Akif Emre'nin ardından arkadaşları onu yazdılar
Gazeteci - yazar Akif Emre'nin son yolculuğunun öncesinde gazeteci arkadaşları bu derviş gönüllü adamı yazdılar.
ABONE OLGazeteci - yazar Akif Emre dün geçirdiği kalp krizi sonucu hakkın rahmetine kavuştu. Gerçek bir münevver ve fikir işçisi olan Emre'yi gazeteci arkadaşları bıraktığı güzelliklerle andı.
Haber7.com yazarı Arif Altunbaş onu şu sözlerle anlattı:
Akif düşünen, yazan, ekmek parasını kalemiyle kazanan yazar ve düşünür olarak hep dik durarak yaşadı. Üç kuruşluk dünya ve dünyalıklar karşısında eğilip bükülmedi. Bizim kuşaktan böyle okuyan, kültürlü, donanımlı, düşünen insan maalesef azdır. Akif’te o azlardan biridir. Yeni Şafak Gazetesi'nin çıkarılmasında büyük emeği olan, binlerce makalesi ve yazılarıyla hep bir klas duruş sergileyen ve o duruşun adamı olan adam gibi bir adamdır.
Ve yıllar yılları kovaladı. 60 yaşında iken her zamanki haliyle sessiz sedasız aramızdan ayrıldı ve Rabbine yürüdü. Ölümü de hayatı gibi sessizce, umulmadık bir anda aniden çıka geldi .Her ölüm erken gelen bir acıdır. Onun ki de öyle oldu.
"AKİF EMRE'Yİ İYİ BİLİRDİK"
Yeni Şafak'tan Yaşar Süngü Emre'yi şu sözlerle ifade etti:
Bugün Akif Emre'yi imtihan dünyasından asıl mekanına uğurlarken hocanın nasıl bilirdiniz sorusuna;
'İyi bilirdik' diyeceğiz.
'Hakkınızı helal ediyor musunuz' sorusuna da 'Helal olsun' diyeceğiz.
KARAGÜL: ÜZERİMDE ÇOK EMEĞİ VAR
Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Akif Emre için üzerindeki emeğinden bahsetti.
Üzerimde çok emeği var Akif Emre'nin. Hem mesleki olarak hem de düşünce dünyamın şekillenmesi açısından. Coğrafyanın neresinde bir olay olsa, o tarafa yönelsek Akif Emre'nin izlerini görüyorduk. Moro'da barış görüşmeleri olur, Akif Emre'nin daha önce Selamet Haşimi ile yaptığı söyleşi çıkardı karşımıza. Ne zaman İslam şehirlerine yönelsek Akif Emre'nin yazıları, seyahat notları, belgeselleri, izleri çıkardı karşımıza. Endülüs, Bosna, Kudüs onunla gelirdi aklımıza. Entelektüel dünyamızda, düşünce dünyamızda bir duruş ekseniydi o.
Onu hep Bahattin Abi (Yıldız) ile birlikte düşünürdüm. Birbirlerine çok benzerler, çok değer verirlerdi. Bahattin Abi, bir ömrü mücadele ile geçmiş o dava adamı, hayatını coğrafyanın her yerine dağıttıktan sonra Afganistan'da şüpheli bir uçak kazasında tamamlamıştı.
Akif Emre de onun gibi, bütün ters rüzgarlara, popüler eğilimlere, çıkar hesaplarına aldırmadan onuruyla, kişiliğiyle, mertliğiyle gitti bu dünyadan. İkisi de kimseye el açmadı. Biri inşaatlarda ziftçilik yaparak ayakta durdu, diğeri mütevazı hayata tutundu, birçok şeye tenezzül etmedi.
Onu da Bahattin Abi'nin yanına uğurladık.
Biz insanlar, yaptığımız her şeyde bir eksiklik bırakırız. Sevgimizde de, dostluğumuzda da, vefamızda da.. Belki onun da etmediği, söylemediği, gizli tuttuğu sitemleri vardı. Hepsini toplayıp gitti işte.
