Mevlüt Mert Altıntaş’ın ablası konuştu! Bana kız bulun deyip...
19 Aralık pazartesi günü Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikast düzenleyen Mevlüt Mert Altıntaş’ın ablası önemli açıklamalarda bulundu
ABONE OLBir sergi açılışında haince saldırı düzenleyerek Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u Çağdaş Sanat Merkezi’nde öldüren Mevlüt Mert Altıntaş’ın ablası Hürriyet gazetesinden Banu Şen'e konuştu. Seher Ö., kardeşinin polis okuluna girdikten sonra değiştiğini söylerken, “Bizden hep uzakta tutmuşlar. O şekilde beynini yıkamışlar. Hiçbir şey hissettirmedi. Bize hep şöyle yetiştirmişsiniz diyorlar. Ama biz bu şekilde yetiştirmedik” dedi. Abla Seher Ö. şunları anlattı:
POLİS OLMA HAYALİ YOKTU
“Ben küçükken babam vefat etmiş. Annem 4 yaşımdayken evlenmiş. Çalıştığı için kardeşimle bizi anneannem dedem büyüttü. Kardeşim ve mahallece hepimiz, yazları camiye gittik. Ben de Kuran öğrendim ama devam ettirmedim. Kardeşim de Kuran okuyordu. Teravih ve cuma namazlarına giderdi. 5 vakit namaza polis okulunda başladı.
Çalışkan bir çocuktu, kafası çalışıyordu. Ortaokuldayken Konaklı Dershanesi’ne gitti. Cumhuriyet Anadolu Lisesi’ni kazandı. Lise 3’te, ‘Anne ben dershaneye gitmeyeceğim. Kendimi deneyeceğim eğer tutturursam gireceğim tutturamazsam bakacağım’ dedi. ÖSS’ye de girdi.
Polis olmak gibi bir hayali yoktu. Biz ailece karar aldık. Polislik sınavlarına gitti. Sonuçta KPSS yok ve devlet okulu. Maddi anlamda daha az külfet var ve işi garanti bu sebeple polisliği seçtik, daha hayırlı olur diye… Körfez Dershanesi’ne kesinlikle gitmedi. Söylendiği gibi bize bir işadamı yardım etmedi.
Dekontlarını çıkarsınlar. Kardeşimi annem okuttu. Körfez Dershanesi’ne giden kişi ise bendim. Önceden zaten FETÖ diye böyle şeyler yoktu. Birçok arkadaşım, sınıf arkadaşlarımla birlikte 1999’da gittik. Sadece eğitim gördük. O şekilde hiçbir şey görmedik.
ÖYLE BİR AİLE DEĞİLİZ
Kardeşim polis okuluna gittiği döneme kadar denize de girerdi. İçki bile içtiğini biliyorum ben. Kuran okuyacaksın, namaz kılacaksın diye zorlamadık. Böyle bir aile değiliz. Resimlerime baksınlar, yerine göre davranırım. Okula başladığı ilk sene bir şey yoktu. İkinci sene namaz kılmaya başladı. Sürekli denize gideriz burada, sonra yavaş yavaş denize girmemeye başladı. Her geldiğinde, ‘Senin hiç çevren yok mu. Git gez’ diyordum.
Ekimde en son geldiğinde ben raporluydum, evdeydim. Hep evde oturdu. ‘Sıkılmıyor musun? Git dolaş’ diyordum. Üstünde eski bir kıyafet. Kaç sene önce gördüğüm eski ayakkabılar. Elinde eski bir telefon. ‘Gel gidelim sana alışveriş yapalım. Bu halin ne? Sana da kıyafet alalım’ dedim. ‘Abla istemiyorum. Ne yapacağım alışveriş yapıp’ dedi. Daha önceden geldiğinde, geçen sene alışveriş yapmıştı. Ama bu en son geldiğinde hiçbir şey yapmadı. Sadece ailece kahvaltıya gittik. Hiçbir şekilde bize maddi yardımı olmadı. Ben raporluyken anneme ihtiyacım olup olmadığını sormuş. ‘Beş kuruş bir yardım istemiyorum. 50 derecede nöbet tutuyor. O kendi için biriktirsin parasını’ dedim.
