'İşsizliğin çözümü: çalışma saatlerinin düşmesi'
Kur krizi ile beraber yüzde 14 seviyelerine yükselen işsizlik oranını düşürmek hükümetin öncelikli hedefleri arasında. Peki Türkiye işsizlikle mücadelede ve istihdam politikalarında neler yapabilir? Konu ile ilgili bir kitapta yazan SETA Ekonomi Araştırmacısı ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer'den işsizlikle mücadele için dikkat çeken bir öneri geldi.
ABONE OLTürkiye son 17 yılda ekonomik anlamda çok önemli atılımlar ve yatırımlar gerçekleştirdi. Bir çok mega proje hayata geçti ve bu süreçte önemli istihdamlar sağlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başlattığı istihdam seferberliği ile işsizlikte önemli bir gerileme sağlanırken, 2018 yazında yaşanan kur krizi ile beraber işsizlik oranı tekrar yükselmeye başladı ve yüzde 14'e kadar çıktı. TÜİK'in açıkladığı son verilere göre işsizlik oranı 13,4 gerçekleşti. Hükümetin en öncelikli hedefleri arasında yer alan 'İşsizlikle mücadelede neler yapılabilir?' konusuyla ilgili Haber7 Ekonomi Sorumlusu Fuat Öner'in sorularını cevaplayan SETA Ekonomi Araştırmacısı ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Mevlüt Tatlıyer'den dikkat çeken bir öneri geldi.
Tatlıyer, "Türkiye'de aşırı çalışma övülüyor ama bu Türkiye'ye ayak bağı olur... Bunun aksine çalışma saatleri düşürülmeli verimlilik öne planda tutulmalı" dedi. Türkiye'de özellikle Part-Time işlere karşı bir ön yargı olduğunu söyleyen Tatlıyer, Hollanda'nın işsizlikle mücadelede aldığı başarının arkasında yarı zamanlı çalışma olduğunu belirtti. Türkiye'de ücretlendirme sisteminin de değişmesi gerektiğini vurgulayan Tatlıyer, "Günlük ücretlendirme sistemine hayata geçmeli" dedi.
Geçtiğimiz günlerde işsizlik rakamları açıklandı ve yüzde 1,8'lik bir yükseliş söz konusuydu. Konu ile ilgili 'İstihdamı Paylaşmak- İşsizliğin Nedenleri ve Çözümü" isimli bir kitap da yayımladınız.... İşsizlikle mücadelede neler yapılabilir?
İŞSİZLİK YÜZDE 10 SEVİYELERİNE İNECEK
Geçen seneki kur krizi akabinde Türkiye ekonomisi bir sıkıntı içine girdi. 2019 bu anlamda zor geçti ve işsizlik oranında yüzde 14 düzeyine kadar bir yükseliş gördük. İşsizlik oranı tabi yıl içinde dalgalanır. İniş çıkışlar yaşanır ve yaz aylarında da dibe vurur.2019’da da işsizlik oranının yüzde 14’te zirveyi gördükten sonra 13’lere geldiğini gördük. Şu anda da 13’ler düzeyinde seyrediyor. Bu yine 2019’un son bir iki ayında yüzde 14 civarına çıktığını göreceğiz. Buradan 2020 yılı içine düşmeye başlayacak. Muhtemelen de bir iki yıl içinde ortalama tekrar uzun vadede seyri olan yüzde 10-11 civarına gerileyecek. Aslında yüzde 14’e kadar çıkması ve daha sonra tekrar düşmesi göreceli olarak normal bir durum ekonomik sıkıntı yaşamış bir ülke için. Bunu elden geldiğince hızlı düşünmemiz gerekiyor. Fakat günün sonunda düşüreceğimiz yer de ne yazık ki yüzde 10 civarı.
AŞIRI ÇALIŞMA İŞSİZLİĞİN DÜŞMESİNE ENGEL
Bu da şöyle bir durumu ortaya çıkarıyor Türkiye’de neden uzun vadeli işsizlik yüzde 10’un altına kalıcı bir şekilde düşmüyor? Neden hep yüzde 10-11-12… civarında. Hatta tarım dışı işsizliğe baktığınızda yüzde 13-14’leri görüyorsunuz. Bununla ilgili 2019 yılının çok büyük bir kısmında çalıştım ve ortaya ”İstihdam Paylaşmak” isimli kitabım çıktı. Bu kitabın Türkiye’de işsizliğin neden yüksek olduğuna dair çok basit bir tezi var ve kitapta bu tezi anlatıyorum büyük oranda. Bu tez de şu: Türkiye’de işsizlik oranı yüksek çünkü Türkiye’de aşırı çalışma var çünkü Türkiye’de yarı zamanlı çalışma yok. 5 kişinin yapması gereken işi Türkiye’de 3-4 kişi yapıyor. Kitabın ana tezi genel olarak bu. Türkiye’de insanlar aşırı çalışıyor. Çalışma saatleri çok uzun ve işsizlik oranı da bu yüzen yüksek.
