Salgın sonrası Türkiye'nin elindeki en büyük koz! Prof. Dr. Göksel Aşan'dan önemli açıklamalar

Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan: Hazine ve Maliye Bakanlığımız bu konuda "cephe"den gelen tüm talepleri en ufak bir gecikmeye mahal vermeden karşıladı. Türkiye, Bakanımız Berat Albayrak'ın açıkladığı gibi gelişen ülkeler arasında bu salgın sürecinden en az zararla çıkan ülke olacak" dedi. Aşan, Türkiye'nin turizmdeki potansiyeline dikkat çekti.

ABONE OL
GİRİŞ 25.05.2020 17:19 GÜNCELLEME 25.05.2020 22:36 EKONOMİ
Salgın sonrası Türkiye'nin elindeki en büyük koz! Prof. Dr. Göksel Aşan'dan önemli açıklamalar

İlk günden süreci doğru yöneten Türkiye bu salgından en az hasarla çıkmaya çalışırken dünyaya da insana verilen değer ve sağlık hizmeti konusunda büyük bir ders veriyor. Sadece sağlıkta değil ekonomide de iyi bir sınav verdik. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açıkladığı ekonomik istikrar paketlerinin toplam tutarı 250 milyarı aştı. Şimdi tüm dünya, pandemi sonrası ekonomide yaraların nasıl sarılacağını konuşuyor. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan ile pandemi sonrası dünya ve Türkiye ekonomisini ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

 

 

İşte Prof. Dr. Aşan'ın açıklamalarından öne çıkanlar;

TÜM TEDBİRLER TOPLUM TARAFINDAN BENİMSENDİ

 

 

Salgının ilk günlerinde Bakanımız Berat Albayrak ekonomik tedbirlerin ilk ayağını açıkladığında bunun dinamik bir süreç olacağını ve salgının etkilerinin sürekli takip edilerek yeni tedbirlerin gerekli görüldüğünde tedrici olarak alınacağını açıklamıştı. Bu dönem içerisinde hem Bakanımız bizzat, hem Bakanlığımız kurumsal olarak, hem de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, neredeyse her gün tedbirler hakkında gelinen durumu kamuoyuyla paylaştılar. Cumhurbaşkanımız her Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısının ardından halkı bu konuda bilgilendirdi. Açıkçası, tersine yaratılmaya çalışılan algıya rağmen, alınan tüm tedbirlerin toplum tarafından benimsenmesi ve çok yüksek bir etkinlikle uygulanabilmesinde bu iletişimin büyük katkısı oldu diye düşünüyorum.

SEKTÖREL VE SOSYAL TALEPLER HIZLI DEĞERLENDİRİLDİ

Belki özetle şunları tekrar hatırlatabilirim: Açıklanan ilk tedbir paketi, tüm sektörler ve sosyal taraflardan toplanan talepler değerlendirilerek belirlendi. Bir taraftan firmaları ayakta tutarak istihdam kaybını minimize etmek amaçlanırken diğer taraftan sosyal destekler belirlendi. En çok etkilenen sektörler başta olmak üzere kamuya dair tüm yükümlülükler ertelendi ve/veya kaldırıldı. İhracatçıların işlemlerine devam edebilmeleri için ek tedbirler alındı. Ayrıca olumsuz etkilenen ihracatçı firmalara ek destekler sağlandı. Doğrudan gelir transferlerini ayrıntılı tekrar etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Bunları en iyi bu desteklerden yararlananlar değerlendirecektir.

BAKANLIĞIMIZ TÜM TALEPLERİ GECİKMEDEN KARŞILADI

Belki burada üzerinde çok durulmayan bir iki konuya da değinmem yararlı olur. Salgınla doğrudan mücadelenin getirdiği ek maliyeti çoğu zaman ihmal ediyoruz. Şunu söylemek gerekir ki Hazine ve Maliye Bakanlığımız bu konuda "cephe"den gelen tüm talepleri en ufak bir gecikmeye mahal vermeden karşıladı. Hızlı aksiyon alabilmemizin altındaki sebeplerden biri de buradaki etkin ve hızlı işleyiş oldu. Bir diğer konu "Biz Bize Yeteriz Türkiyem" kampanyası. Bu kampanyada toplanan bedel 2 Milyar TL'yi aştı. Bu elbette bir toplumsal kampanya için (tüm aleyhte çabalara rağmen) oldukça yüksek bir meblağ. Bununla birlikte elbette devlet tarafından uygulanan tedbirlerin yanında oldukça küçük bir miktardan söz ediyoruz. Bu kampanya, Cumhurbaşkanımızın başlatırken söylediği gibi asıl olarak toplumsal dayanışma ve birlikteliği güçlendirmek, somutlaştırmak ve salgınla mücadelede motivasyonu daha da arttırmak amacı ile tasarlanmış bir girişim. Dediğim gibi, tedbirlerin toplam büyüklüğü ile karşılaştırıldığında bu daha iyi anlaşılacaktır. Tüm aleyhte, basitleştirici, yalan ve ayrıştırıcı çabalara rağmen Türk halkı bir kez daha dayanışmanın en güzel örneğini sergilemiştir.

