi topraklarına ve eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin diğer bölgelerine geri dönmesi öngörülüyor. Ve nitekim taraflarca mutabık kalınması gereken Dağlık Karabağ'ın nihai statüsüne ilişkin müzakereler var.

Yani kısacası prensipte Azerbaycan'ın her zaman saygı duyduğu ve geliştirdiğimiz temel ilkeler bunlar. Ancak yeni Ermeni yönetimi bunun kabul edilemez olduğunu, tek bir santimetrelik toprağı dahi iade etmeyeceklerini defalarca belirtti. Bunu söyleyen Başbakan. Ermenistan Savunma Bakanı ise Ermenistan'ın yeni topraklar için yeni savaşa hazırlandığını söyledi. Bize sürekli olarak tehditler ve hakaretler yöneltildi ve bunlar böyle bir zıtlaşmaya dönüştü. Ermeni tarafının yeni durumu makul bir şekilde değerlendirmesi ve anlaşmadan sadece birkaç saat sonra barış içinde uyuyan Gence şehrini bombalayarak barbarca ihlal ettiği ateşkese bağlı kalması gerektiği düşüncesindeyim.

Sayın Cumhurbaşkanı, uzlaşmadan bahsedersek hangi konularda uzlaşmaya gitmeye hazırsınız? Hiçbir şart altında taviz vermeyeceğiniz kırmızı çizginiz var mı? 

Bizim tutumumuz her zaman çok yapıcı ve tutarlıydı. Aynı zamanda Ermeni kuvvetlerinin topraklarımızdan tamamen, derhal ve koşulsuz çekilmesini talep eden BM Güvenlik Konseyi’nin dört kararının hayata geçirilmesi açısından uluslararası hukuk normlarına da dayanıyordu. Bizim tutumunuz her zaman pragmatik yaklaşıma dayalıydı ve müzakere masasında mevcut birikimlerin bunu net bir şekilde gösterdiğini düşünüyorum. Kırmızı çizgilere gelince, bunu çok net bir şekilde belirttik ve Minsk Grubu eş başkanları da bunu iyi biliyor. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü hiçbir koşulda ihlal edilemez, Azerbaycan hiçbir koşulda Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığına rıza göstermez. Ancak aynı zamanda önerimiz, gelecekte Ermenistan toplumunun ve Azerbaycan toplumunun Dağlık Karabağ topraklarında barış içinde ve bir arada yaşaması gerektiğine dayandırıldı. Zaten binlerce kişilik Ermeni toplumunun yaşadığı Bakü de dahil olmak üzere Azerbaycan'ın diğer yerleşim yerlerinde, Rusya'da, Gürcistan'da ve diğer ülkelerde bu şekilde yaşıyorlar, kimi yerlerde Ermeniler ve Azeriler aynı köyde yaşayıp çalışıyor ve aralarında herhangi bir zıtlaşma olmuyor. Bunu biz niye başaramayalım ki? Biz buna kararlıyız, ancak elbette etnik temizliğin sonuçları ortadan kaldırılmalı ve yerlerinden edilmiş tüm sığınmacılarımız kendi evlerine dönmelidir. Böylelikle size temel ilkelerin biraz daha fazlasını, olası tavizlere ilişkin yaklaşımımızı açıklamış oldum.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu savaşın vahşeti çoktan tarihe geçti. Ve siz zaten bu savaşın tarihinin bir parçasısınız. Tarihte ne şekilde anılmak isterdiniz?

Biliyorsunuz, her savaş vahşettir, kayıplardır, insanların çektiği acılardır, sevdiklerini kaybetmeleridir, ancak fark şu ki bu savaş, Azerbaycan halkı için bir kurtuluş savaşı, Ermenistan için ise bir istila savaşıdır. Sözde Dağlık Karabağ Ordusu’nun aslında olmadığı hiç kimse için sır olmayıp, uluslararası arabulucuların da zaten bildiği bir gerçektir. Bugün Ermeni tarafının bu şekilde adlandırdığı birlikteki askerlerin yüzde 90'ı Ermenistan vatandaşı olup, Ermenistan’daki askerlik şubeleri tarafından askere çağırılıyor ve Azerbaycan'ın Ağdam, Füzuli, Cebrail, Kelbecer, Kubadlı, Laçin, Zengilan gibi işgal altındaki topraklarına gönderiliyorlar. Asıl soru ise, bu kişiler orada ne yapıyor? Bugün Azerbaycan'ın uluslararası olarak tanınan topraklarında Ermeni işgal güçleri bulunuyor. Ve hiçbir şey bunu haklı gösteremez, ne uluslararası hukuk açısından ne de insan ahlakı açısından. 30 yıldır Azerbaycanlıların atalarının topraklarına girmesine engel olacak politika izlemek mümkün değil. Bu topraklarda Ermeni nüfusu hiçbir zaman yaşamadı. Orada her şeyin yıkılmış olması ve oraya dönmek çok zaman ve çaba harcanması gerektiği ise farklı bir mesele, ancak böyle bir tutum hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Bu nedenle biz ve askerlerimiz, Azerbaycan topraklarında savaşıp ölüyor, Ermeni askerleri ise hükümetlerinin işgal altında tutmak istediği topraklarda ölüyorlar.

