Torununun gözünden Halide Edib Adıvar

Türk edebiyatının öncü kadın yazarlarından Halide Edib Adıvar'ın torunu Ömer Sayar, Halide Edib'i, anlattı.

ABONE OL
GİRİŞ 24.01.2014 12:45 GÜNCELLEME 24.01.2014 12:45 Edebiyat
Torununun gözünden Halide Edib Adıvar

Yaşadığı dönemde romanları, hikayeleri, yazıları ve fikirleriyle varolan, Türkçe edebiyatın ve Türkiye entellektüel hayatının önemli simalarından biri olan Halide Edib, 9 Ocak 1964'te hayatını kaybetti. UNESCO, 2014-2015 Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programı'na, Halide Edip Adıvar'ın 50. ölüm yıl dönümü de aldı.

Halide Edib Adıvar'la 13 yıl beraber yaşayan torunu Ömer Sayar, AA muhabirine babaannesini anlattı.

Her yıl 9 Ocak geldiğinde, Halide Edib'in hatırlanıp hatırlanmayacağını düşündüklerini ve çoğu kez de hatırlanmadığını dile getiren Sayar, "Bir bakıyorsunuz pek çok kişinin mezarına gidiliyor, Halide Edib'le mukayese ettiğiniz zaman. Halide Edib için olmadı bu, unutuluyor. Üzülüyorum ona tabii" dedi.

Bu durumun Halide Edib'ten sonraki neslinde edebiyat, sanat, tarihle ilgili kimselerin çıkmamasından da kaynaklandığını ifade eden Sayar, "Bunun nedenini, Halide Edib'in ilk eşi Salih Zeki'nin genlerinde buluyorum. Salih Zeki, 3 kere evlenmiş. İlk karısından boşandıktan sonra Halide Edib'le evlenmiş. Onunla evliyken, bir diğer hanımla evlenmek istemiş.

Halide Edib, boşanmayı istediği için ondan ayrılmış ve üçüncü eşiyle evlenmiş. Bu evlenmelerden 5 erkek çocuk olmuş. Bu 5 erkek çocuğun tamamı ve onların ikinci nesil, yani çocuklarının hepsi, hep müsbet ilimlerle matematikle sayılarla ilgili insanlar, hiç sanatla ilgilenen çıkmamış. Öyle olunca da onun en azından edebi açıdan faaliyetini devam ettirecek bir akrabamız yok. Ben de aynı aile kuralının içinde mühendis oldum" diye konuştu.

"İçli bir tarafı vardı"

Sayar, 11 yaşından 24 yaşına kadar Halide Edib'le aynı evi paylaştığını ve Halide Edib'i insan yönüyle tanıdığını belirterek, şunları anlattı:

"Nasıl tarihteki yeri itibarıyla özelse özel hayatında da biraz değişikti. En baştaki özelliği de dominant oluşuydu. Mesela, bir çok ziyaretçi gelirdi, çoğu Adnan Adıvar'ın dostları. Evinde oturduğu bir koltuk, koltuğun önünde de bir sehpa vardı.

Orada, şimdi bilgisayarlarda 'solitaire' dediğimiz oyunu iskambille oynardı, hiç düşürmezdi elinden. Bir yandan oynardı ama bir yandan da fikirlerini söylerdi. Hep kendi dediği olsun diye düşünürdü. Yüzü asıktı ama hissi biriydi. Mesela çok önemli birşey olduğu zaman, oğlu yani babam ABD'ye gitti, uzun süre kaldı. ABD'nin herhangi bir yerinde bir uçak düştüğü zaman 'Acaba oğlum içinde midir ' diye gözyaşı dökerdi. Böyle de içli tarafı vardı."

Halide Edib'in romanlarını yazarken hiç bir zaman dolmakalem kullanmadığını söyleyen Sayar, "Mürekkep hokkası kullanırdı. Eski Türkçe yazardı. Çok karışık yazardı mürekkepler dökülür filan. Bir başkasının tape etmesi mümkün değildi, okunaksızdı yazısı. Kendisi okuyarak, daktilo yazan birisine tape ettirirdi. Eski Türkçe'yi çok iyi bilen dahi Halide Edib'in yazısını okuyamaz" dedi.