BAŞARILI BİR BORÇ YÖNETİMİ GÖSTERİYORUZ

Devletlerin tüm gelirleri bütçelerinde yıllık olarak aldıkları yetki ile topladıkları vergi ve benzeri hasılatlardır. Modern dünyada arka arkaya bütçe fazlası veren bir devlet neredeyse yoktur. Tam tersine bütçeler çoğu zaman açık verir ve devletler borçlanırlar. Hazinenin temel işlevlerinden biri borç yönetimidir. Örneğin, Almanya'da devlet borçlarının milli gelirlerine oranı %60'ın üzerindedir. Bu oran İtalya'da %135, Japonya'da %230 civarındadır. Türkiye'de ise bu oran salgın başlarken %32 idi. Bütün ülkeler salgına dair ekonomik tedbirlerin finansmanını borçlanma ve parasal genişleme ile karşıladılar. Ekonomi yönetimimiz, dünya ortalamasının oldukça altında olan borçlanma oranımızın bize verdiği avantajı son derece etkin bir şekilde kullandı. Hazinemiz belki de tarihinde hiç olmadığı kadar başarılı bir borç yönetimi gösteriyor. Maalesef bu konuda son derece haksız ve bir o kadar da -bilerek veya bilmeyerek- cahilce açıklamalar yapıldı. Bir de şunu da ekleyeyim, ülkeler açısından sözünü ettiğimiz bu durumun tek istisnası çok büyük doğal kaynaklara sahip olan birkaç ülkenin oluşturduğu bütçe dışı fonlardır. Yeri gelmişken, bu süreçte kamu bankalarımızın tüm çalışanlarının gösterdikleri olağanüstü çabaya da değinmek isterim. Ekonomide ne kadar önemli bir işlevleri olduğunu bir kez daha göstermiş oldular.

DÜNYADA EN AZ ZARARLA ATLATAN ÜLKELERDEN BİRİ OLACAĞIZ

Elbette kolay bir süreç olmayacak. Zira normalleşme adım adım gerçekleşecek. Birçok işletme salgın öncesi iş hacimlerine belli bir süre sonra ulaşabilecekler. Bunun yanında bazı sektörlerdeki işletmeler de öncesinden daha iyi performanslar gösterecekler. Bir süre sektörler arası hareketlilik yaşayacağız. Önümüzdeki süreç, farklı alanlarda yeni girişimler açısından da hareketli bir dönem olacak. Aynı şekilde işgücünün de sektörler arasında artan geçişkenliğine şahitlik edeceğiz. Bunlara başka ayrıntıları da eklemek mümkün elbette. Yalnız burada şunu özellikle belirtmek gerekiyor, Türkiye, Bakanımız Berat Albayrak'ın açıkladığı gibi gelişen ülkeler arasında bu salgın sürecinden en az zararla çıkan ülke olacak. Öncü göstergeler şu anda buna işaret ediyor. Şimdiye kadar alınan ve alınmaya devam edilecek tedbirler bizi bu anlamda pozitif ayrıştıracak. Açıkçası ben orta vadede birçok gelişmiş ülkeden de daha iyi bir performans göstereceğimizi düşünüyorum. Tabii ki bu söylediklerimiz nispi karşılaştırmalar. Biz de bütün dünya ekonomileri gibi zorlu bir dönem yaşayacağız, ancak, mukayeseli olarak daha hafif ve daha kısa sürede atlatacağız.

EKONOMİDE KONTAK KAPATMAMAK DOĞRU KARARDI

Bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın başından bu yana üzerinde durduğu bir konu. Türkiye son derece güçlü ve örnek olabilecek bir liderlikle ekonomisini mümkün olan en az şiddette frenleyerek, nispeten en az can kaybı ile süreci yönetti. Elbette her kayıp canımızı yaktı, hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Maalesef zamanla içinde bulunduğumuz durumu o kadar içselleştiriyoruz ki, rakamlar yaşananların önüne geçiyor. Yaşamı neredeyse tamamen durduran ülkeler bizden çok daha yüksek kayıplar yaşadılar. Elbette salgınla mücadelede daha gevşek davranarak ekonomik kayıplarını azaltmaya çalışan ülkeler de oldu, ancak bu ülkeler oldukça acı insani trajedilerle karşı karşıya kaldılar. Salgınla mücadeleye sağlık, ekonomik, toplumsal tüm alanları kapsayacak şekilde makro olarak baktığımızda Türkiye en başarılı birkaç ülkeden biridir. Bunda elbette son 18 yılda inşa edilen sağlık altyapısının ve ekonomimizin sağlam altyapısının payı büyük; ancak bu alanlarda en az bizim kadar güçlü ülkelerden çok daha başarılı olmamızın nedeni Cumhurbaşkanımızın gösterdiği güçlü yönetim ve liderlik. Ekonomide tamamen kontak kapatmamamızın etkisini aslında bir önceki soruda açıklamış oldum. Şayet bugün kısa dönemde diğer birçok ülkeden pozitif ayrışacağımızı söylüyorsak bunun en önemli nedeni ekonomiyi tamamen frenlememiş olmamız.

