Mustafa Şen: CHP, İYİ Parti ve HDP içinde yükselen bir ses var!

Araştırmacı, yazar Mustafa Şen Haber7 Gündem Masası’nın konuğu oldu. Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli’ye konuşan Şen, Kanal İstanbul'la ilgili önemli açıklamalar yaptı. AK Parti'nin elinde 200 bilim insanına ait çalışmanın bulunduğunu belirten Şen, "İstemezükçüler'de hiçbir bilimsel veri yok" ifadelerini kullandı. CHP, İYİ Parti ve HDP ile ilgili de değerlendirmeler yapan Şen, çarpıcı tespitlerde bulundu.

ABONE OL
GİRİŞ 09.01.2020 20:43 GÜNCELLEME 09.01.2020 20:43 GÜNCEL
Mustafa Şen: CHP, İYİ Parti ve HDP içinde yükselen bir ses var!

Araştırmacı, yazar Mustafa Şen Haber7 Gündem Masası’nın konuğu oldu. Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli’ye konuşan Şen, Türkiye’nin uluslararası politikasını, Libya ve Suriye’de yaşanan olayları değerlendirdi. 

 

ELLERİNDE BİLİMSEL RAPOR YOK

-2019’da yerel seçimleri geçirdik. Bu dönem seçmenin verdiği mesajın yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz? Partilerin geleceğe hazırlanmak adına ödevlerini yapmaya başladıklarını söyleyebilir miyiz?

 

İzafi olarak böyle diyebilirim. Mesela AK Parti iktidarın büyük bileşeni olarak iletişim atağı içerisinde olmalıydı. AK Parti söyleminde ben ciddi bir değişim görmüyorum. İzafi olarak şu oldu filan diye bilirsiniz ama Türkiye’deki siyasi etkileşimi eskiden AK Parti baskılardı, yani onun koyduğu koordinatlarla siyasal iletişim topu dönerdi. AK Parti’nin geleneğinde iletişimi yönetme kültürü varken şimdi bunu göremiyoruz. Bir örnek vereyim size:

Kanal İstanbul... 7-8 yıldır yüzlerce uzman bilim insanı ve kamu bürokratı çalışıyor. Milletin haberi yok.

AK PARTİ İŞ YAPIYOR AMA ANLATAMIYOR

-Zaman zaman AK Parti yaptıklarını anlatmakla ilgili bir problem mi yaşıyor?

Tam olarak bunu söylüyorum. Yapıyor, anlatmıyor.

Halbuki iletişim ve iş ilişkisi 7 basamaklı bir ilişkidir. 4’üncü basamak iştir, ilk 3 basamak iletişimdir. İşten sonra, son 3 basamak da iletişimdir. AK Parti ise 6 basamak iş yaparken, 1 basamak bile iletişim yapmıyor. Bu yanlış.

Mesela 97 tane sondaj yapılmış Kanal İstanbul hattında. Haberimiz yok. Bilim insanlarını toplamış, 13 sayfalık bilimsel metin oluşturmuş. 1500 küsur sayfalık ÇED raporu oluşturmuş. Onun içerisinde bir tür sosyolojik çevre analizi dahi var. Haberimiz yok. Onlarca testler ve analizler yapılmış, haberimiz yok. Öbür taraftan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı çıkıyor diyor ki –mealen söylüyorum- bilim ve akıl olmayan yerde ben yokum. Sende var mı? Yok. Nereden biliyorum. E, varsa gösterirsin. Dersin ki, “Şu kadar bilim insanını bir araya getirdik, bu bilim insanları çalıştı, şu raporu çıkardı.” Burada bilimsel akıl var dersin, ama bu yok.

-Bir grup akademisyenin hazırlamış olduğu bir rapor açıkladılar...

AK Parti’nin hazırlatmış olduğu raporda 33 tane bilim ve alt dallar var. Her bilim dalına bir kişiyi koysanız zaten 30 küsur etmesi lazım, o da en az. Zaten bir bilim dalı bir kişi ile temsil edilmemelidir. Ortak akıl oluşması için en az birkaç kişi gerekir, 3-5 bilim insanı bir araya gelmelidir. Bu da en az 100 bilim insanı demektir.

