Peygambere hakaret davasında 'komik' durum!

Ekşi Sözlük yazarları hakkında açılan "Allah'a ve Peygamber'e hakaret davası" trajikomik bir duruma yol açtı. Dine ve Hazreti Peygamber'e yönelik hakaretlere cevap veren dindar olan Ekşi Sözlük yazarı hakkında, dine hakaret edenlerle birlikte dava açıldı.

ABONE OL
GİRİŞ 19.09.2013 11:50 GÜNCELLEME 19.09.2013 14:14 GÜNCEL
Peygambere hakaret davasında 'komik' durum!

Ekşi Sözlük'ün sahibi ve 40 yazarına Ali Emre Bukağılı kişinin şikayeti üzerine başlatılan soruşturma sonunda dava açıldı. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 18 sayfalık iddianamede, bahsi geçen Ekşi Sözlük yazarları Türk Ceza Kanunu'nun 216/3 maddesine göre dini alenen aşağıladıkları için şüpheli bulundu. Ekşi Sözlük'ün kurucusu Sedat Kapanoğlu'nun da aralarında bulunduğu 40 yazar hakkında "Allah, Hz. Peygamber ve dine yönelik hakaret ve aşağılamalar" gerekçesiyle 6 ay ile 1.5 yıl arasında hapis cezası isteniyor.

İşte o dava edilenlerden biri de tıp doktoru olan Alpertunga Kara'dan başkası değil... Peki Alpertunga Kara kimdir? Yıllarca akademisyen olarak görev yaptı. Bu dönemde dindar kimliği nedeniyle baskılara maruz kaldı. Şeriatçılıkla, hatta yobazlıkla suçlandı. Çevresinde milli ve manevi değerlere bağlılığıyla tanınan Alpertunga Kara, sosyal medyada çok aktif… Ekşi Sözlük'te "sirkencubin" rumuzuyla yıllarca yazarlık yaptı, binlerce "entry" girdi. "Dini ve Hazreti Peygamber'i hedef alan" ‘entry'lere de dindar insan refleksiyle karşı çıktı, cevap yazdı.

Ekşi Sözlük davasında "dine ve peygambere hakaretle" suçlandığını öğrendiğinde adeta bir şok yaşadı. Bu durumun, metinlerinde kullandığı ironik üslup ve hakaret içerikli tanımlardan yaptığı "alıntılar"dan kaynaklandığını düşünüyor. Ancak dinine bağlı bir insan olarak, böyle bir davada adının "sanık" olarak geçmesinden de çok rahatsız...

Dini değerlere hakaret suçlamasıyla hakkında açılan bu şaşırtıcı davayı 'sirkencubin' rumuzlu Alpertunga Kara'ya sorduk.

FİKİR SERBESTLİĞİ HAKARETE DÖNÜŞTÜ

Bize Ekşi Sözlük maceranızı anlatır mısınız?

Artık Ekşi Sözlük'ü okumaya dahi tahammül edemeyen biri olarak, üzerinde düşünmek, hatta hatırlamak bile, benim için çok can sıkıcı olsa da, galiba birkaç kelam etmem gerekiyor. Kasım 2002 tarihinden itibaren Sözlük'te yazmaya başladım. Başta hususi bir maksadım yoktu; serbestçe fikir ve bilgi alışverişi yapılabilen bir yer olduğunu düşünerek, hem katkıda bulunmak hem faydalanmak istemiştim. Ancak kısa sürede söz konusu serbestliğin makul bir haddi aştığını fark ettim. Bazen yazışmalar fikir alışverişi boyutunu aşıyor; hakarete, aşağılamaya, nefret kusmaya dönüşüyordu. Böyle bir ortamda hatalı bilgilerin düzeltilmesine çalışmak, insanları anlayışa, insafa, saygıya davet etmek gerekir diye düşünerek, bu yönde yazmaya başladım. Çok sayıda tartışmaya girdim, uzun-kısa binlerce ‘entry' yazdım. Bu tartışmalar vesilesiyle, farklı düşünen birçok insanın arasında, ortak bir inancı paylaştığımız, benzer düşüncelere sahip olduğumuz arkadaşlarla da tanıştık. Kimi zaman derdimizi anlatabildik, kimi zaman anlatamadık. Birlikte Ekşi Sözlük'ün "fikir serbestliği" konusundaki anlayışını tenkit ederek, eleştiri ve hakaret arasındaki farkı ortaya koymaya çalıştık.

Bu çabanızdan bir sonuç alabildiniz mi?