SALGIN SONRASINDA AVANTAJLARIMIZ DAHA FAZLA

Açıkçası bugünden yeni normale dair kesin kanılar belirtmek çok zor. Gidişata dair bazı işaretler var elbette; ama bunlar her an değişkenlikler gösterebilirler. Ülkemiz açısından elbette bazı dezavantajlar var. Örneğin insan hareketliliği belli ki bir süre eski hâlinin altında kalacak. Bunun turizmi etkileme potansiyeli var. Diğer yandan bizim ihracat pazarlarımız olan birçok gelişmiş ülkede ciddi bir resesyon riski var. Bunun şiddeti ve ne kadar süreceği elbette bizim açımızdan oldukça hayati olacak. Tabii ki bunların yanında önemli avantajlarımız da var ve bu avantajlar, sözünü ettiğim olumsuzlukların maliyetlerinin oldukça üstünde bir faydayı ifade edebilir. Turizm tarafında elbette dünyadaki genel hacim düşecek ancak bizim burada rakip destinasyonlardan daha öne çıkabilme potansiyelimiz büyük. Örneğin ben belli bir süre insanların İtalya ve İspanya'dan uzak duracaklarını, Asya tatillerinin de azalacağını öngörüyorum.

TÜRKİYE PANDEMİ SONRASI TURİZMDE ÇOK AVANTAJLI

Bizim pandemideki başarımız, tüm dünyada takdir gören ve dikkat çeken sağlık altyapımız ve birikimimiz, özellikle Avrupalı tatilciler açısından Türkiye'yi neredeyse alternatifsiz kılıyor. Bu yaz döneminde dahî bu farkı göreceğimizi düşünüyorum. Tabii ki bu yaz turizm oldukça daralacak ancak rakip ülkelerden daha iyi durumda olacağız. Diğer yandan dünya ticaretindeki daralmadan negatif etkilenirken, birçok ülkenin her üründe coğrafi çeşitlemeye gitmesi çabasından oldukça pozitif etkileneceğimizi düşünüyorum. Birçok gelişmiş ülke, ithal ettikleri malları neredeyse tek bir ülkeden sağlama konusunda ne kadar hata yaptıklarını görmüş durumdalar. Bu yüzden bu malları benzer koşullarda üretebilecek farklı ülkelere yönelecekler. İşte bu ülkemiz için çok önemli bir fırsat sunuyor. Bunun yanında ABD-Çin gerilimi ve bunu bazı Batı ülkelerinin izlemesi de alternatif bir üretim üssü olarak Türkiye'yi öne çıkaracak. Sayın Hazine ve Maliye Bakanının da birçok defa ifade ettiği gibi ekonomi yönetimi önümüzdeki dönemde stratejik olarak üretimi olabildiğince destekleyecek bir süreci kurgulayacak ve yönetecek. Tabii ki ülkelerin bazı alanlarda (tarım, sağlık vb.) içe kapanma ve ithalatı kısma çabaları olacak ancak bunun bizim ihracatımız üzerinde etkisinin sınırlı olacağını düşünüyorum. Dünya yeni normale hazırlanırken Türkiye adım adım yeni ekonomik modelini buna göre şekillendiriyor.

DÜNYANIN EKONOMİK PROBLEMLERİ SALGINLA DERİNLEŞTİ

Ben gelişmiş ülkelerin çoğunun en az bir yıl sürecek bir resesyon dönemi yaşayacaklarını düşünüyorum. Yine tüm ülkeleri ciddi bir borçlanma sorunu bekliyor olacak. Bunlar zaten salgın öncesinde de sinyalleri görünen problemler idi. Salgın bunu hem öne çekti hem de derinleştirdi. Uzun bir süredir gelişmiş ülkeler para politikası yolu yani sıfır faiz ile ekonomilerini canlandırmayı denediler. Bunun başarısız olduğunu gördükleri için maliye ve gelir politikalarını devreye almayı tartışmaya başlamışlardı. Şimdi bunları, üstelik çok daha şiddetli ve tabii maliyetli bir şekilde uygulamak zorunda kaldılar.

