Sırplar Bosna'dan ayrılmaya hazırlanıyor: Savaş kapıda mı?
Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik'in Rusya ziyareti sırasında Bosna Hersek'ten ayrılma konusunda referandum düzenleyeceğini açıkladı. Peki bu karar savaşı getirir mi?
ABONE OLBARTU EKEN / KANAL7 DIŞ HABERLER SERVİSİ
Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik, Rusya ziyareti sırasında Sırp Cumhuriyeti'nin bağımsızlık, yani Bosna Hersek'ten ayrılma konusunda referandum düzenleyeceğini açıkladı.
Bunun tam olarak ne zaman gerçekleşeceğine ise daha sonra karar verileceğini duyurdu.
Dodik, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmek üzere St. Petersburg'da gitti.
Ziyareti esnasında Kremlin'e bağlı TASS haber ajansına verdiği demeçte, ayrılık referandumu düzenleme planlarını doğruladı.
Dodik'in bölgeyi ateşe atabilecek nitelikteki açıklamasını Sırbistan'ın kadim müttefiki Rusya topraklarında yapması ise dikkat çekiciydi.
Nitekim, Moskova'nın Sırp hükümetine ve milliyetçi politikalara, bölgede NATO'nun etkisinin artmasını engellemek için destek verdiği aşikar.
RUSYA'NIN DESTEĞİYLE REFERANDUM KARARINI ALDILAR
Dodik'in gerilimi artıracak çıkışını yalnızca üstü kapalı bir tehdit ya da gönderme olarak okumak eksik olacaktır.
Bu noktada fiili adımlar da atılıyor.
Öyle ki, Haziran ayı başında "barışçıl ayrılma anlaşması" önerisini hazırlayacak bir çalışma grubu kurulmuş durumda.
Ancak bu referandum stratejisinin daha önce Rusya'nın Ukrayna'nın doğusunda uyguladığı ve sonunda askeri bir işgal hareketine dönüştürdüğü biliniyor.
Referandumdan evet çıkması halinde de Bosna Hersek yönetiminin Sırplara çatışma olmaksızın topraklarını bırakması doğal olarak mümkün değil.
Belgrad'ın böylece "çatışmaları başlatan taraf biz değiliz" algısını oluşturarak meşruiyet yaratma çabası gerçekleştirdiği söylenebilir.
21 Kasım 1995 tarihinde, ABD'deki Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssü'nde hazırlanan Dayton Anlaşması, 14 Aralık 1995'de Fransa'nın başkenti Paris'te;
Bosna-Hersek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Slobodan Miloševic ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudman tarafından resmen imzalanarak yürürlüğe konulmuştu.
Anlaşmayla Yugoslav Savaşları'nın bir parçası olan ve üç buçuk yıl süren Bosna Savaşı'na da son verilmişti.
Dayton, silahları susturmayı başarsa da ülkeye dünyadaki en karmaşık siyasi sistemlerden birini getirmiş durumda.
Bosna Hersek'i siyasi anlamda bir kördüğümle baş başa bırakan anlaşma, ülkenin ekonomik gelişimi, Avrupa Birliği ve NATO'ya üyelik süreçleri gibi birçok konuda engel teşkil ediyor.
Nitekim Başkan Erdoğan da geçtiğimiz yıllarda siyasi istikrarsızlığa son verilmesi için söz konusu anlaşmanın yenilenmesi gerektiğine vurgu yapmıştı.
Anlaşmaya göre, Bosna Hersek, nüfusunun büyük çoğunluğunu Hırvat ve Boşnakların oluşturduğu Bosna Hersek Federasyonu ile Sırp nüfusunun yoğun olduğu Sırp Cumhuriyeti varlığı ile özel statüdeki BRÇKO bölgesinden oluşuyor.
Her iki yapının da kendi meclisleri, hükümetleri ve başkanları bulunuyor.
Kantonların her birinin kendi meclisi ve hükümetleri de mevcut.