"Salih Zeki'nin başkasıyla evlenmesi ruhunda derin yaralar açtı"

Ömer Sayar, Halide Ebib'in eşi Adnan Adıvar'a "insan olarak çok muhabbet duyduğunu" dile getirerek, şu bilgileri verdi:

"Adnan Adıvar öldüğü zaman yüreği yandı. Zaten o öldükten hemen sonra kaleme aldığı 'Doktor Abdülhak Adnan' adlı kitabında da çok güzel şeyler yazmıştır, acısını hissettiren. Ama bana sorarsanız hayatında bir tek erkeği sevdi, o da ilk kocası Salih Zeki'dir. Ben bunu kendisinden çok daha yaşlı olmasına, o dönemde çok önemli bir kişi olmasına bağlıyorum.

Mekteb-i Sultani'nin müdürü, üniversite rektörü, maarif müsteşarlığı yapmış, liselerde, üniversitelerde fenle ilgili kitapları yazmış, çok tanınmış bir şahsiyet... Genç yaşta, kolej yaşlarında gördü, aşık oldu. Salih Zeki bence onu domine etti. Hayatında onu domine edebilmiş, belki tek insan. Bunun sonucunda Salih Zeki'nin başka biriyle evlenmesi onun ruhunda derin yaralar açtı. Zaman zaman, yıllar geçtikten sonra konuşmalar arasında doğrudan doğruya değil ama söylediği laflardan bunlar çıkarılabiliyordu."

"Hiç şımartılmadım"

Çocuklarından birinin Adana'da, diğerinin Ankara'da bulunması nedeniyle Halide Edib'in çocuklarıyla pek ilişkisi olamadığını söyleyen Sayar, şöyle devam etti:

"Benim Halide Edib'le müşterek hayatım, süre itibarıyla çocuklarıyla olan müşterek hayatından daha fazladır. Bana İngilizce öğretirdi. Bir kitap tercüme ettirdi. Disiplinliydi. Galatasaray Lisesi'nin hazırlık sınıfına giderken, 1 lira harçlık verirdi, '75 kuruşunu kumbaraya at' derdi. Niye 25 kuruş Çünkü simit 5 kuruştu o zaman. 'Beş gün, her gün bir simit alırsın' derdi. Yaramazlık yaptığımda, paylardı. O sırada Adnan Adıvar yetişirdi imdadıma. 11 yaşımdan 24 yaşıma kadar hiç şımartılmadım. Böyle açık seçik bir muhabbet gösterisi de olmamıştır. Daima dikkatli, son derece dikkatliydi.

Ondan ziyade eşi Doktor Adnan Adıvar benim hayatımı çok etkiledi. O, hiçbir insani zaafı, kusuru olmayan, olağanüstü bir insandı. Onun yaptıklarından çok örnek aldım. Büyükannem hissi bir insandı, aşırı hissiydi. Çoğu kez hareketlerinde hakimiyet vardı ama mantık aramak biraz zordu."

"Halide Edib'in sürprizi: Türkiye'de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri" kitabıdır"

Ömer Sayar, Halide Edib'in edebi hayatına ilişkin de şu görüşleri dile getirdi:

"Benim fikrim, Halide Edib'in bir şanssızlığı var; yaşadığı yer itibarıyla yaratılan konular, bugün özellikle çok enteresan olamıyor. 'Zeyno'nun Oğlu' falan mesela hep Boğaz'ın karşı yakasında geçiyor. Mesela Yaşar Kemal eğer Kozan'da, Adana'da bulunmasaydı bugün belki Yaşar Kemal olamazdı.

Halide Edib'in bu dezavantajı olmuştur. Halide Edib'in en önemli, beni etkileyen eseri, zaten ben tape etmiştim, 'Türkiye'de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri' kitabı. Önce İngilizce yazdı, sonra Türkçe'ye tercüme edildi. Fevkalade güzel bir araştırmadır. Bana göre Halide Edib'in sürprizidir o, ciddi bir araştırma eserine imza atabilmek. 'Ateşten Gömlek', 'Vurun Kahpe'ye çok tutmuş. Neden Çünkü ortam değişmiş, kalkmış gitmiş milli mücadelenin ortasına, onun için."

KAYNAK : AA