Bunların hepsi hikâye. Diğer taraftan, onların bilim insanı kaç tane sondaj yapmış? Getirirsiniz 15-20 kişiyi, kendi görüşlerini söylerler fakat ben görüş istemiyorum. Laboratuvar testi, yerinde sondaj, yerinde çalışma ve analiz istiyorum. Yerinde, yani orada. Karadeniz’den Marmara’ya gelen 45 km’lik hat üzerinde analiz ve çalışma istiyorum. Var mı, yok. Ne var? Bilim insanları bir araya gelmişler konuşmuşlar. Ama ben görüş istemiyorum ki... Ben analiz istiyorum. Ben bu yerinde çalışmaların sonuçlarını istiyorum, eğer bilim insanıysan bunu yapmalısın. Bir araya gelip kahve içip benim görüşlerim senin görüşlerin olmaz. Görüş herkeste var zaten.

BİLİM GÖRÜŞ BELİRTMEK DEĞİLDİR

Çobana sorun, en az profesör kadar isabetli görüş söyler. Profesörü farklılaştıracak olan şu: Diyelim ki bir yere havalimanı yapmayı planlıyorsunuz. Orada sis var. Senenin de şu kadar günü bir çoban orada koyun otlatıyor. O çobana sorsanız zaten size ne kadar sis olduğunu bilgisini verir. Profesörün farkı ne olacak? Aynı şeyi söyleyecek, fakat onu farklılaştıran onu ölçmektir. Ölçecek ve öyle değerlendireceksin. Analiz edeceksin, testler, deneyler yapacaksın. Ondan sonra bana analitik ve ampirik deliller sunacaksın. Bunlar durumu bilimsel yapar, bilim adamının konuşması bilimsellik değildir, bilim adamının yaptığı deneydir bilimsel olan.

Muhalefet “yok”u “var” diye satıyor. Asıl söylemek istediğim bu kısım. Bilimsel rapor yok ellerinde. Bilimsel rapor bilimsel yerinde gözlem ve deneylerle olur. Yoku var diye satıyor ama... AK Parti’nin elinde 200 bilim insanının yapmış olduğu çalışma var. Rakam rakam yapılan test ve deneylerin hepsi var ama kimse anlatmıyor. AK Parti “var”ı var diye ortaya koymakta sıkıntılar yaşıyor ve hatalar yapıyor. Muhalefet de yoku var diye satıyor. Bilimin B’si yok bana bilimden bahsediyor. Akılın A’sı yok bana akıldan bahsediyor. Onu birilerine yutturabilirsin ama bana yutturamazsın.

-Günümüz dünyasında maalesef en değerli şey oldu yoku var göstermek.

Maalesef. Hakikat sonrası çağda yaşıyoruz. Bu çağın adı o ve özellikle CHP ve CHP’nin içerisinde özellikle İmamoğlu hakikat sonrası çağın aktörü olmaya çalışıyor. CHP de bu dönemin partisi olmaya çalışıyor. Yani algıları çarpıtıyorlar, ama bunu bir yere kadar yapalar, bu millet sonrasını yutmaz.

YENİ DÖNEM: DİJİ-DEMOKRASİ

-Algı yönetimlerinin öne çıktığını gördük. Onların toplumsal algıyı çok iyi yönettiğini gördük. Peki AK Parti toplumsal algı konusunda gençlere ulaşmak için ne gibi hamleler yapmalı?

Net bir şey diyeyim: AK Parti dijital dünyada yok ama dünya artık dijital dünya. Geleneksel –demokrasi yerine dijital demokrasi kavramını öne çıkarıyorum: diji-demokrasi. Bu alanda AK Parti yok. AK Parti kısa zamanda kendisini ve siyasal aklını eskitti. Daha 20 yıllık bir parti olmadı. Ama akıl eskimesine uğradı. Bunu herkes yaşar, birey olarak. Yeni okuma, dinleme ve analizlerle kendinizi ve aklınızı yenilersiniz. Yeni tahayyüllerin peşinden de yeni fikirleriniz uçar gider, dünyayı kendiniz için, partiniz ve dünya için yeniden kurarsınız.

TAYYİP ERDOĞAN’I ELEŞTİRİP 5-10 SENE SONRA ONUN YAPTIĞININ AYNISINI YAPIYORSUNUZ

-Böyle bir revize bekliyor musunuz?

Ben bekliyorum çünkü Tayyip Erdoğan’ın zihni böyle çalışıyor. Tayyip Erdoğan’ın yenileyici ve yenilenmeci bir zihni var. Bu vaktiyle Tayyip abi dediğimiz dönemde de böyleydi. Bunu başka birine de bizzat söylemiştim: Tayyip abiyi eleştiriyorsunuz ama 5-10 sene sonra onun yaptığının aynısını yapıyorsunuz. 5-10 sene sonra yapacağınıza bugün yapsanıza. Net söylüyorum. Böyle dediğim abiyi de pazartesi günü doktora götüreceğim ismini söylemeyeyim. Bunu ona genç bir delikanlıyken söylemiştim.

