Taha Dağlı: Türkiye'den Avrupa'yı titreten Libya hamlesi
Haber7 yazarı Taha Dağlı "Türkiye'nin Libya'daki son hamlesi ve ateşkesin şifreleri" adlı köşe yazısında, Libya'da BM arabuluculuğunda ilan edilen kalıcı ateşkesin şifrelerini ve Türkiye'nin hamlesini köşesinde yazdı.
ABONE OLİşte Taha Dağlı'nın o yazısı;
"Türkiye Libya’daki son hamlesiyle Avrupa’yı bir hayli endişelendirdi. Bu adımdan sonra BM, Libya’da kalıcı ateşkesi duyurdu. Peki bu ateşkes ne anlama geliyor?
Öncelikle vurgulayalım.
Libya’da bir tarafta BM’nin kabul ettiği, uluslararası hukuka uygun, meşru bir yönetim;
diğer tarafta ise Trablus’ta her gün katliamları ortaya çıkan, defalarca savaş suçu işlemiş olan, darbeci Hafter var.
Böyle bir denklemde, BM’nin meşru bir yönetim ile darbeci bir grubu, aynı kefeye koyuyor olması, başlı başına bir sıkıntı kaynağı.
Trablus yönetimini BM bizzat kendisi meşru yönetim olarak kabul ederken, darbecileri de aynı masada muhatap alması, BM’nin ilkeleriyle çelişiyor. Bu durum BM’nin güvenirliliğinin sorgulanmasını beraberinde getiriyor.
Öte taraftan şunu da belirtmekte fayda var.
Darbeci Hafter 2015’ten bu yana 9 kez ateşkes masasına oturtulmuş, ilan edilen ateşkeslerin hiç birine uymamış, her ateşkesi katliamla bozmuş, biri.
Kaldı ki, geçtiğimiz Aralık ayında Moskova ve Berlin’deki ateşkes süreçleri de bizzat Hafter tarafından daha başlamadan sonlandırılmıştı.
Tüm bunların üzerine BM’nin ısrarla Hafter’i muhatap alıp, ateşkes konusundaki dayatmacı tavrı, ciddi bir soru işaretidir.
Türkiye her zaman her konuda diplomasiyi haddinden fazla kullanma gayretinde olan bir ülkedir.
Askeri çözüm Türkiye’nin her zaman masasındaki en son ihtimal olmuştur.
Ama bu tutum, Türkiye’nin “ille de ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, ateşkes olsun” diyeceği anlamına gelmez.
Türkiye, Ocak ayından itibaren Libya’nın kurtarılması için elini taşın altına koyan tek ülke oldu.
Ocak’a gelmeden önce Aralık ayında Hafter’e iki kez şans verdi. Biri Moskova’da diğeri Berlin’de olmak üzere iki diplomasi masası kuruldu, her ikisinden de Hafter kaçtı.
Neden?
Çünkü Hafter o günlerde Trablus’un kapısına dayanmış, Libya’nın başkentini işgal etmek için hazır kıta bekliyordu, ne diye ateşkes yapsın ki, böyle düşündü.
Ocak sonrası Türkiye’nin Libya’daki gücünü hissettirmesiyle işler değişti. Hafter’in hesapları bozuldu, bırakın Trablus’u almayı, Sirte-Cufra üzerindeki etkisi de azaldı.
Hafter şu an kaybeden konumunda.
Ve bu adamla, BM nezdinde oturup, ateşkes yapmak, kesinlikle güvenilir bir durum değil.
Çünkü bu işi zaman kazanma, toparlanma ve ilk fırsatta yeniden saldırıya geçme olarak değerlendirecektir. Bundan şüphe yok.
Libya’da ateşkes olmasın mı?
Elbette bunu en çok Türkiye istiyor ve savunuyor.
Ancak kime göre, neye göre ateşkes?
Burası çok önemli.
Darbecilerin meşrulaştırılmasına, darbecilerin kazanımına yol açacaksa, böyle bir ateşkes desteklenemez. Türkiye’nin başından beri savunduğu Libya’nın darbe tehditlerinden, çetelerden arındırıldığı bir yola sokulması, böyle bir yola giden her türlü ateşkes zaten her zaman için en çok Türkiye tarafından desteklenmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ateşkesten çok ümitli olmadığını söyledi.
Türkiye bu ateşkesi destekler ama sürecini başından sonuna da takip eder ve gerekli gördüğü yerde müdahalesini yapar.
Yani BM dedi diye, güvenip, kurda kuzuyu teslim etmez.
Aksi halde ne olur?
Artık Hafter ve ağababaları Türkiye’yi hiçe sayarak Libya’da tek adım bile atamazlar.
Türkiye bir nevi Libya’nın garantörü olmuştur.
TÜRKİYE’NİN LİBYA’DA AVRUPA’YI TİTRETEN SON HAMLESİ
Ateşkes konusunda İtalya’nın tutumuna da dikkat çekmekte fayda var.
İtalya, tıpkı bizim gibi Libya’da meşru yönetimi destekliyor.
Her ne kadar Hafter konusunda net tavır almasa da İtalya, bir Fransa değil.
Nitekim ateşkes ilanından önce Trablus yönetiminin başkanı Roma’daydı.
İtalya’nın Libya konusundaki önceliklerinden biri Libya üzerinden Avrupa’ya giden Afrikalı göçmenler.
Bu konuda teminat istiyorlar.
Şurası ilginç.
Kısa bir süre önce Türkiye, Libya ordusuna sahil güvenlik eğitimi vermeye başladı.
Ve bu durum Avrupa medyasında bir panik havasıyla anlatıldı.
Libya’dan Avrupa kıtasına giden ve genellikle ilk durakları İtalya olan göçmenlerin engellenmesi ya da gidişlerine göz yumulmasında artık söz sahibinin Türkiye olduğu vurgulandı.
“Yine Türkiye’nin eline bakacağız, Türkiye ‘dur” derse Libyalılar göçmenleri durduracak, Türkiye ‘dur’ demezse Libyalılar göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmasına ses çıkarmayacak” diye korkuya kapıldılar.
Avrupa’nın genel bakışı bu yönde.
Israrla Türkiye’yi Libya’dan uzak tutmaya çalışıyorlar.
Çünkü hiç mi hiç işlerine gelmiyoruz.
Ama bunun için artık çok geç."