Allah rahmet eylesin. Eşine, çocuklarına, dostlarına sabır versin.
"MAKUL VE MAKBUL OLANDI AKİF EMRE"
Şair İbrahim Tenekeci, Yeni Şafak'taki köşesinde Akif Emre'yi 'Makul ve makbul' olarak tanımladı.
Daima dünyanın uzağında durdu. İmkânların ve fırsatların dışında yaşadı. “Kanaat, izzetin cevheridir.”
Tanışalı yirmi yıl olmuş. Dönüp bakıyorum: Yirmi yıl boyunca bizi üzmeyen, öldürmeyen kaldı mı? Akif ağabeyin derin ve engin yüreği belli ki daha fazla dayanamamış. Son fotoğraflarından biri masamın üstünde. Derdi ve davası olan bir insanın siması. Cihan Aktaş'ın kitabının ismiyle söyleyelim: Acı Çekmiş Yüzünde.
Hep alan, hiç vermeyen insanların arasında yaşıyoruz. Onların çağındayız. Akif Emre, evvela güven veriyordu.
Vefatıyla birlikte bir kez daha anladık. Makul olursan, makbul olursun.
"RÜZGARA GÖRE YÖN DEĞİŞTİRMEYEN ADAM"
Kanal 7 Ankara temsilcisi Mehmet Acet Yeni Şafak'taki köşesinde Akif Emre'yi gösterişsiz hayat biçimi, Müslümanlığındaki ihlasıyla tanımladı.
Arkasından bağışlanmak üzere oluşturduğum bir Fatiha listem var.
Öbür tarafa göç eden sevdiklerimi, yakınlarımı isim isim zikredip fatiha bağışladığım.
Liste son birkaç yılda uzadı.
Şimdi oraya Akif abiyi de ekliyorum.
Kendisini gösterişsiz hayat biçimi, popülist olma kaygısı taşımayan yazarlığı, rüzgara göre yön değiştirmeyen ilkeli tutumu, Müslümanlığındaki ihlası, yaygaraya pirim vermeyen tavizsizliği ile tanıdım.
Ümit ederim, gittiği yerde de bu özellikleriyle karşılanmıştır.
Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın.
"KENARDA BIRAKILMIŞ BİR DAVA ADAMI"
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk Akif Emre için "Onu içindeki dert öldürdü" diyerek andı.
Kuytuda kalmış bilgeydi.
Gölgede bırakılmış bir aydındı.
Önü kesilmiş, kenarda tutulmuş bir dava adamıydı.
Öyle de öldü.
Eski güzel günlerin ölümü gibi, sarstı beni.
Onu, içindeki dert öldürdü.
O derdi şöyle tarif etti geçen haftaki yazısında:
“Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi…
İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için. Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak her birimiz değil toplum da içten içe çürüyor.” (18 Mayıs 2017)
"HER ZAMAN VİCDANLI HER ZAMAN ZARİF"
Star yazarı Ahmet Kekeç, Akif Emre'yi şu sözlerle tanımladı:
Müdavimi olduğumuz mekânlarda değil, daha çok yayınevi ve dergi bürolarında karşılaşırdık. Her zaman zarifti, her zaman hassastı, her zaman ilgiliydi, her zaman entelektüeldi. Ve her zaman vicdanlı...
Bir insan hakkındaki bütün “olumlu nitelemeleri” toplayın, karşısına onun ismini yazın. Akif Emre buydu.
"İLKELİ, AHLAKLI, DERTLİ BİRİYDİ"
Star yazarı Fadime Özkan, Emre için 'İyi bir entelektüel ve iyi bir Müslüman' olarak tanıdığını söyledi.
Akif Emre’yi hepimizin aynı heyecanla heyecanlandığı o günlerde tanıdım. Hep saygı duydum. İlkeli, ahlaklı, dertli biriydi. İyi bir Müslüman, iyi bir entelektüeldi.