ÇALIŞMA SÜRESİ EN UZUN ÜLKELERDEN BİRİYİZ
Dünyada fiili ortalama çalışma süresinin 40 saat olduğunu görüyoruz. Tam olarak da 39,8 saat ve bizdeyse bu rakam 46 saat ve tarımda çalışan ücretsiz aile işçilerini bir kenara bırakırsak 48 saate çıkıyor. Dünya ortalamasından çok daha fazla çalışma bir düzeyine sahibiz Türkiye’de ve işin diğer bir tarafına gelelim. Aşırı bir çalışma düzeyi…aşırı çalışma rakamlarına baktığımızda erkelerde yüzde 40’lar civarında kadınlarda yüzde 30’lar civarında görüyoruz. Ve bu 48+ saat çalışma. Haftada 48 saatten fazla çalışma aşırı çalışma olarak adlandırılıyor.
-Avrupa’da bu oran nedir?
Kadınlarda yüzde 6’lar erkekler’de yüzde 16’lar düzeyinde. Türkiye’de kadınların aşırı çalışma düzeyi Avrupa’daki erkeklerin iki katı düzeyinde ve kadınlar arasına baktığımızda 5 katı düzeyinde. Erkekler arasında da baktığımızda yaklaşık 2,5-3 katı düzeyinde olduğunu görüyoruz. Dünya’da aşırı çalışmanın en yoğun olduğu 5.ülke Türkiye’dir. İlk dört ülkeyse, Myammar, Vietnam, Bangladeş, Afganistan var. Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde bile baktığımızda haftalık fiili çalışma süresinin 40 saatin altında olduğunu görüyoruz. Bizde 48 onlarda 37-38 saat.
-Peki saatleri kısaltacak bir dönüşüm nasıl başlamalı?
Dünyada ne oldu da çalışma saatleri düştü? 20. yy’da Sanayi devrimi sonrası verimliliğin ciddi şekilde arttığını görüyoruz ve tarım sektörü istihdam anlamında giderek küçüldü. Sanayi sektörü de hiçbir zaman çok fazla istihdam üretmedi. Bugün sanayileşmiş ülkelerde tarım sektöründe çok az insan çalışıyor. Sanayide toplam iş gücünün en fazla “5’te biri “çalışıyor. Geri kalan herkes hizmet sektöründe çünkü hizmet sektöründe verimlilik az.
PART-TİME İŞLER ÇOĞALMALI
İnsanoğlu 21.yy’da işsizlikle mücadele ederken kullandığı temel aygıt çalışma saatlerini düşürmek oldu. Son 40-50 yıllık sürece baktığımızda özellikle II.dünya savaşından sonraki süreçte Avrupa’da ve dünyanın geri kalanında ülkelerin, vatandaşların, çalışanların, sendikaların çalışma saatlerini düşürerek işsizlikle mücadele ettiklerini görüyoruz. Burada çalışma saatleri iki şekilde düşüyor. Birincisi tam zamanlı işlerde direkt olarak düşüyor, ikincisi yarı zamanlı işlerin sayısında yaşanan artışla düşüyor. Öyle ki 1985-1995 arasında birçok Avrupa ülkesinde istihdamda yaşanan toplam artışın bazı ülkelerde yarısının bazı ülkelerde de tamamı yarı zamanlı işlerle oldu.
HOLLANDA'NIN İŞSİZLİKLE MÜCADELEDEKİ BAŞARI SIRRI
Hollanda bu konuda çok iyi bir örnektir. Kadınların istihdama katılımı çok yüksektir. Bu durumun arkasında da yarı zamanlı çalışma var. Yarı zamanlı çalışma Hollanda’da çok yaygındır. Kadınların yüzde 58’i yarı zamanlı işte çalışıyor. Erkeklerin de yüzde 30’u. Ve bugün Hollanda’da işsizlik oranı çok düşük. Bu sadece bizden daha zengin ülkelerde geçerli değil, bizden daha fakir ülkelerde ya da bizimle aynı olan ülkelerde de çalışma saatleri bizden çok daha az.
