Ülkenin gündemini kimler belirliyor
Ülkemizde son bir hafta içinde yaşanan ve “ancak bu kadar olur” dedirten olaylar üzerine kafa yoran bir bilim adamı yüzde 2'lik bir oranın gündem belirlemesini eleştirdi....
ABONE OLDoç. Osman Özsoy'un yazısı
Ülke gündemini çatlaklar belirliyor!...
Ülkemizde son bir hafta içinde yaşanan ve “ancak bu kadar olur” dedirten olaylar bana, lafı eğip bükmeden, konuyu damardan analiz etmenin şart olduğunu gösterdi. Ama önce, bir hatıramı nakledeyim.
Mayıs ayı başıydı. Türkiye’nin kalburüstü diyebileceğimiz bir uçak dolusu insanla Pakistan’a gittik. Hatırlanacağı gibi, Pakistan geçtiğimiz yıl ramazan ayının ilk günlerinde (8 Ekim 2005'te) 7,6 büyüklüğündeki depremle sarsılmış ve 100 binden fazla insan hayatını kaybetmişti. Türk Milleti gecikmeksizin Pakistanlı kardeşlerine yardım elini uzattı. Pakistan’a gitme nedenimiz, Türk halkının katkılarıyla yapılan bir dizi müessesenin açılışına katılmaktı.
Pakistan’a özel uçakla gidilmişti. Siyaset, iş, medya, bürokrasi dünyasından, yaklaşık 160 kişi katılmıştı geziye. Dönüş için İslamabat’tan uçağa bindiğimizde, hostesler ilk dört sıraya kimseyi oturtmadı. Kalkıştan önce pilot kabinden çıktı ve yolculara bir duyuruda bulundu. Uçağın dengesi açısından, o anki yük durumuna göre, güvenli bir seyahat için ilk yakıt tankı boşalıncaya kadar ilk dört sıranın boş bırakılmasını istedi. Arzu edenler, 2 saat sonra ilk 4 sıraya geçip oturabilirler dedi.
Yanımdaki koltukta ve arka sıramda Milli Eğitim Bakanlığı’nın bürokratları vardı. Kendilerine döndüm ve “sizce yolcular ilk dört sırayı boş bırakırlar mı” dedim. “Ne demek bırakırlar mı, pilot güvenlik riski var dedi ya… Hem yolcuların tamamı okumuş yazmış insanlar…” dediler.
“Maalesef öyle değil” dedim. “İstatistikî pay konusunu bilirsiniz. Yani, ülkemizin yüzde kaçı çatlaksa, büyük oranda bu uçaktakilerin de o kadarı çatlaktır. Dolayısıyla uyarı da yapılsa, yolcular arasından beli oranda sıra dışı tip muhakkak çıkacaktır” dedim.
Yerlerinden fırladılar…
Nitekim pilot kabine girer girmez 4–5 kişi yerinden fırladı ilk dört koltuğa yerleşmek için atağa geçti. Biri hariç diğerleri hosteslerin iknası ve yolcuların tepkisiyle yerine geçtiyse de, bir yolcuyu yerinden kaldırmak mümkün olmadı. Görünüşe bakıldığında kelli felli bir adamdı. Hatta o yolcu nasıl olduysa, ya hostesleri artık iyice bıktırdığından, ya da allem kalem edip işi bağladığından olsa gerek, yolculuğun bir kısmında pilot kabinine de girdi.
Yaşananlardan sonra bürokratlar bana, “Bu ne iştir” dediler. Ben de kendilerine; okulda, bir konferansta, önemli bir toplantıda, hatta cemiyet hayatında, ortalama çatlak sayısını göz önüne alarak, her an her şeyin olabileceği düşüncesiyle hazırlıklı olmak gerektiğini söyledim.
Psikolojik sorunluların oranı
Bu yazıyı yazmak için bilgisayar başına oturduğumda konuyu araştırdım. Paranoid Kişilik Bozukluğunun toplumlarda görülme oranı yüzde 2 imiş… Halk arasında “psikopat ” diye tarif edilen, anti sosyal kişilik bozukluğu olan insan sayısı yani.
Kısacası, ortalama yüz kişinin bulunduğu herhangi bir yerde, 2 kişinin sürprizlerine sürekli hazır olmak lazım. Bunlar bir seyahat sırasında yolcuların keyfini kaçıran çıkıntı da yapabilirler, camide huzursuzluk da çıkarabilirler, sordukları abuk subuk sorularla konuşmacıların keyfini de kaçırabilirler. Hatta soru soruyoruz bahanesiyle konferans bile vermeye kalkışırlar.