Tarihteki rolüm konusuna gelince, biliyorsunuz ki bunu daha önce de düşünmemiştim, şimdi ise hiç düşünmüyorum. Asıl görevim Azerbaycan halkının güvenini haklı çıkarmak, bu görevde bulunduğum yıllar boyunca verdiğim sözleri tutmaktır. Ülkeyi kalkınma yolunda ilerletmek ve toprak bütünlüğünü sağlamaktır, gelecekteki rolümün nasıl değerlendirileceği ise Azerbaycan halkının iradesine, neyi başaracağımıza bağlı olacak. Bu nedenle bu meselenin, Dağlık Karabağ meselesi de dahil olmak üzere şu veya bu kararları alırken görüşlerini her zaman en önde tuttuğum kişilere bırakılması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, teşekkür ederim, planladığım tüm soruları sordum, belki sizler başka bir şeyler eklemek istersiniz?

Bu fırsat için sizlere minnettarım, bu fırsatı milyonlarca Rus izleyiciye hitap etmek için kullanmak isterim, sadece Azerbaycan'ın tutumunun daha iyi anlaşılmasını isterim. Zira bazen ihtilafla, geçmişiyle, bugünkü durumuyla ilgili farklı görüşler olabiliyor. Hakikatlere dayanarak, gerçekte neler olup bittiğini ve şimdi neler olduğunu izleyicilerimizin dikkatine sunmak isterim.

19. yüzyılın başında Karabağ ve Şuşa Hanı İbrahim Halil, Karabağ Hanlığı'nın Rusya'ya dahil olması konusunda General Tsitsianov şahsında Rusya Çarlığı ile bir anlaşma imzaladı. Kürekçay Anlaşması olarak adlandırılan bu anlaşmanın metni internette yayınlanmış durumdadır, herkes inceleyebilir. Gel gelelim ki bu anlaşmada, Karabağ Hanlığı'nın Ermeni nüfusu ile ilgili tek bir söz bile bulunmuyor. Ermeni nüfusunun bu bölgeye kitlesel göçü, 1813 ve 1828'deki iki Rus-İran savaşından sonra başladı. Şimdiki İran topraklarından ve kısmen Doğu Anadolu'dan Ermenilerin Karabağ bölgesine kitlesel göçü, yine o zamanlar başladı. Bu toprağın tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda söylenebilecek şey budur.

1918'de Rus İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ve bağımsız Ermeni devleti kuruldu. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, tüm bu topraklar üzerinde kuruldu ve hatta Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kuruluşu ilan edildikten sonraki gün Azerbaycan, Erivan şehrini Ermenistan'a başkent olarak devretme kararı aldı. Bu da tarihsel bir gerçektir.

1921’de (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) Kafkasya Bürosu, Dağlık Karabağ’ı, bazı sözde tarihçilerin yorumladığı gibi devretme değil, Azerbaycan'ın bir parçası olarak bırakma kararı aldı. Bu bölgenin tarihi budur. Peki, SSCB'nin çöküşünün eşiğinde nelerin olduğunu sanırım herkes biliyor. Sonuçta SSCB'nin dağılması yine Dağlık Karabağ'daki ayrılıkçılıkla başladı. Bu olayların tetikleyicisi oldu. Sonuçta birçok insan mitingleri, onları düzenleyen ve arkasında bulunan kişileri unutuyor. Ben, (Ermenistan Başbakanı Nikol) Paşinyan'ın (Amerikalı milyarder George) Soros'un bir ürünü olduğunu sık sık söylüyorum. Herkesin benimle aynı fikirde olacağını düşünüyorum.

Fakat Soros artık bir kişilik de değil, o bir kavram. O zamanlarda da büyük bir ülkeyi yıkmak için bu tür enstrümanların faaliyete geçirildiğini kesinlikle dışlamıyorum. İçeriden havaya uçurmak, nifak tohumları ekmek, halkları birbirilerine karşı kışkırtmak ve devleti yıkmak. Sonuçta olan da buydu. Bu nedenle bu tarihi gerçekleri Rus kamuoyunun dikkatine sunmak ve Azerbaycan ile Rusya'nın asırlık dostluk, işbirliği ve karşılıklı anlayış bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu söylemek isterim. Ve eminim ki hiçbir kuvvet bunu etkileyemez. Farklı yönlerden nifak tohumları ekme, bir tür güvensizlik yaratma girişimleri görmemize rağmen. Ancak hem Rusya, hem de Azerbaycan yönetiminin tutarlı politikası sayesinde sadece geri adım atmamakla kalmayıp, ilerlemeye devam ediyoruz.

Bugün Rusya ve Azerbaycan birbirlerini stratejik ortak olarak adlandırıyor. Ülkelerimizin arasındaki etkileşim düzeyi, herhangi bir komşumuza örnek olabilir. Çatışmanın askeri aşaması bittikten ve siyasi çözüm sürecine geçildikten sonra (ki Ermeni tarafı kaybettiklerini ve kendisine ait olmayanları güçle iade etme girişimlerinden vazgeçerse biz yarın bile bunu yapmaya hazırız) Rusya'nın bölgemizi istikrara kavuşturmada öncü rol oynamaya devam edeceğinden eminim.

Bu vesileyle kanalınız üzerinden Tüm Ruslara en içten selamlarımı, en iyi dileklerimi iletmek isterim.

Geçen yıl bir milyon Rusya vatandaşı Azerbaycan’ı ziyaret etti. Pandemiden sonra bu dinamiğin yeniden yakalanacağını umuyorum. Rusya’dan konuklarımızı ağırlamaktan her zaman mutlu oluruz. Ve onların da Azerbaycan’a geldikleri zaman kendilerini evlerindeymiş gibi hissettiklerini biliyorum.