ÇALIŞMA SAATLERİNİ DÜŞÜRMEKTE GEÇ KALDIK
Biz çalışma saatlerini bilinçli bir şekilde düşürme noktasında geç kaldık. Dünyada suyun akışı bu yönde. Bugün Avrupa’da 35-40 saat arasında çalışma normdur. Bizde 48 saatten fazla çalışmak normdur. Ve süreç burada bitmiyor. Avrupa’da da çalışma saatleri bundan sonraki süreçte de düşmek durumunda çünkü verimlilikte yaşanan artış hızı azalmakla beraber devam ediyor.
-Son yıllara baktığımızda Avrupa’da bir düşüş trendi var. Türkiye’deki örneğin son 5 yıldaki durum hangi yöne evriliyor?
TÜRKİYE'DE AŞIRI ÇALIŞMA ÖVÜLÜYOR
Türkiye’de de çalışma saatleri evet düşüyor, genel bir düşüş trendi içinde. Ama bu diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda çok yavaş bir şekilde düşüyor. Sebebi de şu, diğer ülkelerde bilinçli bir şekilde düşürülmeye çalışılmış bizde ise bilinçli bir şekilde aşırı çalışma ya da çalışma saatlerinin düşmemesi noktasında bir reaksiyon gösterilmiş. İş verenler tarafından da çalışanlar tarafından da ve genel bir toplumsal değer olarak Türkiye’de aşırı çalışmanın övüldüğünü görüyoruz. Fakat önemli olan aşırı çalışmak değildir, verimli çalışmaktır. Aşırı çalışmak verimliliği öldürür. Bu noktada şunu çok net bir şekilde ifade etmek lazım, bizim aşırı çalışmaya değil, verimli çalışmaya ihtiyacımız var.
TÜRKİYE'YE AYAK BAĞI OLUYOR
Ve aşırı çalışma bugün bize ayak bağı oluyor. Hem işsizlik oranımızı çok yükseltiyor hem de verimliliğimizi düşürüyor. Bugün Türkiye’de işsizliğin yüzde 10’nun altına düşürülememesinin temel sebebi bizim aşırı çalışmamız. Ve Türkiye’de eğer haftalık fiili çalışma süresi 40 saat civarına düşürülebilirse ve yarı zamanlı işlerin yaygınlığında bir artış yaşanırsa biz Türkiye’de işsizliği çok rahat bir şekilde yüzde 6’ya düşürürüz.
Bunun dışında çok sık para politikası da işsizliği yükseltir. Vasıf düzeyinin ekonomide çok yüksek olmaması işsizliği besleme eğiliminde olur. Bunlar da etkilidir ama temel etkileyen şey bugünün Türkiye’sinde çalışma saatlerinin çok uzun olmasıdır. Türkiye’de bugün haftalık resmi çalışma süresi 45 saat ama buna bile uyulmuyor, 48 saat fiili çalışma süresi ortalamaya baktığımızda. Bu 45 saatin 3-5 yıl gibi bir periyotta 40 saate düşürülmesi ve bunun da uygulanması durumunda yine aynı süreçte Türkiye’de işsizliğin çok güzel bir şekilde yüzde 6-7 civarına belki de daha düşük bir seviyeye geldiğini görebileceğimizi düşünüyorum.
ÇALIŞAN VE İŞVEREN BUNA İNANMALI
Bunun kanununu çıkarmamız lazım, savunmamız, anlatmamız lazım, bunu benimsememiz lazım ama toplum olarak da buna inanmamız lazım. Normlarımızı değiştirmemiz lazım. Aşırı çalışmanın değil normal çalışmanın önemine vurgu yapmamız lazım. Bunu hissetmemiz lazım. Çalışanların ve işverenlerin buna inanması lazım. Buna inandığı zaman bunlar gerçekleşebilecek çünkü. Aşırı çalışmaya vurgu yaptıkça bu cendereden çıkamama durumuyla karşı karşıya kalacağız.
