Çarpıcı Kanal İstanbul açıklaması: En iyi Türkiye kötürüm Türkiye'dir
Kanal İstanbul ile ilgili konuşan Şehir Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan, Boğazlar Rusyaların soluk borusudur. Kanal İstanbul Ruslar için yeri bir alternatif oluşturacak" dedi. Diğer Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye bakışlarına dikkat çeken Bozdoğan, "İngiltere için en iyi Türkiye kötürüm Türkiye’dir. Almanya için bölünmüş ve parçalanmış, ABD için mankurtlaşmış Türkiye iyidir" ifadelerini kullandı.
ABONE OLŞehir Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan Haber7 Ekonomi Masası’nın konuğu oldu. Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli ve Ekonomi Editörü Fuat Öner'in sorularını yanıtlayan Bozdoğan, Kanal İstanbul ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu. Projeye bazı Avrupa ülkelerinin aksine Rusya’nın sıcak baktığına dikkat çeken Bozdoğan, “Boğazlar Rusya’nın soluk borusudur, siz onları tek bir soluk borusuna mahkûm bırakırsanız o ülkenin nefesini kolay kesersiniz. Buradan baktığımızda Boğaz dışında Kanal İstanbul ile birlikte Rusya’nın alternatifleri ikiye çıkmış olur. Kendi menfaati itibariyle böyle bakıyor. Rusya'nın menfaati Türkiye’nin menfaatinin çok çok önüne çıkıyor” dedi. Bozdoğan, “Tabii ki Rusya için en iyi Türkiye ölü Türkiye’dir, onu söyleyeyim. Rusya bir kere bizim dostumuz değil, Batılılar da değil. Rusya için en iyi Türkiye ölü, İngiltere içinse kötürüm Türkiye’dir. Almanya için bölünmüş ve parçalanmış, ABD için mankurtlaşmış, sözünden çıkmayan Türkiye’dir” ifadelerini sözlerine ekledi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanal İstanbul ile ilgili açıklamalarına da değerlendiren Bozdoğan, “Ekrem Bey’in iddialarının bir çoğunun altı dolu değil. İddiaları bilimsellikten uzak, sadece karşı çıkmak için söylüyor. Kamu yönetimi açısından baktığımızda maalesef kamu ciddiyeti de yok. Dolayısıyla nasıl ciddiye alıp da cevap vereceksin? Sapır sapır dökülüyor. Maalesef böyle” dedi.
İNSAN AKLIYLA DALGA GEÇİYORLAR
Kanal İstanbul’un depremi tetikleyeceği iddiası var. Bize birçok ülkedeki kanallardan bahsettiniz? Bu kanalların boyutu ülkemizde uygulanması planlanan projeden daha büyük. Bu ülkelerde deprem ile ilgili bir sıkıntı çıktı mı?
Depremi tetikleyeceğine dair iddialar gerçekçi değil. Bunu zaten önemli jeofizik uzmanları da söyledi. Bir yerde depremi tetiklemek için sizin oradaki zeminin üzerine yük bindirmeniz gerekiyor. Buna örnek olarak da Keban ve Atatürk barajını örnek veriyorlar. İkisi birbirinden çok farklı. Atatürk barajı, Fırat nehrinin önüne koca bir set inşa ediyorsunuz arkasında milyarlarca metreküp su birikiyor. Olmayan iki şeyi oraya getiriyorsunuz; milyonlarca ton ağırlıkta set ve arkasındaki milyarlarca ton su kütlesi. Bu ikisi mevcut yüzeye ağırlık yapıyor ve yüzeyde de doğal olarak çatlaklar ve çöküntüler oluşuyor. Bunlar da oradaki aktif fayları harekete geçiriyor. Bu minimal bir etki, 3-3,5 şiddetinde depremler oluyor. Hiçbir zaman böyle bir ortamda 5’in üzerinde bir deprem göremezsiniz. Görebilmeniz için oranın bizim Güneydoğu fay hattı gibi çok