Hala aynı düşünüyorum. Tayyip Erdoğan’ın zihni hala böyle. Yenileyici ve yenileştirici bir zihni var.

Tayyip Erdoğan, yeni Ömerler arıyorum, dedi. Bu arayış süreci ne durumda bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla henüz yeni Ömer yok. Belki onun yığınağını yapıyor, bilmiyorum.

İki, yeni Ömerler ile birlikte yeni bir söylem gerekir.

Üç, toplumsal katmanlar arası geçişlilik ve etkinlik parametreleri değişti ve orada dijitalleşme çok önemli. Sosyal medya, gençler ve kadınlar çok önemli.

Yeni orta sınıfların dili değişti. Algıları değişti. Kenti sınıflar bunlar ve kentlilik parametrelerinde bir değişim var. Yani kentlileşmeyi, orta sınıflılaşmayı, gençliği ve dijitalleşmeyi masasına koyup okuması gerekiyor. Yeniden değerlendirmesi demiyorum, alıp sıfırdan okuması gerekiyor. Bunu yapacak olan da kadrolardır. Halihazırdaki kadrolar da bunu yapabilecek yetenekte olmadıklarını göstermiş oldular son seçimle. Eğer son seçimde bu olsaydı, İstanbul ve Ankara gibi bir yeri AK Parti kaybetmezdi. İttifak oyu daha fazla olurdu. Burada bir sorun olduğunu gösteriyor. Buna karşı çıkacaklar olabilir. Bana karşı çıkmasınlar, rakamları okusunlar. Bu yeterli...

-Geçmişe dönmek çözüm müdür?

Hayır. Biraz Mevlevi olmak lazım. Geçmiş gerçekten geçti. Yeni bir şeyler söylemek lazım. Yeni şeyleri eskilere değil yenilere söylemek ve onlara söyletmek lazım. Yenilerin, yenilere yeni şeyler söylemesi lazım. Atasözü gibi oldu bakın. Buna Laz atasözü diyebilirsiniz.

-Libya tezkeresi geçmiş an itibariyle hocam, size yeni bir şey söylemiş olalım.

Allah dünyaya hayırlı eylesin. Yeni bir dünya kuruluyor, Türkiye yeni bir dünya kuruyor. Bu yeni dünya, dünya için daha hayırlı bir dünya olacak.

- Bugün "Niye gidiyoruz?" diye soruyorlar. Öyle de bir çelişki var ortada...

Bu tartışmalar ile geçti 2019. Biz bu yılda muhalefet değil husumet gördük. Yalan ile, gerçeği çarpıtarak itibar suikastı yapan, algı operasyonu şeklinde bir politika üreten bir muhalefet ile karşı karşıyayız. Kavramı doğru koymak lazım bu muhalefet değil husumettir. Türkiye'nin husumete değil, ittifaka, kardeşliğe ve barışa ihtiyacı var. Bunun bir parçasını da muhalefetin yapması gerekiyor.

MUHALEFET ÜLKE MENFAATLERİNE KARŞI ÇIKIYOR

-Bu aynı zamanda milli duruşa muhalif bir duruş olmuyor mu? Bu duruş aynı zamanda Türkiye'ye yönelik saldırılar planlayanları cesaretlendiren bir duruş değil mi?

Çok üzücü ki öyle. Husumet sadece iktidara yapılmış olmuyor. İktidarın ortaya koymuş olduğu uygulamalar ülkelerin önünü açacak ve 21’inci yüzyılın ilk yarısında, yani 2050’lilere kadar ülkeyi tam bir küresel güce dönüştürecek. Bunların karşısında olmanız demek aynı zamanda milli ve yerli bütün projelere karşı olmanız demek, o da bütün ulusal çıkarlara karşı olmanız demektir. Bunu şu şekilde affetmek mümkündür: “Ben evrensel ilkeler peşindeyim ve sizin ortaya koyduğunuz bazı projeler bu evrensel ilkelere aykırıdır” derseniz bu mümkündür ve karşı çıkabilirsiniz. O zaman da şunu önerirsiniz: “A projeniz, A uygulamanız veya fikriniz şu evrensel ilke ile çelişmektedir, bunu düzeltmenizi istiyoruz, düzeltilmiş hali de şudur. Bakın bizim çalıştığımız raporda biz bunu ortaya koyduk” der ve gösterirsiniz. Böyle bir şey yok ki bunlarda...

