Hz. Ebubekir Kimdir? Hz. Ebubekir (RA) hayatı, şahsiyeti, halifelik dönemi, sözleri ve vefatı!
İslam'ın dört halifesinden biri olan Hz. Ebubekir (R.A), Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'in yol arkadaşı ve en sadık dostuydu. Canıyla, malıyla ve ailesiyle Peygamber Efendimiz’in etrafında adeta pervane olmuş, ömrünü ve bütün varlığını İslam’ın muhafazası ve neşri için vakfetmiştir. İşte Hz. Ebubekir hakkında tüm merak edilenler…
ABONE OLHz. Ebubekir (RA), Fil yılından iki sene birkaç ay sonra 571’de Mekke’de dünyaya gelmiş, güzel hasletlerle taninmiş ve iffetiyle şöhret bulmuştur. İçki içmek cahiliye döneminde çok yaygın bir adet olduğu halde o hiç içmemiştir. O dönemde Mekke’nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmuştur. Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kısmını İslam için harcamıştır. Rasulullah’a iman eden Ebubekir (r.a.) İslam davetçiliğine başlamış, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebi Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi İslam’ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk Müslümanların bir çoğu İslam’ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdir. Hz. Ebubekir hayatı boyunca Rasulullah’ın yanından ayrılmamış, çocukluğundan itibaren aralarında büyük bir dostluk kurulmuştur.
HZ. EBUBEKİR’İN HAYATI
Hz. Ebubekir (RA) 573’de Mekke’de doğmuştur. Müslümanlıktan önceki ismi Abdullah bin Ebi Kuhafe bin Kaab et-Teymi el-Kureyşi’dir. Müslümanlığın doğuşundan sonra ismi Ebu Bekir Sıddık adını almıştır. Benu Teyn’lerin Kureyş kabilesinden olan Ebubekir’in babası Ebû Kuhafe, annesi Ümmü’l-Hayr Selma’dır. Hz. Ebubekir, İslamiyetten önce de Hz. Muhammed’in (s.a.v) yakın dostuydu. Ebubekir dört evliliğinden olan kızı Hz. Ayşe, Hz. Muhammed (s.a.v) ile evlendi. Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahiy geldikten sonra İslamiyete inanarak Müslüman olan ilk erkektir. Peygamberimize hicret zamanı yakın arkadaşlık yapmıştır. Peygamber Efendimizin (s.a.v) vefatından sonra başlayan sistemde ilk halife olarak görev yapmıştır. Peygamberimizin vefatından sonra İslamiyeti korumak ve yaymak için büyük mücadele sarf etmiştir. Kuran-ı Kerim’i kitap haline getirterek güvenliğini sağlamıştır. Halife olduktan iki yıl sonra hastalanarak vefat etmiştir.
HZ. EBUBEKİR’İN ÖZELLİKLERİ
-
İlk halife
-
İlk Müslümanlardan
-
Peygamberimizin hicret arkadaşı
-
Peygamberimizin kayınpederi (Hz. Ayşe’nin babası)
-
Hz. Ayşe’nin babası
-
Kuran-ı Kerim’i kitap haline getirten kişi
-
Aşer-i Mübeşşere'den ( Dünyada iken cennetle Müjdelenen on sahabi )
HZ. EBUBEKİR’İN BÜYÜK İCRAATLARI
-
Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra dağılma tehlikesi geçiren İslamiyet devletini topladı.
-
Devlet otoritesini yeniden sağladı.
-
Kur’an’ı kitap haline getirtti.
-
İslamiyet’in ilk kez Arap yarımadası dışında Suriye, Filistin ve Irak’ta yayılmasını sağlamıştır.
-
Yalancı peygamberler sorunu çözüldü.
-
Zekat vermeyenlerle mücadele edildi.
-
Hz. Ebubekir kendisinden sonra Hz. Ömer’in halife olmasını vasiyet etti.
HZ. EBUBEKİR CENNETE GİRECEK İLK KİŞİDİR
Ashâb-ı kirâm, Ebûbekir Efendimiz’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı.[4] Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:
“–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)
HZ. EBUBEKİR’İN ŞAHSİYETİ
Hz. Ebûbekir fıtraten halim-selim olup, engin bir şefkat ve merhamete sahipti. Bununla birlikte vazife ve mes’ûliyet hususunda zerre kadar müsâmaha göstermezdi. Fikirlerindeki isâbeti, muâmelâtındaki doğruluk ve nezâketi, tecrübesinin genişliği, nefsine hâkimiyeti, hayırseverlik ve samimiyetiyle herkes tarafından çok sevilirdi. Sevimli, güler yüzlü, hoş-sohbet, muâmelesi ve ahlâkı güzel bir Allah ve Resûlullah dostu idi. İnsanlar onunla kolayca ülfet eder ve kendisine olan muhabbetleri gittikçe artardı. Câhiliye döneminde bile mütevâzı bir hâli vardı. Gâyet vakur, cömert ve âlicenap bir şahsiyet ve karaktere sahipti.