tehlikeli ve aktif bir hat üzerinde olması gerekir ki oraya oturttuğunuz o devasa baraj etkili olsun. Kanal İstanbul ile Atatürk barajını mukayese etmek insan aklıyla dalga geçmek gibi. Kanal İstanbul’dan geçecek su miktarı Atatürk barajındaki hali hazırdaki su miktarının %1’i bile değil. İkicisi siz Kanal İstanbul’da önce yüzeyi kazıyorsunuz ve oradaki 1-1,5 milyar metreküp toprağı alıyorsunuz. Oraya su veriyorsunuz ama yatağı komple doldurmuyor, ancak 500 milyon metreküp filandır. ÇET raporunda yazıyor, afaki konuşmayalım. Kaldırdığınız toprağın ağırlığının dörtte biri kadar su veriyorsunuz. Oradaki yükü alıp daha hafif bir şey koyarak yükü kaldırıyorsunuz. Ayrıca orada aktif bir fay hattı yok. En yakını 11 km uzaklıktan geçen Kuzey Anadolu fayı, o da denizden geçiyor. İtiraz edenler ne diyeceğini şaşırmış vaziyette. İndependent’ta biri yazmış, Kanal İstanbul’da Çin kredisi tehlikesi diye. Ne diyeceklerini şaşırmışlar. Çin, ABD kredisi fark etmez. Kredi ekonomik mi değil mi ona bakarız. Çin daha ekonomikse ben Çin kredisi alırım. ABD benim babamın oğlu değil ki. Hatta bakarsan ABD, Almanya Türkiye Cumhuriyet’ine en çok zarar veren iki ülke. Dolayısıyla buradan böyle bir tehlike olacak kanal yapılmasın noktasında getiriyorlar.
BU KANAL BİN YILA KADAR KULLANILIR
Ekonomiye zarar verecek, yük bindirecek eleştirileri var. Bu konuda neler söylersiniz?
Benim söylediklerim bunların tam tersi. Bu ciddi bir açılım. Bunu söyleyen insanlar dünyadaki gelişimleri takip etmiyorlar. Tokyo Olimpiyatları’na Japonya’nın harcadığı parayı bilen var mı? 25 milyar dolar. Bizim Kanal İstanbul için öngördüğümüz harcama 15 milyar dolar. Bir olimpiyat, bir kere yapıyorsun 35-40 sene orada yapamıyorsun. Olimpiyat tesisleri birçok ülkede çürümeye terk edilir. Neden? O büyüklükte tesisleri bir daha dolduramazsınız. O yüzden portatif inşa etmeye çalışırlar. Sydney Olimpiyatları 2000 yılında yapıldı sonrasında stadın büyük kısmını söktüler. Dediler ki bu kadar büyük stadın bakımı yapılmaz, bu kadar büyük organizasyon da olmaz bu ülkede deyip söktüler. Seul Olimpiyatları’nın yapıldığı stat yıkıldı. Güney Kore hükümeti 1988’de o stadı yıktı. Ülkeler ekonomik gelişmeler adına bu tür harcamaları yaparlar. Olimpiyat gibi büyük ölçüde ölü bir yatırım için bile yapılıyor ama Kanal İstanbul gibi entegre ekonomik gelişim projesi. Minimum 100 yıl, iyi bakım yapılırsa 300 yılı da bulur. Bu kanal 1000 yıl kullanılır.
Kanal İstanbul’dan büyük gemiler geçemeyecek. Geçtiğimiz günlerde de bir yük gemisi kaza yaptı. Kanal İstanbul bu kazaları nasıl önleyecek?
Kanal İstanbul’da hata yapmak için bir kaptanın ekstra çaba sarf etmesi lazım. Çünkü Kanal İstanbul, boğaz gibi kıvrımları olan, 80 dereceyi bulan açılarla manevra yapmak zorunda kaldığınız bir yer değil ki. Kanal İstanbul’a siz 5 derecelik- 10 derecelik açılarla seyredecekseniz. Kanal İstanbul’da ben kaza riskinin çok düşük olduğunu görüyorum. ÇET raporunda da yazıyor.
Büyük gemiler Boğaz’dan geçmeye devam edecek. Boğaz’daki tehlike sürecek mi? Yoksa kalabalığın azalması bu gemilerin daha rahat ve güvenli geçmelerini mi sağlayacak?