Husumet üzerinden yürüyen bir muhalefet arayışı aynı zamanda ülkenin menfaatlerine de karşı çıkmak anlamına geliyor, onunla çelişmek anlamına geliyor. İHA ve SİHA’lar üretilirken PKK tarafı karşıtlığını bildirdi, CHP de ona destek verdi. Böyle olmaz. Terörle böyle mücadele edemezsiniz. Suriye’de YPG/PYD terör örgütlerine karşı mücadele ediyorsunuz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, “Terör örgütü değildir” diyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun 2019 yılında söylediği, “PYD bize saldırmaz, niye saldırsın” lafından 3 gün sonra YPG saldırdı. Yani siz orada CHP Genel Merkezi’ni mi kastediyordunuz Sayın Kılıçdaroğlu? Biz bütün Türkiye’yi kastediyoruz. Bu teröristler Türkiye’ye tehdit oluşturuyorlar ve saldırıyorlar. Siz neye dayanarak bunu diyorsunuz? 3 gün sonra saldırınca da bütün öngörüleriniz çökmüş oldu. Siz hangi siyaseti güdüyorsunuz burada?

Maalesef, sorunuzda söylediğiniz şey doğru. Ülkenin de menfaatlerine aykırı bir muhalefet anlayışı ortaya konuyor.

YENİ CHP’YE KARŞI ÇIKAN CHP’LİLER VAR

-Hocam CHP, İyi Parti ve Saadet dışarıdan gayrı resmi olarak bir HDP ittifakı söz konusuydu ve seçimlerde bu şekillerde bir çalışma içerisinde bulundular. Önümüzdeki günlerde bu iş birliği ne olur, devam eder mi? Birbirine siyaseten uzak gibi görünen partilerin iş birliğinin sonucu nereye varır?

CHP ve İyi Parti içerisinde bir kısım çalkantıların olacağını öngörüyorum. Benzeri bir şeyin bir zaman sonra HDP içerisinde olacağını düşünüyorum. Çünkü CHP içerisinde, CHP’nin her şeye karşı çıkan “istemezükçü” yaklaşımına karşı çıkan, CHP’nin bir tür etnikçi ve mezhepçi bir partiye dönüştüğünü söyleyen CHP’liler var.

-Bu bir kopuşa dönüşür mü?

Kopuş da olabilir, parti içerisinde daha etkin olacak bir çıkış arayışı, bir toparlanma da olabilir. Bunların CHP içerisinde daha milli ve yerli bir damar oluşturduklarını söyleyebilirim.

-Mevcut delege yapısıyla mümkün mü?

İşte ona çalışmaları gerekir, bunu da biliyorlar. Medya görünürlüğüne ve teşkilat içerisinde de çalışmaları gerektiğini biliyorlar. Yani partinin Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibine teslim edilemeyecek kadar önemli bir kurum olduğunu düşünen bir kesim var. Dün akşam da bir TV kanalında beraberdik öyle bir isimle.

-Mevcut duruma yaklaşımları nasıl?

CHP’nin tamamen Türkiye’nin aleyhinde bir partiye dönüştürüldüğünü düşünüyorlar. Ona CHP de demiyorlar, yeni CHP diyorlar. Bu Kılıçdaroğlu’nun tabiri aslında. Kılıçdaroğlu CHP’sinin yerli ve milli olmaktan tamamen uzak bir kuruma dönüştürüldüğünü, kendilerinin boş durmayacağını söylüyorlar.

İkincisi; İyi Parti içerisinde ikili bir yapı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

-MHP’ye çok daha yakın mı?

MHP’ye demeyelim de Türkiye’ye daha yakın diyelim. Memleket menfaatlerine... Bir projeyi eleştirebilirsiniz ama ondan daha iyisini söyleyerek olur bu, muhalefet budur. Diyelim ki Türkiye bir otomobil yapıyor. Elektrikli. Şunu söyleyebilirsiniz, ben de söylüyorum mesela: Destekliyorum, piyasaya çıkar çıkmaz da ülkemi desteklemek için yerli ve milli otomobilimizi satın alacağım. Ama şu eleştiriye de kendimde bir hak olarak görüyorum: Acaba elektrikli modelle çıkmak yerine direkt SUV ve sedan çıkıp hem tam elektrikli hem de hibrid (hem elektrik-benzinli) bir araçla çıkmak daha doğru olmaz mı?