Hayatında muazzam bir denge vardı. Her zaman büyük bir tevâzû ve mahviyet sergiledi, fakat aslâ zillet ve acziyet göstermedi. Dâimâ vakarlı oldu, fakat gurur ve kibre kapılmadı. Son derece affedici, müsâmahakâr, mülâyim ve yumuşak huylu yaşadı, fakat gerektiğinde de sert ve cesur olmasını bildi. Her hâliyle büyük bir muvâzene ve îtidâl numûnesiydi.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) İBADET AŞKI
Müşrikler, Hz. Ebûbekir’in Kâbe’de ibadet etmesine müsâade etmedikleri için, o da evinin önünde bir namazgâh edinmişti. Orada namaz kılıp Kur’ân okumaya başladı. Rikkat-i kalbiyye sahibi, yufka yürekli bir zât olduğu için, Kur’ân-ı Kerîm’i okurken hüzünlenir, gözyaşlarına mânî olamazdı. O, Kur’ân-ı Kerîm’i böyle derin bir vecd içinde okurken müşriklerin çocukları ve kadınları, etrâfında toplanıp hayran hayran dinlemeye başladılar. Bu hâl, Kureyş müşriklerini korkuttu. Buna mânî olmak için uğraştılar. Ebûbekir (r.a.) ise Allâh’ın himâyesine sığınarak ibadetlerine devam etti.[17]
Bütün Hak âşıkları gibi Ebûbekir Efendimiz’in gönlünde de bilhassa seher vakitlerinde yapılan ibadetlerin pek müstesnâ bir değeri vardı. Şu hâdise, onun gece ibadetlerine olan düşkünlüğünün, ne kadar da bâriz bir işaretidir:
Bir ara Resûlullah, sekiz veya dokuz gece, yatsı namazını gecenin üçte birine kadar tehir etmişti. Ebûbekir (r.a.):
“–Yâ Resûlâllah! Yatsıyı biraz erken kıldırsanız da gece ibadetine daha kolay kalkabilsek.” dedi. Peygamber Efendimiz bundan sonra yatsıyı erken kıldırdı. (Ahmed, V, 47)
Bir gün Resûlullah Efendimiz:
“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, Cennet’in muhtelif kapılarından; «Ey Allâh’ın sevgili kulu! Buraya gel, burada hayır ve bereket vardır.» diye çağrılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından Cennet’e dâvet edilirler.” buyurmuşlardı. Ebûbekir (r.a.):
“–Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Resûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağrılmaya ihtiyacı yoktur; lâkin bu kapıların hepsinden birden çağrılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu. Resûlullah:
“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümid ederim.” buyurdular. (Buhârî, Savm 4, Ashâbu’n-Nebî 5; Müslim, Zekât 85, 86)
Yine bir gün Allah Resûlü, yanındaki sahâbîlere:
“–İçinizde bugün kim oruçludur?”
“−Bugün kim bir cenâze namazına iştirâk etti?”
“–Bugün kim bir yoksulu doyurdu?”
“–Bugün bir hasta ziyaretinde bulunanınız var mı?” diye sualler sormuştu. Bunların hepsine de Ebûbekir (r.a.) müsbet cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdular:
“–Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse, o mutlakâ Cennet’e girer.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12)
HZ. EBUBEKİR’İN SIDDIK LAKABI NEREDEN GELİYOR?
"Çok samimi, çok sadık" anlamına gelen bu lakap kendisine, miraç olayı başta olmak üzere gaybla ilgili haberleri hiç tereddütsüz kabul ettiği için bizzat Resûl-i Ekrem tarafından verilmiş ve İslam literatüründe bununla şöhret bulmuştur.
Hz. Peygamber'in vefatından sonra onun devlet yönetimi görevini üstlendiği için de "halîfetü resûlillâh" unvanıyla anılmıştır. Bekir adlı bir çocuğu olmadığı halde kendisine Ebû Bekir künyesinin niçin verildiği konusunda kaynaklarda yeterli bilgi yoktur.
HZ. EBUBEKİR KUMAŞ TİCARETİYLE UĞRAŞIRDI
Ebu Bekir'in çocukluğu, gençliği ve Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır.
Yalnız elbise ve kumaş ticaretiyle meşgul olduğu, İslamiyet'i kabul ettiği sırada 40 bin dirhem kadar sermayesi bulunduğu, ticaret kervanlarıyla Suriye ve Yemen'e seyahat ettiği bilinmektedir. Hz. Peygamber'in 25 yaşlarında iken katıldığı Suriye ticaret kervanında onun da bulunduğu rivayet edilir.
HZ. EBUBEKİR'İN HUTBESİ
Resûlullah Efendimiz vefât ettiğinde, Ensâr ve Muhâcirler, Sakîfe’de Hazret-i Ebûbekir’e bey’at ettiler. Bir gün sonra umûmî bir bey’at daha oldu ve Peygamberlerden sonra insanlığın en hayırlısı olan Hazret-i Sıddîk insanlara şöyle hitâb etti:
“Ey insanlar! En sâlihiniz olmadığım hâlde sizin başınıza halîfe seçilmiş bulunuyorum. Şayet vazifemi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz! Yanlış hareket edersem beni îkâz ediniz! Doğruluk, emin bir şahsiyet olmanın göstergesidir. Yalan ise hıyânettir. Zayıf olanınız hakkını alıncaya kadar benim yanımda en güçlünüzdür. Güçlü olanınız da kendisinden hak sahibinin hakkını alıncaya kadar benim nazarımda en zayıfınızdır.