Geçen zaman içinde Ekşi Sözlük daha çok tanındı, çok sayıda yeni katılımlar oldu. Yazar sayısı giderek arttıkça, meseleler de katlanarak büyüdü. Başta üç dört kişiyle tartışıp meramımızı anlatmakta zorluk çekerken, aynı anda yüzlerce kişiye karşı hitap etmek durumunda kaldığımız zamanlar olmaya başladı. Sözlük giderek daha çekilmez hale geldikçe, arkadaşlarım birer ikişer Sözlükle ilişiklerini kesip, yazmak için alternatif mecra arayışları başladı. Bu arada, bundan yaklaşık 7-8 yıl önce, Sözlük yazarlarından bir arkadaşımla yaptığımız durum değerlendirmesinde, arkadaşım İslam'a yönelik saldırı ve hakaretlerin haddini iyiden iyiye aşması karşısında, hukuk yoluna başvurulması fikrini gündeme getirdi. O gün bu fikri çok yerinde bulmadım. Sanal ortamların gerçeklik hissini zayıflatan bir yapısı vardı ve birçok şey insanlara şaka veya oyun gibi geliyordu, gündelik hayatlarında belki de yapmayacakları, yapamayacakları işleri kolayca yapabiliyorlardı. Bütün söylenenler bir "sanal" parantezi içinde kalıyor, bu yüzden meselelerin ciddiyetini idrak etmek zorlaşıyordu. Hakaretlerin mahkemeye taşınması soğuk duş etkisi yapabilir, bir tür oyun bozanlık olarak algılanabilir ve haksızlığa uğramışlık, mağdur edilmişlik duygusu uyandırabilirdi. Bu durum da hem bu kişilerin daha da saldırganlaşmasına yol açabilirdi, inananların vicdanlarını yaralayacak daha çok hadiselere sebebiyet verilmiş olurdu; hem de kendilerine bir şeyler anlatılmasını, makul bir çizgiye davet edilmelerini zorlaştırabilirdi. Sanal ortamın şartlarını hesaba katmalı, bu şartlara uygun hareket etmeli ve derdimizi anlatmaya çalışmalıydık. O gün hukuk yoluna başvurmamaya karar verdik, ama zaman arkadaşımın haklı olduğunu, benim yanıldığımı gösterdi. Ekşi Sözlük'ün şartları, derdimizi anlatmamıza yeterli değildi. Birçok kişi hakaret ve eleştiri arasında kendiliğinden bir ayrım yaparak inanca saygılı bir tarzda yazmayı tercih etmedi. Kimsenin laf anlamaya niyetinin olmadığını defaatle gördük.

Peki Ekşi Sözlük yönetiminden destek alamadınız mı?

Çok defa arkadaşlarımın Ekşi Sözlük'te Müslümanlara ayrımcılık yapıldığından şikâyet ettiğine şahit oldum. Uzun süre bunun hatalı bir fikir olduğunu savundum. O zamanki fikrime göre Sözlük yönetimi kendince tarafsız ve tutarlı davranmaya çalışıyordu, mesele kullanıcıların vasıflarından veya vasıfsızlıklarından kaynaklanıyordu. Maalesef bu fikrimde de yanıldığım ortaya çıktı. Evet, yönetim gerçekten tutarlı ve kendince tarafsız davranmaya çalışıyordu ama bu "kendince" kısmı pek tarafsız bir duruşu temsil etmiyordu. Yönetimde ağırlıklı olan değer yargıları belirleyici oluyordu. Sözkonusu değer yargılarını benimsemeyenleri pek de kaale almayan yönetim anlayışı, bazıları için "avantaj" bazıları için de "dezavantaj" haline geliyordu ve bunun ne kadar tarafsızlık sayılması gerektiği çok su götürür bir konuydu. Kendi fikir serbestliği anlayışlarının, insanların inanca saygı talebiyle çeliştiği durumlarda hep fikir serbestliği ile birlikte hakarete de açık kapı bırakıyorlardı.

"EDEPSİZLİĞİN YAYILMASINA VESİLE OLDUK"

Ekşi Sözlük'te yazmayı bırakmanızın sebebi bu muydu?

Neticede, inancımı savunmak maksadıyla bile olsa, Ekşi Sözlük'te yazmanın, ahlakî açıdan hatalı bir tavır olduğuna kanaat getirdim. Orada olana, şu ya da bu şekilde, düzeltici yönde hiçbir katkımız olamıyorsa, orada olmamalıydık. Varlığımızla ortamı dolaylı bir şekilde de olsa ortak alan haline getiriyorduk, edepsizliğin yayılmasına istemeden vesile oluyorduk. Sözlük yazarlığını bırakmaya kesin olarak karar vermemle, bırakmam arasında iki sene geçti. Bu gecikmenin sebebi, daha önce yazdıklarımın bir kısmını başka sözlüklere (ihl sözlük, mürteci sözlük, milli sözlük gibi…) taşımak istemekle birlikte buna fırsat bulamayışımdı. Bu sürede hiçbir şey yazmadım.

"PEYGAMBERE HAKARETE CEVAP VERRİNCE..."

Sonra bir gün yine -adeta kampanya halinde- Hz. Peygamber'e hakaret edildiğini görünce sinirlenerek, yönetimi protesto etmek üzere formatı ihlal eden bazı yazılar yazdım, çaylak pozisyonuna düşürüldüm, kısa süre içinde yazılarımı taşıma ve silme işini tamamlayıp hesabımı kapattım. Bugün durup bakınca çok geç kaldığımı görüyorum.