Kanal İstanbul’dan 200 metreye yakın gemiler geçecek, büyük gemiler Boğaz’a yönlendirilecek. Boğaz trafiği daha da rahatladığı için gemiler boğazdan çok daha rahat geçecektir. Bir de Türkiye ekstra boğazların güvenliği hususunda yatırımlar devam ederse o gemiler daha güvenli geçerler. Bu gemiler genelde kılavuz kaptan alıyor ve römorkörler ile geçiyorlar. Kanaldan sonra gemiler, iki yanda ve önde olmak üzere 3 römorkörün kılavuzunda daha da rahat geçeceklerdir.
HER ŞEY EKONOMİK, KİMSE 3 GÜN BEKLEMEZ
İstanbul Boğazı varken niye bu gemiler Kanal İstanbul’u tercih etsinler?
Transit geçişler için zorunlu yapamazsınız ama uğraklı gemiler için zorunlu yapabilirsiniz. Onun oranı %38,8. Transit geçen gemilerin Kanal İstanbul’u tercih etmelerinin sebebi ise İstanbul Boğazı’nın önünde bekleme süresi öyle anlatıldığı gibi çok değil. Zaman zaman bazı gemiler 13 saat civarı bekliyor. Bunun dışında sis nedeniyle Boğaz kapatılırsa gemiler üç gün civarı da bekletilebiliyor. Hiçbir gemi bu riske girmez, sizde sokamazsınız. Kuvvetli lodosta ve poyrazda girişleri yasaktır. Bu tür durumlarda gemiler doğal olarak Kanal İstanbul’a yönelecektir. Siz diyelim ki 3000 konteyner taşıyan gemisiniz. Konteynerde otomobil taşıyorsunuz ve ortalama piyasa değeri 150 bin lira. 450 milyon liralık yük taşıyor o gemi. Bunun için hedef limana planlanan günde varması ekonomik anlamda çok büyük bir önem taşıyor. Tutup Kanal İstanbul’a 100.000 dolar para ödemeyip beklersen bunun sana ekonomik olarak zararı milyonlarca dolardır. Dolayısıyla gemi İstanbul Boğazı’nda 3 gün beklemektense, bunların yıllık oranı 15-20 gündür, buraya yönlenirlerse buradan elde edeceğiniz gelir bile olağanüstü yüksekliktedir. Normalde bir gemi boğazdan geçerken 10.000 dolar civarında para ödüyor ama kanaldan geçerse 150-200 bin dolar para ödeyecek. Siz boğazın girişinde 3 gün beklemeyi mi tercih edersiniz, kanaldan 2-3 saatte geçmeyi mi? Devasa yükler taşıyorsunuz, petrol taşıyorsunuz. Her şey ekonomiktir. Acelemiz olduğu zaman İstanbul’da Avrasya’dan geçmiyor muyuz? Ödediğimiz para? Acelemiz olduğunda trafiğe kalmamak için kullanıyoruz ama. Ben Başakşehir’de oturuyordum. Çoğu zaman Yavuz Sultan Selim Köprüsü çevreyolunu kullanıyordum. Daha uzun ama bana 45 dakika zaman kazandırıyordu. Aynı mantık. Merak etmeyin, tehlikeli yük taşıyan gemiler özellikle de Kanal İstanbul’u tercih edecektir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BÜYÜK TEHLİKE
İklim değişiyor. İstanbul’da daha önce görmediğimiz hava olayları görmeye başlıyoruz. Belki de bu 3 gün bekleme süreci ileriki dönemde çok daha artacak. İlerleyen süreçte çok daha avantajlı duruma geçmez mi?
İklimin ısınmasıyla buharlaşma artıyor. Buharlaşma özellikle bu yıkıcı rüzgârları, kasırgaları bizim sahillerimizde de görmeye başladık. Hayatım boyunca hortum duymamıştım. Şimdi binaların çatılarını yıkıyor, ağaçları savuruyor, seller yapıyor. İklim değişikliği İstanbul Boğazı’ndaki riski artıracak. Karadeniz’de yükselen su seviyesi Marmara’yı tehdit ediyor. Bu da Boğaz üzerinden oluyor. Karadeniz’deki su seviyesi her zaman değil dengesiz artıyor. Bir bakıyorsunuz Karpat Dağları’na 300 yılda yağmayan kar yağıyor. Bir bakıyorsunuz Ukrayna’ya 200 yılda yağmayan yağmur yağıyor. Bir bakıyorsunuz Dinyester, Prut bizim boğaz büyüklüğündeki devasa su kütlesini Karadeniz’e taşıyor. Bu şekilde bakınca Karadeniz’deki su seviyesi yükseliyor, Boğaz’daki akıntının şiddeti artıyor. Bunu klimatologlar, coğrafya uzmanları çok daha iyi bilirler. Söylediğiniz noktada çok haklısınız.