Bir millet Allah yolunda cihâdı terk ederse zillete dûçâr olur. İnsanlar arasında kötülük yayılırsa Allah o millete umûmî bir belâ verir. Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz! Şayet Allâh’a ve Resûlü’nün emirlerine riâyette kusur gösterirsem bana itaat etmeniz söz konusu olamaz. Haydi, namazımızı kılalım, Allâh’ın rahmeti üzerinize olsun.”[21]
Hazret-i Ebûbekir daha sonraki bir hutbesinde de şöyle buyurdu:
“Vallâhi benim hiçbir gün ve gecede kesinlikle idâreciliğe arzu ve rağbetim olmadı! Allah Teâlâ’dan ne gizlice ne de açıktan böyle bir şey istemedim! Lâkin insanların başıboş kaldığı o ortamda fitne çıkmasından korktum. (Mes’ûliyet endişesiyle vazifeyi kabûl ettim.) Yoksa idârecilikte benim için rahat yoktur. Boynuma öyle büyük bir iş yüklendi ki, Allah Teâlâ’nın yardımı olmadan onu yapacak ne gücüm var ne de imkânım! Şu anda benim yerimde, idârecilik hususunda insanların en kuvvetlisinin bulunmasını ne kadar isterdim!”
Muhâcirler Hazret-i Ebûbekir’in bu samimî sözlerini gönülden kabûllendiler. Hazret-i Ali ile Zübeyr de yeni halîfeyi takdir ederek şöyle buyurdular:
“…Hazret-i Ebûbekir, Resûlullah Efendimiz’den sonra bu işe insanların en fazla hak sahibi olanıdır. Zira o, Efendimiz’in hicret esnâsında gizlendiği mağaradaki yegâne arkadaşıdır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden «ikinin ikincisi» diye bahsetmiştir. Biz onun şerefini, büyüklüğünü biliyoruz. Resûlullah hayattayken ona, imamlığa geçip insanlara namaz kıldırmasını emretmiştir.”[22]
Resûlullah Efendimiz’in vefâtından bir ay sonraki bir hutbesinde ise Ebûbekir (r.a.) şöyle buyurdu:
“Arzu etmediğim hâlde hilâfet vazifesine getirildim. Vallâhi, benim yerime bir başkasının bu vazifeyi üzerine almasını ne kadar isterdim! Dikkat edin! Benden, size Resûlullah gibi davranmamı beklerseniz, buna gücüm yetmez! Zira O, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine vahiy ikram ettiği ve yanlışlardan mâsum kıldığı bir zât idi. Ben ise sizin gibi bir insanım, herhangi birinizden daha hayırlı da değilim. Beni murâkabe/kontrol edin, istikâmet üzere olursam bana tâbî olun, ayağım kayarsa beni düzeltin!..”[23]
Bu ifâdeler, Resûlullah Efendimiz’in güzel ahlâkının Hazret-i Ebûbekir’deki akisleridir. Onun ne kadar mütevâzı ve Sünnet-i Seniyye’ye bağlı bir Allah ve Resûlullah dostu olduğunun en bâriz göstergesidir.
HZ. EBUBEKİR’İN VEFATI
İbn-i Ömer Hazretlerinin rivâyetine göre Hazret-i Ebûbekir’in vefâtına sebep olan şey, onun Resûlullah Efendimiz’in vefâtından duyduğu derin üzüntüdür. Hakîkaten o, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vefâtına o kadar üzülmüştü ki, mübârek vücudu eriye eriye iyice zayıfladı ve nihâyet vefât etti.
Hazret-i Ayşe şöyle anlatır:
“Vefât ettiği hastalığı esnâsında babam Ebûbekir’in yanına girdim. Bana:
«−Peygamber Efendimiz’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.
«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.
«−Nebî r hangi gün vefât etmişti?»
«−Pazartesi.»
«−Bugün günlerden ne?»
«−Pazartesi.»
«−Benim vefâtımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. (Akabinde:)
[«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Resûlullah’a en yakın olanıdır!» dedi.
Sonra Hazret-i Ebûbekir, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:
«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:
«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebûbekir (r.a.):
«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) MEZARI NEREDEDİR?
Hazret-i Ebûbekir (r.a.), salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)
2 sene 3 ay 10 günden beri hasretini çektiği Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan râzı olsun.
Resûlullah Efendimiz gibi 63 yaşında vefât etmişti. O gün tarih 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) idi.
Not: Hz. Ebubekir’in kabri şerifi Ravza-i Mutahhara’da Peygamber Efendimiz ile Hz. Ömer’in kabrinin arasında bulunmaktadır.
HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) SON SÖZLERİ
Son sözleri şu âyet-i kerîmedeki niyâz olmuştu:
“…(Allâh’ım!) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101)[35]