Vefatını büyük bir teessürle öğrendim ve elim başka bir şey yazmaya gitmedi. İstedim ki Akif Emre’nin artık sustuğu bu yerde, onun sözünü çoğaltayım…
“Çürüme de umut da hep olacak” başlıklı yazısı tazecik. 18 Mayıs tarihli. Yazıyı “yazının da bir kaderi var” dediği yerden –ürpertiyle- kopartarak alıntılıyorum buraya.
Mekanı cennet olsun. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
"ADININ HAKKINI VEREN BİR ADAMDI"
Akit yazarı Hüseyin Öztürk, Akif Emre için 'Adının hakkını ödeyen bir isimdi' diye tanımladı.
Akif Emre, adının hakkını ödeyen bir isimdi. Mehmet Akif gibiydi. Sözünü eğmeden bükmeden, anlayacaklara söyler, anlaşılmasını da beklemezdi. Kimseden medet ummazdı.
Gönül ve dil sultanı Yunus Emre yürekliydi. Merhamet ve şefkatinin derecesini kendisi de bilmez ve ölçemezdi. Allah rahmetiyle kuşatsın ve ailesine sabırlar ihsan eylesin.
"DAİMA DOĞRU YERDE DURDU"
Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert, Akif Emre için "Daima doğru yerde durdu. Daima doğru bildiğini yaptı." dedi.
Nasıl biriydi Akif?
Düzgün bir adamdı.
İstikamet sahibi. İlkeli.
Mü’min.
Akif’le ilgili hüsnü şahadetim, (farz-ı muhal) kendim için yapabileceğim şahadetten daha kavidir.
Daima doğru yerde durdu.
Daima doğru bildiğini yaptı.
Müstağni bir adamdı Akif.
Sen onun yaptığını beğenmeyecekmişsin. Beğenmezsen beğenme, oralı olmazdı. Yeter ki yaptığı doğru olsun.
Hiçbir mevsimlik rüzgara kapılmadı.
İnternette şurada burada haşa, ne figüranlık yaptı ne artistlik ne ucuz yiğitlik!
Birisine yaranmak, birisinin gözüne girmek, harcıalem bir işin peşine düşmek ona göre değildi.
Şunu da eklemesem olmaz: Ne o devlete yanaştı ne devlet ona.
Sıkıcı bir adam profili mi çizdim? Hayır, sıkıcı değildi.
Onunla birlikteyken bir şeyler öğrenirsiniz.
İyi okurdu. Sorsan, “kim entelektüel” diye belki binlerce kifayetsiz parmak kaldırır.
Akif, zihni dünyaya da açık olan, donanımlı, parmakla gösterilecek bir adamımızdı.
" ÇAĞDAŞ DÜNYANIN ZALİMLİĞİNE KARŞI ÖFKESİ VARDI"
Karar yazarlarından Mehmet Ocaktan, Akif Emre'ya dair yazdığı yazısında onu hiçbir zaman istikametten ayrılmayan biri olarak tanımladı.
Akif Emre gerek fikri mücadelesinde gerekse hayatı yaşama ve yorumlama noktasında hiçbir zaman zikzaklar çizmedi, istikametini hiç bozmadı. Bir davası, çağdaş dünyanın zalimliğine karşı hep bir öfkesi vardı. Bütün fikri ve entelektüel faaliyetlerini Türkiye ve dünya Müslümanlarının sorunları istikametinde yoğunlaştırdı.
İslam düşüncesi çerçevesinde şekillendirdiği çalışmalarını yaparken hiçbir zaman dönemsel siyasi rüzgarlara ve makam heveslerine itibar etmedi. Gazetedeki günlük yazılarını bile her zaman fikri bir temele oturtmaya özen gösterdi. Tanış olduğumuz bütün yıllar boyunca O’nu şenlikli bir dünya hayali kurarken değil, fikri anlamda zihnini hep Müslümanların sorunlarına odaklayan biri olarak hatırlıyorum.