Ben bunu düşünüyorum, tartışıyorum da çevremle. Bakın bir eleştiri bu ama destekliyorum da. Daha ötesini söylemiş olduğumu söylüyorum. Evet elektrikli araç güzel, hibrid de güzel. Ama dünya uzaya doğru gidiyor, yani uçan araç. Uçan araç kısmını da devletin aynı zamanda çalışması lazım. Eleştiri getiriyorum yine. Ama ben şunu biliyorum: Ülkenin birçok yerinde bazı mühendisler elektrikli araç geliştirdiler, haberlerinizde gördüm. Devlet bunu desteklediği gibi kendince bu araçları yapmış ve yola çıkarmış olan girişimcileri de desteklese daha iyi olmaz mı diyorum. Bakın yine eleştiri getiriyorum, ciddi eleştiriler bunlar. Ama katkı bunlar, yapıcı eleştiri. İyi Parti içerisinde böyle bir damarın olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu damarını diğerlerine, “Yahu arkadaşlar siz ne yapıyorsunuz, bu memleket meselesi, siyaset meselesi değil kardeşim” diyeceklerini görür gibiyim.

HDP’NİN İÇİNDE TERÖRE MESAFE KOYULMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEYEN BİR SES VAR

HDP içerisinde ise teröre mesafe koyulması gerektiğini, o mesafe aralığında yükselen bir ses var: Diyarbakır anneleri. O annelerle görüştüm, hepsine selam gönderiyorum buradan. Benden bir istekleri var, onları yerine getirmek için de gerekli görüşmeleri yapıyorum evlatlarına kavuşabilmeleri için. Bizden STK’lar olarak talepte bulunmuşlardı. O sesin duyulması gerektiğini söyleyen HDP içerisinde insanlar var. “Kardeşim, siz neden bu anneleri duymuyorsunuz” diyeceklerini, teröre mesafe koyulması gerektiğini, bir bölgenin bir etnisiteye değil, 82 milyonluk Türkiye’nin olduğunu, bu yüzden Türkiye’nin partisi olması gerektiğini söyleyen insanlar var. Onların da bu önümüzdeki dönemde ayağa kalkacaklarını öngörüyorum.

-Seçimlerde özellikle Ekrem İmamoğlu konuşulan bir isim haline geldi. Zaman zaman cumhurbaşkanlığı seçimleri anketlerinde de ismi geçiyor. İmamoğlu’nun siyasi geleceği ile ilgili bir öngörünüz var mı?

Ben CHP içerisinde İmamoğlu’nu yemek isteyen bir kitle olduğunu çok net biliyorum. Onlar CHP’den uzaklaştırılan, resmi olarak CHP’liliğine son verilen insanların net söyledikleri bir şey var: CHP filan etnisiteye ve mezhepçiliğe bürünmüş bir yönetim tarafından idare ediliyor. Sayın İmamoğlu oradan olmadığı için onlar iş başında olduğu sürece zerre kadar şansı yok. Onu yerler diye düşünüyorum. Fakat Sayın İmamoğlu da yenilmek için her şeyi yapıyor. Bu yenilmeyi iki anlamda da kullanıyorum. Hem mağlubiyet hem de iç edilme anlamında. İşinden başka her şeyi yapıyor.

SAYIN İMAMOĞLU’NU ERKEN ÖTEN HOROZA BENZETİYORUM

-İlk performansı sizce nasıl?

Bence kötü. Belediye başkanının performansı, belediye başkanlığı ile ölçülür. Beledî işlerde gösterdiği başarı ile ölçerim. Bunu ortalama bir seçmen olarak söylüyorum. Erken öten horoz atasözümüz var. Bana erken ötüyor gibi geliyor fakat bu onun hatası değil. İletişim danışmanlarının hatası.

Uluslararası veya ulusal meseleler bir belediye başkanının işi değildir. Evet burası ulusal çapta en büyük ilimiz ve küresel bir şehir doğru ama siz daha 3 günlük belediye başkanınız ve bu şehrin bazı hızla bitirilmesi gereken projeleri var ve birçok şey planlandı ama yeni planlamalara da ihtiyacı var. Bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz, temel atmama töreni düzenliyorsunuz. Yapılmış çalışır vaziyetteki metro hattını yapacağız diyorsunuz, İstanbul’dan haberiniz yok. Mesele benim kendi mahallemde halk için halka yapılmış olan kent ormanını imara değil halka açıyoruz diye algı operasyonları yapıyorsunuz. Bunları herkes bir kenara yazıyor. Seçmen olarak söylüyorum.