Dahası, oruç tutmuyor diye adam da dövebilirler, sınıfta hocalarına çıkıntılık yapabilirler… Başbakan konuşurken huzur da kaçırabilirler, resmi törenlerde güvenlik problemi de çıkarabilirler.
Kişilik bozukluğu…
Düzgün kişiliğin tanımı şudur: Kişilik, bir kişinin bir gün içerisinde duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak gösterdiği özelliklerin tümüyle karakterize olduğu özellikleridir. Kişilik tanımlanabilir, tarif edilebilir, tahmin edilebilir ve sabittir.
Kişilik Bozukluğu ise; kişilik özellikleri esneklik gösterdiğinde, çevresel uyumu bozduğunda, bir işlev bozukluğuna ve öznel rahatsızlığa sebep olduğunda ortaya çıkan durumdur. Kişilik Bozukluğu olan hastaların çevre uyumları bozulur. Kendileri ve çevreleri etki altında kalır. Bu hastalarda dış çevreyi değiştirme ve kendine uyumlu hale getirme durumu, çevrede yarattığı uyumsuzluktan rahatsız olmama durumu, iyileşme ve tedavi aramayı reddetme durumu, her şeyi kendince, kendi için ve kendine göre algılama durumu vardır. İşin daha vahim tarafı, etrafınıza şöyle bakındığınızda, bunların sayısının hiç de az olmadığını görmek mümkündür.
Takıntılı insanlar…
Bunlar aynı zamanda takıntılı insanlardır. Kilitlendikleri amacı gerçekleştirmek için aklıselimi korumayı akıllarının ucundan bile geçirmezler. Nitekim Can Dündar dünkü yazısında; “1998'de ucunda fitil bulunan bir oyuncak ayıyla Adana-Ankara uçağını kaçıran Mehmet Dağ, Cezayir'deki olayları protesto ediyordu. Aynı yıl Ankara-İstanbul uçağını, oyuncak tabancayla kaçıran İhsan Akyüz, türbanı serbest bırakmayan hükümete kızmıştı. Yine 98'de Lefkoşa-Nakara uçağını el bombası şeklindeki çakmakla kaçıran Mehmet Ertürk ise iş için Almanya'ya gitmek istiyordu.
Tabii meczuplar listesine 1998'de 'Kocam beni pavyona satıyor' diyerek Cumhurbaşkanlığı Köşkü önünde soyunan milletvekili gelinini, 1999 yılı 10 Kasım'ında Anıtkabir'de 'Yaşasın Mesih Menderes' diye Kur'an sallayan temizlik işçisini, önceki ay Genelkurmay önünde silahla yakalanan ruh hastasını ve geçen ay Ankara'daki bir kiliseyi kurusıkı tabancayla basıp, 'Papa gelirse burayı havaya uçururum' diyen Konyalı işsizi de eklemek lazım. Anlaşılan o ki, uçakları korumak zor; biz aklımızı koruyalım” diye yazdı. Can Dündar’a hak vermemek mümkün değil.
Üzücü olan nokta…
İşin en kötü yanı ne biliyor musunuz? Devleti idare eden koca koca adamların, bilim adamlarının toplum içinde sayılarını yüzde 2 olarak verdiği aykırı tiplerin sıra dışı söz ve eylemlerinden yola çıkarak ve bunları bahane ederek, toplumun tamamını baskı ve zan altınca tutacak bir yaklaşım sergilemeleri. Bazı konuları abarttıkça abartmaları… Birkaç psikolojik sorunlu kişinin eylem ve tutumundan yola çıkarak koca ülkeyi huzursuz etmeye kalkan politika arayışına girmeleri.
Evet, 70 milyonluk bu ülkede, oruçsuz diye birilerini döven çatlaklar da çıkacaktır, kaçırdığı uçaktan sırıtarak inen tipler de… Gündemi peşine takıp sürükleyen paranoid ekran tipleri de…
Bir bilim adamı olarak onları anlarım da, koca koca adamların bunların peşine takılarak evham üretmelerini ve memleket elden gidiyor havasına bürünmelerini anlayamam…
Yüzdelik payımız çok mu arttı yoksa diye endişelenmemek elde değil bazen…
Lütfen aklınıza mukayyet olun. Hele şu zamanda…
(Haber7)