"YAZARLAR DİNLE ALAY ETMEYİ HAK BULUYOR"

Ekşi Sözlük'te yazmak hatalı diyorsunuz, Sözlük'te yazmaya devam ederek, insanlara dini anlatmaya çalışanlar yanlış mı yapıyorlar, Sözlük'ü bırakmaları mı gerekiyor?

Ekşi Sözlük'ün mevcut haliyle Müslümanların orada yazmaya devam etmelerinin hatalı olduğunu düşünüyorum. Karşılarındaki kitle sanki anlatılanı anlamamaya yemin etmiş gibi. Fikir ayrılığının, inanç farklılığının ötesinde bir ayrışma ve düşmanlık sözkonusu. İnsanlar dini benimsememekle kalmıyor, saldırgan ve aşağılayıcı bir tavır gösteriyor. Dini konulara eleştirel bir açıdan yaklaşmak anlaşılabilir; ama tahkir, tezyif, tehzil kabul edilemez. Birçok Sözlük yazarı dinle alay edebilmeyi bir hak kabul ediyor. 

Müslüman yazarlar Sözlük'ü bıraksınlar mı? 

Bütün Müslüman yazarlar Sözlük'ü terk etse bile, Ekşi Sözlük mesele olmaya devam edecek. Onlar yazsa da yazmasa da, Sözlük artık çok geniş bir kitleye hitap ediyor ve bir tür medya organı vasfı kazandı. Bununla birlikte kendi iç sorunları da giderek kendini daha fazla belli ediyor. 

Biraz da mahkeme sürecinden bahseder misiniz, dine hakarete karşı olduğunuz halde, neden sizi de mahkemeye verdiler?

Bunu ben de merak ediyorum. Yazdıklarımı okuyan biri dine hakaret ettiğim neticesine nasıl ulaşabilir? Derdini anlatmak zor, yanlış anlaşılmak çok kolaydır. Ekşi Sözlük kendine ait dili, jargonu, ifade alışkanlıkları olan ve ironinin bolca kullanıldığı bir yer. Özel bir formatı var ve söyleyeceklerinizi bu formata uygun şekilde aktarabilmek için, bazen sözü şekilden şekle sokmanız gerekiyor. Alışkın olmayanlar bazen yazılanları farklı anlayabiliyor. Sözlük'ün diline hâkim insanlar bile, bazen birinin yazdıklarından, ne kastettiğini anlamakta zorlanabiliyor. Ne söylendiğini çözebilmek için, önce tartışmanın nereden başladığını, nasıl seyrettiğini incelemeniz, neyin neye karşılık yazıldığını, hangi göndermenin nereye gittiğini keşfetmeniz gerekiyor. Bazen "bunu yazan kimdir, tavrı nedir" diye araştırmak, başka yazdığı şeylere ve hakkında yazılanlara bakmak lüzumu görüyorsunuz. Kimi zaman yine de mesele aydınlanmıyor, mesaj atıp kişinin ne demek istediğini sorma ihtiyacı hissediyorsunuz. Anlaşılan sözü güzel söyleyememişim, derdimi açıkça ve anlaşılır bir şekilde ifade edememişim ki hakkımda bir suçlama varid olmuş. Müşteki Sözlük'e aşina biri midir, şikayet edeceği yazıları nasıl seçmiştir, bir fikrim yok. Keza dava açılmasına karar veren savcı, yazılanları bütünlüğü içinde inceleme fırsatı bulmuş mudur, bunu da bilmiyorum. Yanlış anlama sözkonusu olsa gerek.

Bu kadar yanlış anlaşılacak ne yazdınız ki? Hangi yazınızdan dolayı suçlanıyorsunuz?

Fazla detaya girersek, mahkemeyi etkilemeye çalışmış olmak gibi bir suçlama da varid olabilir. Çok kısa söyleyecek olursak, uzun bir tartışmanın ortasından bir tek yazımı seçmişler. Başkalarının hakaretamiz bulduğum yazıları üzerine, karşılık mahiyetinde yazdığım bir yazı. Muhtemelen göndermenin adresini yanlış değerlendirdiler.

Sizden başka hakaretle suçlanan dindarlar var mı?

Mahkemeye verilenlerin hepsini tanımıyorum, var veya yok diyemem. Ama dindar arkadaşlardan biri, tahkikat açılıp takipsizlik kararı verilenler arasında.

Geçenlerde bir köşe yazarı da konudan bahsetti, suçlanan yazarlardan birinin aslında hakaret etmediğini savundu. Siz ne düşünüyorsunuz?

İddianameyi çok detaylı inceleyemedim ama neresinin hakaret olduğunu anlayamadığım bazı yazılar var.

Ser verip sır vermiyorsunuz yani… Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Ormanda bir tilki koşuyormuş. Görenler nereye gittiğini sormuşlar. "Develeri topluyorlarmış, kaçıyorum" demiş. "Seni ne alakadar eder" demişler. "Ya biri hakkımda bu devedir derse, aksini nasıl ispatlarım" diye cevaplamış. Süreç bana bu hikayeyi hatırlatıyor.

 

Haber7

KAYNAK : Haber7