AŞIRI ÇALIŞMA MUTSUZ EDİYOR, VERİMLİLİK DÜŞÜYOR
Aşırı çalışma sadece işsizliği yükseltmiyor. Aynı zamanda mevcut çalışanların da mutsuz olmalarına neden oluyor.İş yaşam dengelerini sağlayamamalarına neden oluyor. Bugün baktığımızda Türkiye’de çalışanların çok büyük bir kısmının mutsuz olduğunu görüyoruz. Hafta sonu tatillerini iple çektiklerini görüyoruz. Hafta içi çalıştıkları süre boyunca bir nevi yaşadıklarını hissetmediklerini görüyoruz. Aileleriyle, eşleriyle, çocuklarıyla vakit geçiremediklerini, bunun için çok yorgun olduklarını, uykusuz kaldıklarını görüyoruz. Yani iş dışı yaşamın bu kadar sıkıntılı olduğu bir durumda işteki verimsizliği siz düşünün. Hem insanların genel olarak mutsuz hem de iş yerinde verimliliğin düşük olduğu bir Türkiye’deyiz. Çalışma saatlerinin düşürülmesiyle hem çok daha mutlu bir çalışan kitlesine sahip olacağız hem tüm Türkiye olarak çok daha mutlu olacağız hem de işsizlik oranını düşürmüş olacağız. Bu anlamda bu politika, eğer uygulanırsa Türkiye için gerçekten biçilmiş kaftan ve tüm Türkiye’de resmi çok ciddi düzeyde daha olumlu hale getirecektir.
-Yarı zamanlı çalışmadan bahsettiniz, ülkemizde buna karşı bir önyargı var ve yarı zamanlı işin az para kazandırması gibi bir algı var ve şöyle de bir tartışma var, iş beğenilmiyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
ÜCRETLENDİRME SİSTEMİ DEĞİŞMELİ
Yarı zamanlı işlerin göreceli olarak vasıf düzeyi daha düşük. Güvence düzeyi daha düşük işler olduğunu görüyoruz dünyada da. Fakat Türkiye’deki algının yarı zamanlı işlere karşı özellikle olumsuz olduğunu görüyoruz. Bunun da değişmesi gerekiyor. Hollanda ve diğer birçok ülkedeki yarı zamanlı işler Türkiye’den çok daha itibarlı. Sadece vasıfsız değil vasıflı çalışanlarında bu işlerde çalıştığını görüyoruz. Hatta kadınların yüzde 58’nin yarı zamanlı işlerde çalışması demek, belki yöneticilerin, mühendislerin ve bu kadınların yarı zamanlı çalıştığı anlamına geliyor.
Bu trendin de dünyada artışta olduğunu görüyoruz. Hem çalışma saatlerinin düşürülmesi hem de yarı zamanlı işlerin yaygınlaşması noktasında uygulanması gereken bir politika var. O da şu aylık ücretlendirmeden saatlik ücretlendirmeye geçmemiz gerekiyor. Hem hesap kolaylığı sağlayacak hem de aşırı çalışmayı ortadan kaldırma noktasında bizin için araç olacak. Yarı zamanlı işlerin de daha sağlam zemine oturulması noktasında bize yardımcı olacak.
Bunun dışında da yarı zamanlı işe bakış noktasında bizim kafamızı da değiştirmemiz gerekiyor. Bu da yine toplumsal normlarla alakalı. Yarı zamanlı işler aslında kanunda tam zamanlı işlerle aynı iş güvencesine sahip. Ama pratikte daha farklı olduğunu biliyoruz. Bu aradaki itibar farkının da elden geldiğince ortadan kaldırılması ve iş güvencesi noktasında da aralarında bir fark olmaması gerekiyor. Bu kanunlarda böyle zihinlerimizde de böyle olması gerekiyor. Buna dönük kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Hem çalışanların bu işleri istemesi gerekiyor hem de işverenlerin bunlara gerçek bir iş olarak bakması gerekiyor.
AVRUPA'DA PART-TİME TRENDİ
Türkiye’de aşırı çalışmanın çok yaygın olması gibi yarı zamanlı çalışma da Türkiye’de çok istisnai bir yapıya sahip. Dünyada ve Avrupa’da baktığımızda yarı zamanlı çalışanların toplam çalışanlara oranı kadınlarda yüzde 25’in üzerinde. Kadınların 4’te 1’den fazlası yarı zamanlı işlerde çalışıyor.Erkeklerin yüzde 10’lar düzeyinde yarı zamanlı işlerde çalıştığını görüyoruz. Türkiye’de bu rakamlar erkeklerde yüzde 6 civarında kadınlarda yüzde 17 civarında. Ama tarımdaki ücretsiz aile işçileri yüzünden bu rakamlar çok abartı. Çünkü onlar yarı zamanlı çalışıyor görünüyor. Bunu dışarıda bıraktığımızda görüyoruz ki Türkiye’de yarı zamanlı çalışma en fazla yüzde 1-2 civarında.