DÜNYADAKİ PARASAL GENİŞLEME İŞE YARAMADI

Burada bir gözlem olarak şunu da belirtmek isterim, parasal genişlemenin başarısız olmasının iki nedeni vardı. İlki burada oluşan kaynağın geniş kesimlere ulaşmak yerine çok kısa bir sürede belli bir azınlığın elinde toplanması -bu talepte istenen artışın oluşmamasına yol açıyor-, diğeri ise aşırı "finansallaşma". Aslında bunlar birbirinden tamamen ayrı da sayılmazlar. Maalesef aşırı finansallaşma, finans ile reel kesim arasındaki bağı neredeyse tamamen koparmış durumda. Bir tarafta insandan tamamen kopuk, kendi içerisindeki milyonlarca işlemden ibaret bir finansal sistem var. Diğer yanda ise milyarlarca insanı yaşatması gereken üretim, tüketim, istihdam vb. kavramları içeren ve öznesi insan olan bir "reel" sistem var. Bu ikisi arasındaki bağ tekrar sağlıklı bir şekilde kurulmadıkça sistemin sürdürülebilirliği söz konusu değil. Tam da bu yüzden önümüzdeki dönemde finansın insanileşmesi tartışmalarını da fazlası ile göreceğiz. Zaten başlamış olan bu akım gittikçe güç kazanacak. Biz İslami Finansın, diğer bir ifade ile Katılım Finans uygulamalarının burada önemli bir işlevi olacağını görüyoruz. Bu yüzden başından beri İstanbul Finans Merkezi'nde ana alanlarımızdan birinin bu olacağını söyledik.

İSTANBUL FİNANS MERKEZİ 2022'DE HAZIR

İnşaat tarafındaki tüm sorunlar giderildi ve çalışmalar oldukça hızlı bir şeklide yeniden başladı. Projede bazı değişiklikler yapıldı. Biliyorsunuz Varlık Fonumuz İFM projesine yatırım yaparak yaklaşık 1/3'lük paya sahip oldu. Elbette salgın sürecinde inşaat çalışmaları bir miktar yavaşladı ancak kapatılmayacak bir gecikme olduğunu düşünmüyorum. Biz, daha önce söylediğimiz gibi, 2022 yılbaşından sonra taşınmaları başlatmayı planlıyoruz. İFM ile ilgili ikinci önemli çalışma alanı, buraya dair oluşturacağımız strateji ve bu stratejiye uygun yapılacak mevzuat ve benzeri çalışmalar. Bu alanda da oldukça yol aldık. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın katkıları ile birçok paydaşımızın görüşlerini alarak hazırladığımız bu düzenlemeleri Cumhurbaşkanımızın takdirlerine sunacağız. Hedefimiz, 2020 içerisinde buradaki süreci nihayetlendirmek. Üçüncü bir alan ise İFM'nin konumlandırılması ve bunun iletişimi. Özellikle yoğun rekabetin olduğu bu alanda tüm avantajlarımızı öne çıkartacak çok etkin bir tanıtım sürecini yönetmemiz gerekiyor. Bu alanda Varlık Fonumuz çok önemli bir işlevi üstlenmiş durumda. Bu yıl içerisinde bu alanda da çalışmalara şahit olacaksınız. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Hazine ve Maliye Bakanlığımız, Ofisimiz ve Varlık Fonumuz, diğer tüm kamu ve özel sektördeki paydaşlar ile birlikte bu projeyi Türkiye'nin en değerli yatırımlarından biri yapmaya çalışıyoruz ve bunu başaracağımıza olan inancımız tam.

BU YILIN SON ÇEYREĞİNDE SERMAYE HAREKETLERİNDE ARTIŞ BEKLİYORUM

Şu anda net bir şey söylememiz pek mümkün değil. Zira dünya ekonomisi hâlâ büyük bir toz bulutunun içerisinde. Az da olsa doğrudan yatırımlara dair işaretleri görmeye başladık. Önümüzdeki dönem bu, hiç olmadığı kadar hızlanma potansiyeline sahip. Sermaye hareketleri için ise finans kesimi bir süre daha önünü görmeyi bekleyecek. Malum salgının başlaması ile birlikte gelişen ülkelerden ciddi bir sermaye çıkışı oldu. Özellikle FED vb. bazı kurumların aldıkları panik kararlar bu süreci gereğinden fazla hızlandırdı ve derinleştirdi. Ben yılın son çeyreğinde "ikinci dalga" korkusunun atlatılması ile birlikte sermaye hareketlerinde de ciddi bir artış bekliyorum. Özellikle yaşanan büyük parasal genişlemenin bir süre daha devam etmesi ve gelişmiş ülkelerde finansal getirinin neredeyse negatif olması bu hareketliliği arttıracak.