ÇIKINIMIZI ALIP TOROS DAĞLARI'NA ÇIKALIM
Şehirleşmeyi ve nüfusu farklı noktalara çekeceği yönünde iddialar var. Orada yeni bir şehir yapılanması oluşacağı ve rant konusu çok gündemde. Bu konuda ne söylersiniz?
Rant kavramını tanımlamak lazım. Rant deyince hepimiz bir duruyoruz ama bazıları arkadan malı götürüyor. En çok ranta karşıyım diyenler de onlar. Rant bir yerden insana sağlanan haksız kazanç demektir. Bir yerden otoyol geçirdiniz. Onun etrafında rant oluşuyor. O zaman otoyol yapmayalım. Köprü yapmayalım, havaalanı yapmayalım, organize sanayi bölgesi kurmayalım. Bende bütün bu anlattıklarımı boşuna anlatmış olayım. Gidelim çıkınımızı alalım, Toros Dağları’nın tepesine çıkalım. Rant kavramını yerli yerinde kullanmak gerekiyor. Kanal İstanbul’u ortaya çıkardığı rant değil, milli ekonomiye gelir kaynağıdır. Yoksa her yaptığınız ekonomik yatırım bir rant ortaya çıkaracak. Bunun önüne geçemezsiniz zaten. Ben bu bir rant projesidir demiyorum. Bu bir ekonomik gelişim projesidir. Buradan rant elde etmek isteyen iyi veya kötü niyetli insanlar olabilir. O ayrı bir şeydir. Böylesine büyük bir proje rant söylemlerine kurban edilmemeli. Ben size Fransız Rivieara'sını göstereyim bir görün. Bir metrekare boş yer yok. Dünyanın tüm zenginleri oralardan malikane, rezidans almış. Gücü yettiği kadar tüm dünya oraya akmış. Aynı şey İsviçre için de ABD için de geçerli. Dubai öyle, Singapur öyle, hepsi öyle. Rantı siz engelleyebilirsiniz ama ekonomik kaynağın önüne geçmek ülkeye yapılmış bir ihanettir. Asıl ihanet ve cinayet budur.
İSTANBUL’UN NÜFUSU ARTMAYACAK
Yeni şehir alanının açılması İstanbul için bir risk mi?
Tokyo’nun nüfusu 38 milyon. New York’un nüfusu 20 milyondan fazla. Osaka 18 milyon, Los Angeles 16 milyon. Gelişmiş ülkelerden örnekler veriyorum. Peki, 17 milyon Hollandalı ne kadarcık yerde yaşıyor? Bizim Konya kadar. 82 milyon Alman bizim Türkiye’nin yarısından küçük olan ve %60’ı ormanlarla kaplı bir ülkede yaşıyor. Peki 125 milyon Japon nerede yaşıyor? Türkiye’nin yarısından daha küçük olan %60’ı dağlık bir ülkede yaşıyor. Nüfusu siz yönetebilirsiniz. Kaldı ki İstanbul’a inşa edilecek şehir 500’er bin nüfuslu iki şehir. Dışarıdan İstanbul’a gelen göç ne kadar? 34 bin. İstanbul göç almıyor. Bu edebiyatı artık bıraksınlar. İstanbul’da yıllık nüfus artışı 220-230 bin civarında. 180 bini doğal nüfus artışı gerisi de dışarıdan gelen. Siz 1 milyon nüfusluk bir şehri dışarıdan gelen nüfus ile doldurmaya kalksanız 30 yıl beklemeniz gerekecek. İstanbul içinden insanlar oralara gidecekler, oraları tercih edecek ve daha yaşanabilir bulacaklar. Dolayısıyla şehrin nüfusu artmayacak. Bunları söyleyenler ya cehaletten ya kötü niyetten söylüyorlar.
