Tasavvufun edebiyattaki yeri

Bu yıl 4'üncüsü düzenlenen İstanbul Edebiyat Festivali kapsamında edebiyat camiasının yakından tanıdığı onlarca isim, edebiyatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Günün programında, ünlü romancılar "Tasavvuf ve Roman" konusunu ele aldı.

ABONE OL
GİRİŞ 28.12.2012 14:16 GÜNCELLEME 28.12.2012 14:16 Edebiyat
Tasavvufun edebiyattaki yeri

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ile İBB Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleştirilen programda, "Tasavvuf ve Roman" konusu ele alındı. Tasavvufun romanlardaki yeri tartışıldı. Oturum Başkanlığını Rıdvan Canım'ın yaptığı programa, Sadık Yalsızuçanlar, Mustafa Miyasoğlu ve Nuriye Akman konuşmacı olarak katıldı. Oturumun açılışında konuşan Rıdvan Canım, "Tasavvuf ve roman, canlı bir konu olarak hep yanımızda durmuştur. Tasavvuf, bu milletin edebi hayatında hep olagelmiştir" dedi.

ROMANIN İÇİNDEKİ TASAVVUF

Daha sonara Türk romanında tasavvufi unsurlara değinen Miyasoğlu, "Tasavvuf; divan, halk ve tekke edebiyatlarının vazgeçilmez kaynağıdır. 1908'de Ahmak-ı Hayal (Hayalin Derinlikleri) adlı romana gelinceye kadar romanımızda, tasavvufi unsurlara rastlamak mümkün değildir. Yeniçerilerin tarikatı, Bektaşiliktir. Katiplerin tarikatı Mevleviliktir. Hocaların tarikatı da Nakşibendîliktir. Yeniçerilerin kaldırılmasıyla başlayan süreç sonrası adım adım tasavvufi unsurlar ve metinler de kalkmaya başlamıştır" diye konuştu. Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'suna dikkat çeken Miyasoğlu, "Büyük Doğu'da tefrika edilen eserler mistisizme, tasavvufa yönelme açısından çok önemlidir" dedi.

"TASAVVUFTAN BAHSEDEN HER METİN ROMAN OLMUYOR"

Tasavvufun işlendiği romanlara değinen Nuriye Akman, "Bence 2 tip yazar vardır; Marangoz yazarlar ve rüyada yazan yazarlar. Ben kendimi 2. sınıfa koyuyorum. Beni ne cezp ettiyse onun peşinden gittim. Görme organının göz olmaması, kalp olması ve kalbin de ancak terbiye edilmesi durumunda görebilmesi beni etkiledi. Son romanımda atı, nefsin bir sembolü olarak görmüşüm. Diğer bir romanımda da köpek balığı, nefsin bir sembolü olarak çıktı. Tasavvuftan bahseden her metin roman olmuyor. Roman, modern zamanların eseridir. Yani, insanın iç çatışmalarına korkmadan, cesaretle bakabilmesi lazım" şeklinde konuştu.

"BİR DERVİŞİN PEŞİNDEN YILLARCA DOLAŞTIM"

Yazacağı roman için, romandaki kahramanı gerçek hayatta tanımak için yaşadığı bir tecrübeyi anlatan Sadık Yalsızuçanlar, "Ben bir dervişin peşinden 3-4 sene dolaştım. Acaba bir derviş romanı yazabilir miyim diye. Fakat sonradan bunun ne kadar sıkıntılı bir şey olduğunu gördüm. Tasavvufi metinleri anlamakta zorluk çekeriz. Çünkü, okuyan başka anlar, başkası başka anlamlar çıkarır" ifadelerini kullandı.

Yaklaşık iki saat süren program dinleyicilerin sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.