KADIN İSTİHDAMINI ARTIRIR
Genç işsizlikle en iyi mücadele yöntemi, yarı zamanlı işlerdir. Türkiye’de bugün genç işsizliğin yüksek olmasının nedeni yarı zamanlı işlerin olmamasıdır. Dünyada genç işsizliğin düşük olduğu ülkeler, aynı zamanda da yarı zamanlı işlerin çok olduğu ülkeler. Yarı zamanlı işler gençler için oldukça cazip ve en çok zaten gençler çalışıyor. Gençlerden de fazla kadınlar çalışıyor. Kadın istihdamının da artmasının altındaki en temel sebep yine yarı zamanlı işlerdir.Yarı zamanlı işler arttıkça kadın istihdamı artıyor, gençlerde de işsizlik azalıyor. Diğer taraftan baktığımızda kadınların istihdam piyasasında aslında görece dezavantajlı bir konumda olduğunu görüyoruz. Bizde doğum izni süresi çok az, annelik izni çok az ve bunların ücretli olma düzeyleri çok az. OECD ülkelerinde ortalama 55 hafta ücretli doğum ve annelik izni olduğunu görüyoruz. Bizde bu 16 hafta sadece. Toplam ücretli ve ücretsiz annelik izni, Almanya gibi ülkelerde 3 sene. Bizdeyse daha yeni 2016 da 6 ay ek süre geldi. Daha önce o da yoktu. Şu haliyle bile çok kısa. Diğer yandan Türkiye’de aşırı çalışmanın kadınlarda erkekler kadar çok olmasa da yaygın olduğunu görüyoruz. Bu şekilde kadınları aşırı çalıştırarak ya da yarı zamanlı iş imkanı vermeyerek, annelik izni noktasında da çok kısıtlı bir çerçeveye sahip olarak, kadınların istihdamındaki artışı kısıtlamış oluyoruz. Diğer çalışan kadınlara karşı oldukça dezavantajli bir durumun ortaya çıkmasına neden oluyoruz. Bunların yanı sıra o aile, o çocuklar gerçekten bu durumdan ciddi şekilde negatif etkileniyor. Tabiki babanın da aşırı çalışmasında negatif etkilenecektir ama annenin ve babanın yeri farklı. Anne için bu şekilde dezavantajlı bir iş ortamı ya annenin aşırı çalışıp çok enerji sarf etmesine ve ailenin bu şekilde zarar görmesine neden oluyor. Ya da annenin hiç çalışmamasına neden oluyor.Bu da genel olarak baktığımızda Türkiye’nin şu anki istihdam politikasına zarar veren bir yapıya sahip.
-Hükumet esnek çalışmayı teşvik eden yeni düzenlemeleri de hayata geçirdi ama yeteri kadar değil herhalde?
Resmi olarak ilerlemeler görüyoruz, özellikle 2016 yılında yapılan kanuni değişikliklerle birlikte bir takım ilerlemeler kaydedildi. Fakat bu ilerlemeler yine çok büyük oranda kağıt üzerinde kaldı. Çalışanların çok büyük bir kısmını haberi bile yok bu gelişmelerden.
-Bunda İşverenlerin tutumu nasıl?
İŞVERENLER KISA ÇALIŞMA SAATİNE KARŞI ÇIKIYOR
İşverenlerin tutumunun çok da sıcak olduğunu söyleyemeyiz. Bu dünyada genel bir eğilim ama bizde daha fazla olduğunu, antipatiyle bakma eğiliminde olduğumuzu söyleyebilirim. Bizim toplumsal normlarımız aşırı çalışmaya vurgu yapıyor.İş yaşam dengesini küçümsüyoruz. Aileyle vakit geçirmeyi tembellik olarak görmek eğilimindeyiz. Bizim için iş kutsal ama aile iş için feda edilmesi gereken bir şey. İşte bu bakış açısı bize zarar veriyor. Mevcut durumda aşırı çalışarak evin hakkını yiyoruz ve yine aşırı çalışarak o işin de hakkını yiyoruz. Verimli çalışamıyoruz çünkü. Bütün bu istihdam problemlerimizin temelinde bu yanlış toplumsal normlarımızın olduğunu söyleyebilirim. Bunlar nedeniyle, hem iş yerinde mutsuz çalışıyoruz hem de genel olarak mutsuz.