ÇED RAPORUNDA YAZILI, ALTERNATİF GÜZERGAH KULLANACAKLAR
Kanal İstanbul’un inşaatının başlamasıyla beraber E-5 ve TEM’in kapatılacağı, bunun trafik yoğunluğu oluşturacağı, hafriyat kamyonlarının İstanbul’da bir kaosa neden olacağı iddiaları var. Kanal yapıldıktan sonra geçiş köprülerinin yeterli olmayacağı ve bunun İstanbul trafiğini bir çıkmaza sokacağı öne sürülüyor. Ne düşünüyorsunuz?
Kanal İstanbul’un dışından geçiyor. Dışından geçen, kanalın üzerinden inşa edilen köprü İstanbul şehir içinin trafiğini nasıl olumsuz etkileyecek? Bunu sormak lazım. Bunu söyleyen insanlar ÇED raporunu okumamışlar. Raporda açıkça, “Kanal İstanbul’da hafriyat kamyonları, Kanal İstanbul güzergahında inşa edilecek şantiye yollarını kullanacaklar, hiçbiri ne E-5'i ne TEM’i ne de Yavuz Sultan Selim Köprüsü ne de çevreyolunu yani Kuzey Marmara Otoyolu’nu kullanacak. Şantiye içi yolları kullanacaklar ve şehir trafiğiyle asla kesişmeyecekler. Diyelim ki kamyon şantiye içi yolu kullanıyor. TEM otoyoluna geldi, otoyolun altından veya üstünden şantiye yolu yapılacak, duruma göre, nereden yapılması gerekiyorsa. Bana göre tamamı alttan gider. Hafriyat kamyonları şehrin içine dağılmayacaklar ve tek bir hafriyat döküm sahası olacak. Karadeniz’de. Orada hafriyat kamyonları yüklerini boşaltacak. Şehir için trafikle hiçbir şekilde temas etmeyecekler ve bu ÇED raporunda çok açık şekilde yazılı. Buna rağmen ya ÇED raporunu okumamışlar ya da kötü niyetli bunu gündeme getiriyorlar.
Muhalefet çılgın proje yaklaşımıyla bakıyor duruma. Böyle bir proje böyle bir yaklaşımla yapılabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın öyle bir düşüncede olduğunu hiç zannetmiyorum. Cumhurbaşkanı’na bu konuda çok ciddi haksızlık yapıyorlar. Çünkü çılgın proje ismi Cumhurbaşkanı’nın koyduğu bir isim değil ki. Onu o zaman yazan bazı köşe yazarlarının ortaya attığı bir şey. Bu da kamuoyunca da tutulmuş bir şey. Kaldı ki bu da çılgın bir proje değil, tam tersi aklı başında. Eleştirenlerin bu konuda ortaya koyduğu şeylerin bir geçerliliği yok. Sayın Cumhurbaşkanı veya projenin destekçileri adımız tarihe geçsin gibi düşünmüyorlar.
İNGİLİZLER İÇİN EN İYİ TÜRKİYE KÖTÜRÜM TÜRKİYE’DİR
Kanal İstanbul’dan en çok etkilenecek ülke Rusya ve onlardan da olumlu sinyaller geliyor. İtiraz etmiyorlar en azından. Ama Batı’da Avrupa ülkelerinde olumsuz bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun temelinde ne yatıyor?