DEVLETE EMANET ETTİK
Annem Ankara’ya birçok kere yanına gitti. Hatta bu olaylardan olduktan sonra da sordum, ‘Anne hiç mi bir şey görmedin, hiç mi bir şey hissetmedin’ dedim. ‘Kızım ben dolaplarını içlerine kadar sildim yerleştirdim, sadece bir Kuran-ı Kerim’ vardı. Başka da ne bir kitap ne bir şey görmedim’ dedi. Aile olarak hiçbir şey hissetmedik.
Bizim hissetmememiz çok normal. Biz çocuğumuzu okula gönderdik, devlete emanet ettik. Diyarbakır’a, Hakkâri’ye birçok yere gitti. Biz peşinden oralara koşamayız. Annem Ankara’ya gitti ama ben, ev, arkadaş ortamını hiç bilmiyorum. Mağazacılıkta çalışıyorum, hep işyerindeyim. Kardeşimle uzun süredir telefonla görüşmüyordum. Acayip bir kopukluk oldu. 1 yıl içinde belki 5 kere görüşmüşlüğüm var. Aramıyordu, o aramayınca ben de aramıyordum.
GARİP HAREKETLERİ VAR
Gri listedeymiş. Bundan haberimiz yok. Biz nereden bilelim? Madem öyle herkes alındı, o göreve nasıl devam etti? Onu da anlayamıyorum. Oraya elini kolunu sallaya sallaya nasıl girdi? Videolarını tam izleyemedim. Sesini bile duymak istemediğim için kısıp izledim.
Arkasında bir o yana bir bu yana giderken hareketlerini gördüm. Çok şaşırdım. Sanki karşısında biri varmış gibi, oraya bakıyor, birisinden emir alıyormuş gibi… Bir o tarafa gidiyor bir bu tarafa. Hiç mi kimsenin dikkatini çekmedi? Garip hareketleri var. Bir elini atıyor bir çıkartıyor. Hiçbir anlam veremiyorum.
BİZDEN UZAK TUTMUŞLAR
Ne şekilde yetiştirilmiş, ne olmuş bilmiyorum… Çoğu şeyi de şimdi yazılanlardan okuyorum. Biz de hep dışarıdan yeni bir şey öğreniyoruz. Aslında ilk başta Ankara’ya gitmesini bile istemedik. Tutturdu ‘S. ile birlikte Ankara’ya gideceğim’ diye. Ayrıca 2 üniversite okuyordu. Biri ilahiyat diğeri kamu yönetimi. Bize söylediği tek şey, ‘Ben yükseleceğim. Amir olacağım.’ Bizden hep uzakta tutmuşlar. O şekilde beynini yıkamışlar. Öyle bir şey yapmış ki hiçbir şey hissettirmedi. Bize hep şöyle yetiştirmişsiniz diyorlar hep. Ama biz bu şekilde yetiştirmedik.
Önceden Facebook’u vardı. Okula başladığından beri yok. Instagramı varmış benim haberim yok. Kuzenim takip isteği göndermiş. Onu bile kabul etmemiş. Twitter kullandığını bile bilmiyordum. Yakıştıramıyoruz, anlam veremiyoruz. Normalde böyle giyinmezdi. Takım elbise giymezdi. Arapça bilmiyordu. Yanımızda hiç konuşmadığı için bilmediğini düşünüyorum.
‘BENİ EVLENDİRİN’ DEDİ
Ekimde en son izne geldiğinde o kadar çok ‘Bana birini bulun, ben evlenmek istiyorum’ dedi ki... Bana fenalık geldi. Dayanamadım. ‘Yeter artık. Daha gençsin. Gez toz’ dedim. 10 günlük izinde her gün, ‘Anne bana kız bulun’ dedi. Hatta birkaç kişiye bakıldı. Geldi ‘kız bulun’, gitti ‘kız bulun.’ Tek konuşulan buydu son izninde. Niye bu kadar çok ısrar etti? Ne oldu? Bilmiyorum… Belki bekar olduğu için sen yapacaksın diyorlardı. Belki belli pişmanlıkları da vardı. Kopamadı. Çıkamadı. Belki bizimle tehdit ettiler. ‘Ailene zarar veririz’ diye... Onu da bilemiyoruz. Keşke gidip teslim olsaymış, anlatsaymış. Bu utançtansa, bizi öldürselermiş... En azından devlet bir şekilde korurdu. Ne durumda bunu yaptı bilmiyoruz. Öldü gitti. Sır oldu. Soramıyoruz. Hesabını artık Allah’a verecek.