-Seçmen bunları görüyor mu sizce?

Çok iyi görüyor. Kent ormanı benim mahallemde. Orada insanlarla gezerken yürürken konuşuyoruz. Bazıları işte TV’den tanıyor selam veriyor, biraz muhabbet ediyoruz. Orasının 2 yıl öncesinde yapıldığını öğrendiklerinde şok yaşadıklarını söylüyorlar. “E biz de şok yaşadık burayı yapan belediye başkanına açtıramadığımız için” dedik. Yaptın aç yani. Yok siyasi olur filan. Bak adam ne yapıyor bunu kullanıyor. Ama seçmen bunları bir tarafa yazıyor.

SANDIKTA DEĞİŞİKLİK YOK

-Erken seçim iddiaları için ne söylersiniz?

Veri olması lazım, bu arkadaşlar neye dayanarak erken seçimi konuşuyorlar bilmiyorum. "Erken seçim olacak" diyebilmek için bir veri setine sahip olmanız lazım. "Erken seçim olmayacak" demeniz için de hakeza durum aynı. Bu veri setleri benim elimde yok. O yüzden zamanında olacak tarafına kendimi daha yakın tutuyorum çünkü hukuk ve teamüller böyle. Ama erken seçim olacak diyenler neye dayanıyor bilmiyorum. Bazen kendilerine de soruyorum, tahmin diyorlar da bu iş tahmin işi değil ki. Bir veri varsa paylaşın konuşalım. Ama siz temennilerinizi hakikat olarak söylüyorsunuz olmaz. Boşu boşuna toplumu bir de erken seçim üzerinden germeye gerek yok.

Son durumlar neyi gösteriyor?

Parti sıralamaları bir önceki seçimdeki gibi. Oylar hemen hemen aynı. Büyük bir değişim yok çünkü ülkede büyük bir değişim yok. Büyük altüst oluşların olması lazım değişiklik için.

BU ÜLKEDE KUTUPLAŞMA OLMASIN DİYE BEN ŞİZOFREN OLAMAM

-Toplumsal kutuplaşma var, bazı meseleler özellikle kurcalanıyor. Muhafazakarların yaşantıları üzerinden çeşitli polemik konuları yaratılıyor. Böyle hareket yeni bir algı operasyonunun bir parçası mıdır?

Evet ülkede bir kutuplaşma var. Bu iyi bir şey değil.

Ama eşit davranılmıyor sanki hocam. Aynı davranışı soldan ve sağdan biri yaptığında farklı tepki veriliyor.

Kendi yazdığım cümlemi okumak istiyorum: Evet bu ülkede kutuplaşma var, kutuplaşma bir iyi bir şey değil bu da doğru. Fakat bu ülkede kutuplaşma olmasın diye bir şizofren olamam. Şizofren tedavi olsun. Bu kadar net söylüyorum. Muharrem İnce’nin cümlesiyle sesleniyorum. Ben öyle bir kelime kullanmazdım o arkadaşlara karşı. Madem kendi adayları kendileri için böyle bir cümle kurdular, ben de kullanıyorum, yazdım da bunu.

Söylediğiniz o yüzden doğru. Bir hatayı ben yapıyorum dağ gibi büyütüyorlar, aynı hatayı bir şizofren yapıyor, ses yok. Bu çifte standarttır, iki yüzlülüktür, sahtekarlıktır. Bu ahlaksızlıktır. Bu ahlaksızlığı ben görüyorum ve yaşıyorum, sonra bana diyorlar ki ülkeyi kutuplaştırıyorsun.

Bir tane belediye başkanı meyhaneler üzerinden yeni bir kutuplaşma alanı açmaya çalıştı. Yüzünüze gözünüze dursun. Ben içki içmem, içilmesini de savunmam ama içen içiyor. O başka bir şey. Bu ülkenin ilginç bir şekilde meyhanelerinin yoğunlaştığı yer Beyoğlu. Ve Beyoğlu 25 senedir CHP tarafından yönetilmiyor ve orada meyhaneler de sokakları işgal etmiştir. Bu da yanlıştır. Ama çıkmış bir belediye başkanı, bunun üzerinden ülkeyi kutuplaştırmaya çalışıyor. Bu şizofrenliktir işte. Bu ülkede kutuplaştırma var ama bunun sebebi ben değilim.

Kutuplaşma yangınına CHP, HDP ve zaman zaman da İyi Parti odun taşıyor maalesef.

KAYNAK : Haber7