Rusya’nın dış politikasını tarihi olarak iyi okumak gerekiyor. Bize ta ilkokulda sıcak denizlere inmek diye öğretilen bir şey var. Rusya’nın böyle bir politikası var doğru, sıcak denizlerden ziyade açık denizlere inmek. Karadeniz’de uluslararası hukuk açısından açık deniz olsa da aslında kapalı bir havzadır. Dışarıya çıkışı 3 farklı noktadan mümkün. Bir tanesi İstanbul Boğaz’ı, ikincisi Tuna nehri üzerinden Ren-Tuna Kanalı. Üçüncüsü de Don-Volga kanalı üzerinden Baltık Denizi’ne bağlı. Bunlar içerisinden en avantajlısı İstanbul Boğazı çünkü diğerleri dolambaçlı su yolları. O nedenle Rusya sıcak değil ama açık denizlere inmeyi amaçlıyor. Bunu değerlendirirken Rusya gibi düşünmek gerekiyor. Kendinizi Putin’in yerine koyun. Putin açık denizlere, Karadeniz gibi kapalı bir denizden inmek için bir alternatifim vardı şimdi alternatif ikiye çıktı diyor. Bu gözle bakar o. Diyelim ki bir kaza oldu ve boğaz bir hafta kapatıldı. Diyelim ki deprem oldu, boğazda tamiri mümkün olmayan bir sorun ortaya çıktı. Kanal İstanbul alternatiftir. Tam tersi de olabilir. Kanal İstanbul’da benzer bir sorun olabilir, Boğaz bu sefer alternatiftir. Rusya bu gözle bakar. Çünkü boğazlar Rusya’nın soluk borusudur, siz onları tek bir soluk borusuna mahkûm bırakırsanız o ülkenin nefesini kolay kesersiniz. Kendi menfaati itibariyle böyle bakıyor Rusya. Rusya'nın menfaati Türkiye’nin menfaatinin çok çok önüne çıkıyor.
Batı’ya geldiğimizde, boğazlar Almanya, ABD, İngiltere için Rusya’yla aynı anlamı ifade etmiyor. Onlar bu yüzden boğazların stratejik konumundan ziyade Türkiye’nin boğazlar bölgesinde daha güçlü bir devlet olarak varlığını devam ettirebilir mi, bu Amerikan çıkarlarına uyar mı, İngiliz çıkarlarına uyar mı bunun hesabı içerisindeler. O yüzden bizim savunma projelerimizi engellemeye kalkıyorlar, Türkiye’nin yapmaya çalıştığı birçok atılımı engellemeye çalışıyorlar. Bu yüzden bazen ülkenin hidroelektrik santrallerini, altın arama faaliyetlerini ve bazen başka şeyleri gerekçe göstererek belli toplumsal kesimleri provoke etmenin derdine düşünüyorlar. Bunu da ülkemizdeki maşalar vasıtasıyla yapıyorlar. Rusya’nın bakışı onlardan farklı, o Rusya gözüyle bakıyor. Tabii ki Rusya için en iyi Türkiye ölü Türkiye’dir, onu söyleyeyim. Rusya bir kere bizim dostumuz değil, Batılılar da değil. Rusya için en iyi Türkiye ölü, İngiltere içinse kötürüm Türkiye’dir. Almanya için bölünmüş ve parçalanmış, ABD için mankurtlaşmış, sözünden çıkmayan Türkiye’dir. Biz kendimi düşünmek mecburiyetindeyiz. Ekonomiye 100 milyon dolardan fazla kaynak sağlama potansiyeline sahip bu proje hayata geçirilmelidir. Ama hayata geçirilirken Marmara’daki o hassas denge de gözetilmelidir.
İSTANBUL’UN SAVUNULMASI İÇİN AKSİNE MUAZZAM BİR PROJE
Savunma zafiyeti oluşturur mu?
Bunu iddia edenler aklı başında askeri tarihçi ve komutan ile konuşmamış. Trakya bölgesinin ve İstanbul’un en büyük sıkıntısı nedir biliyor musunuz? İstanbul’un en büyük sıkıntısı tarih boyunca herhangi bir ordu Balkan dağlarını aştığı anda soluğu İstanbul’un önünde alıyor. Balkan dağları Bulgaristan’da. Sizin sınırlarınızın içerisinde değil, Trakya dümdüz ova. İstanbul’a kadar herhangi bir coğrafi engel yok. Siz böylece İstanbul’un önünde kocaman coğrafi bir engel inşa ediyorsunuz. İstanbul’u ve boğazları korumak için. Nerdeyse Haliç derinliğinde 45 km’lik bir coğrafi engel oluşturuyorsunuz. Bu tarih boyunca ihtiyaç olarak ortaya çıkmış. Roma İmparatoru Anastasyus Karadeniz’den Marmara Denizi’ne Terkos gölünün batısında sur inşa etmiş çünkü bıkmış adam. Doğu Avrupa’daki ülkelerin ve Barbarların İstanbul’u kuşatmalarından bıkmış.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı. Ruslar Plevne’de Osmanlı ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra soluğu Yeşilköy’de (Bakırköy’de) aldılar. O zamanki adı Ayestafanos. Çünkü bir barikatımız yoktu, bizi koruyacak bir engelimiz kalmamıştı.