Devletin en üst makamı ise Devlet Başkanlığı Konseyi. Konsey, Boşnak, Sırp ve Hırvat üç üyeden oluşuyor.
Dört yılda bir yapılan seçimlerde belirlenen üyeler, 8 aylığına dönüşümlü olarak konsey başkanlığı görevini yürütüyor.
Boşnak ve Hırvat üye Boşnak Federasyonundan, Sırp üye ise Sırp Cumhuriyeti'nden gelen oylarla belirleniyor.
Devlet düzeyinde de ayrıca bakanlar konseyi ve iki parlamento bulunuyor.
Bu karmaşık yapıda, kanton, entite ve devlet düzeyinde 5 başkan, 13 hükümet başkanı ve 130'dan fazla bakanı içinde barındırıyor.
Dayton'un getirdiği bu yapı, Bosna Hersek'te kararların alınma mekanizmasını yavaşlatıyor, birçok konuyu da çözüme kavuşturamıyor.
Dış politika gibi önemli konularda verilecek kararlar, üç üyenin de mutabık kalmasıyla alınabiliyor.
Bu kararların alınması bazen çok uzun sürüyor, bazen de hiç gerçekleşmiyor.
Ülkenin AB üyeliği konusunda her üç taraf da mutabıkken, NATO üyeliği noktasında Sırpların karşı çıkması nedeniyle ilerleme kaydedilemiyor.
NATO bu anlamda yeni bir Dayton anlaşmasından yana.
Ancak çatışma ortamının yeniden oluşmasını da istemiyor.
Sırbistan yönetimiyse daha önce kendi hakimiyet alanı olarak gördüğü topraklarda hak iddialarını sürdürüyor.
Kosova ve birçok bölgenin Sırp toprağı olduğu iddiaları zaman zaman yeniden gündeme geliyor.
ÖLÜ DOĞAN ANLAŞMANIN YENİLENMESİ GEREKİYOR
Rusya'nın kapalı kapılar ardında Sırbistan'a olan desteğini artırmasının yanı sıra, İsrail'in de Sırp yönetimiyle iyi ilişkilere sahip olması oldukça dikkat çekici.
Zira, Türkiye ve Avrupa'daki sosyalist yönetimler hariç, NATO ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip Netanyahu hükümetinin neden Belgrad'la ilişkileri geliştirmeye çalıştığı merak konusu.
Bu konuda akıllara ilk gelen, dikkatleri Gazze'deki soykırımdan uzaklaştırarak yeni bir çatışma alanının oluşturulması stratejisi gütmek olabilir.
Bir başka nokta da İsrail'in kanlı saldırılarını sürdürebilmek ve ülkenin kuzeyinde açmayı düşündüğü yeni bir cephe için dünyanın her tarafından gelen silahlara ihtiyacı bulunuyor..
Üstelik bu ilişki tek taraflı değil.
Balkan Investigative Reporting Network ve Haaretz'in ortak araştırmasına göre Ekim 2023'ten bu yana Sırbistan İsrail'e silah satışı için altı uçak göndermiş durumda.
Ancak Sırvistan'ın bu ticaretten kazancı, ülke ekonomisini rahatlatacak cinsten bir miktarı içermiyor.
Analistler, bu sebeple, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'in ülkenin silah ihracatını Batı'daki konumunu güçlendirmek için kullandığını ifade ediyor.
Böylece bölgede atacakları adımlar öncesi İsrail'in lobisinden faydalanmayı umdukları değerlendiriliyor.
Tüm bu çerçeveler ışığında NATO'nun desteklediği bir Bosna Hersek ve Kosova'yla Rusya-İsrail ikilisinin arka çıktığı Sırp yönetiminin atacağı olası bir bağımsızlık referandumu adımı;
Bölgeyi anlaşmadan önceki karanlık döneme götürebilir.
Bu çerçevede hem ülkelerin liderlerinin hem de uluslararası savunma paktlarının yeni bir çatışma doğmaması için elinden geleni yapması gerekiyor.