O yüzden Kanal İstanbul, İstanbul’un korunması için muazzam bir proje. İkincisi, Yunan isyanı döneminde Rus orduları Osmanlı için yine tehlike.
Üçüncüsü, Balkan Savaşı döneminde Bulgar orduları Çatalca’ya geldiler. Eğer onların yerinde Ruslar olsaydı İstanbul işgal altındaydı. Uyduruk bir ordu çünkü Bulgar ordusu. Biz orada hemen bir savunma hattı oluşturuyoruz. Bulgar ordusu basit ve küçük olduğu için onları orada durdurabiliyoruz ama Rus ordusu veya Almanlarınki gibi kerli ferli kurumsallaşmış bir ordu olsa İstanbul işgal edilmişti.
İstanbul’un savunulması için muazzam bir yatırım.
İkinci olarak da Trakya’nın savunulması nasıl diyorlar. Bunu söyleyenler de 1. Ordu’nun teşkilat şemasına hiç bakmamışlar. 1. Ordu’nun birlikleri nerede, hiç bakmamışlar. 1. Ordu’nun iki tane kolordusu Trakya’dadır. Bir tanesi Çorlu diğeri Gelibolu’da. Burada 1 tane tümen, 10’dan fazla Tugay var. 4 tane de alay var. Toplam asker sayısı 85 bin. Bütün zırhlı birlikler Trakya’dadır. Türkiye Trakya’nın savunulması açısından muazzam derecede tedbirler almış bir ülkedir. Türkiye’nin en büyük önceliklerinden biridir Trakya’nın savunulması, bu ta Atatürk’ten beri böyledir. Trakya savunmasız kalacak diyenler polemik yapıyorlar. Ne dediklerinin farkında değiller. 1. Ordu’nun mevcudu 120 bin askerdir, 85 bini Trakya’dadır.
Kanal İstanbul’un bağımsızlık projesi olarak anılmasına ne diyorsunuz?
O biraz abartı. Fantezi.
ABD’NİN BÖYLE BİR SIKINTISI YOK
-Avrupa rahatsız ama Fransa ve Almanya çok fazla kanal sahibi. Oradan buraya bir ekonomik göç söz konusu olur mu? Bunun rahatsızlığı var mıdır? İkinci olarak, ABD Karadeniz’de 21 günden fazla kalamadığı için bu Amerikan projesi deniyor. Rusya da rahatsız değil. “Amerikan projesi” yönüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önce ikincisinden başlayalım. ABD’nin Karadeniz’de bulunamamak gibi bir sorunu yok. Siz öyle usuller geliştirirsiniz ki Karadeniz’de uçak gemisi bile bulundurursunuz. Bulgaristan, Romanya NATO üyesi değil mi? Büyük Amerikan gemilerinden birkaç tanesini bu 2 ülkeye şartlı hibe edersiniz, Bulgar, Romen bayrağı çekilir ama ABD askerleri bulunur. Uçak gemisini boğazlardan mı geçiremiyorsunuz? Romanya’nın Köstence Limanı’nda uçak gemisi inşa edersiniz, alın size Karadeniz’de uçak gemisi. Ukrayna’nın bugün yüzde 15’i Rus işgali altında. Ukrayna’nın NATO’ya girmek için ağzının suyu akıyor. ABD’nin böyle bir şeyi teklifte bulunmasına Ukrayna koşa koşa kabul eder. ABD’nin yani kısaca Karadeniz’de bulunmama sıkıntısı yok. Hiçbir şey yapamadı, gemilerin direklerini ve radar aksamlarını onları geçici olarak güverteye indirir, Tuna-Ren Kanalı’nı kullanır yine geçer Karadeniz’e. Böyle bir sıkıntısı yok yani ABD’nin.
Öbürüne dönelim: Avrupa’dan Türkiye’ye ekonomik göç olur mu bilmiyorum ama ciddi sermaye göçü olur, onu iddia edebilirim. Çünkü ekonomik göçü çekebilmeniz için başka faktörler de lazım. Kitlesel iş gücünden bahsediyorum.
İMAMOĞLU SAPIR SAPIR DÖKÜLÜYOR
CHP ve İmamoğlu’nun Kanal İstanbul konusunda kışkırtıcı söylemleri var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sayın İmamoğlu’nun iddialarının birçoğunun altının dolu olmadığını düşünüyorum. Yani iddia edilmiş olmak için iddia edilmiş şeyler gibi geliyor bana. Mesela Kanal İstanbul’un geçtiği yerlerde mezarlıklar var onlar sular altında kalacak diyor. Bir defa orada hafriyat yapılacak, yani mezarlıklar komple taşınacak. Yani siz bir yere set inşa edip arkada su biriktirmiyorsunuz. Atatürk Barajı’nın altında kaç yüz tane köyün mezarlığı kaldı? Ömerli Barajı İstanbul’da, mezarlıklar var suyun altında. Bazen barajın suyu çekilince altındaki mezarlıklar ortaya çıkıyor. Bunu bile iddia edecek kadar bilimsel gerçekliklerden uzaklar. Yani ben karşı çıkayım, muhalif duruş sergileyeyim de ortaya ne atarsam atayım diyorlar. Bu insanlar aynı zamanda Trakya’nın savunması sona erecek, Trakya teslim edilecek, ihanettir, cinayettir tarzında sözler söylüyorlar. Az önce rakamlarda verdik. Onların ağzından bir tane bilimsel rakam çıkıyor mu? İnsan merak eder, hiçbir şeye gücün yetmiyorsa 1. Ordu’nun internet sitesi orada, bir gir, orada, hangi birlik nerede konuşlu. Sen Büyükşehir Belediye Başkanı’sın. Bir kamuoyu kurumunun başındasın, 1. Ordu Komutanı’nı ara, senin telefonuna bakmayacak mı? Sor, Trakya’nın savunması nesi olacak? Trakya Anadolu’yla birlemiş bir parça değil ki. Arada zaten 2 tane devasa boğaz var. Trakya o yüzden izole. Trakya bölgesinde 85 bin asker ve zırhlı birlikleri bulunduruyorsun, o yüzden önemli savunma sistemleri geliştirmişsin. İddia ettiklerin şeyin maalesef bilimsel bir altyapısı yok. Kamu yönetimi açısından baktığımızda maalesef kamu ciddiyeti de yok. Dolayısıyla nasıl ciddiye alıp da cevap vereceksin? Sapır sapır dökülüyor. Maalesef böyle.
İtiraz eden bilim insanlarını ciddiyetle dinlemek lazım. Çünkü onlar bilimsel verileri ortaya koyuyorlar. İmamoğlu’nun hangi konuşmasında bilimsel bir veri gördünüz? İhanettir, cinayettir, başka bir şey yok. Kamuoyuna rakamlarda konuşması lazım. İnsanlar da bu sefer başka şeyler konuşmaya başlıyor. İnsanlar çıktı dedi ki onun aklı 2023’te. Yani cumhurbaşkanlığı seçiminde. İnsanlar da aklında başka şeyler var, diyor, hani derler ya eli işte gözü oynaşta. Yahu, elin de aklın da gözün de İstanbul’da olsun. İstanbul’u önemse. Belediye başkanı seçilmişsin, 6 aydır bir tane somut projen yok. Ben İstanbul için hakikaten korkuyorum ve endişelenmeye başladım. Getirdiği kadrolar belediyeciliği bilmeyen insanlar. Belediyecilik hem bilimsel hem pratik anlamda bir uzmanlık dalıdır ve belirli bir tecrübe gerektirir. Siz falanca kurumun CEO’sunu getirdiğinizde onun 2-3 sene belediyeciliği öğrenmesi tutacak. Dinamikler çok farklıdır. Yok muydu diğer belediyelerden nitelikli yönetici? Transfer etsene. Burası İstanbul, koştur koştur gelirler çünkü İBB’nin imkânları hepsinden fazla. İzmir, Ankara, Bursa, Kayseri, Antalya, Konya’dan getir yani.
Kafalarında ne var tam anlamış değilim. Ama kafalarında İstanbul olmadığına dair bende ciddi bir kanaat oluşmaya başladı.