27 Mayıs darbesinde Necip Fazıl ve Nurettin Topçu olmak!

Emin Işık hocanın kaleme aldığı "Nurettin Topçu Çağdaş Bir Dervişin Dünyası" kitabında 27 Mayıs'ı Necip Fazıl ve Nurettin Topçu'nun nasıl değerlendirdiğini anlattığı bölümler tüyleri diken diken etti.

ABONE OL
GİRİŞ 26.05.2020 17:55 GÜNCELLEME 26.05.2020 17:55 GÜNCEL
27 Mayıs darbesinde Necip Fazıl ve Nurettin Topçu olmak!

27 Mayıs 1960, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk askeri darbesi olarak tarihe geçti. İktidar partisi DP'nin "Türkiye'yi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçesiyle, bir grup subayın yönetime el koymasıyla yaşandı.

 

 

Halkın kendi özgür iradesiyle bağrına basarak seçimle yönetime getirdiği isimler bu darbe ile hapse atılıp dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan gibi büyük politikacıları da idama mahkum edildi. 

Merhum Emin Işık hocanın "Nurettin Topçu Çağdaş Bir Dervişin Dünyası" adlı kitabında 27 Mayıs Darbesi ile ilgili can alıcı noktaları kaleme aldı. 

 

 

Kitabında darbeciler tarafından "Ak Devrim" diye anlandırılan kanlı darbeyi Türkiye tarihine damga vurmuş ünlü yazarları Necip Fazıl Kısakürek ve Nurettin Topçu'nun nasıl nasıl değerlendirdiğini yazdığı bölüm dikkat çekti.

Emin Işık'ın kitabındaki ilgili bölüm şu şekilde; 

Darbeyi yapan askerlere göre, 27 Mayıs hareketi, bir askeri darbe değildi; silah kullanılmadan ve kan dökülmeden başarılmış büyük bir ihtilal ve bir ‘Ak Devrim’ idi. Başlangıçta halkı sakinleştirmek için böyle denilmişti: Lâkin sonradan yapılan idamlarla söz konusu ak devrimin kızıl kana boyandığı görüldü. Hele CHP'lilere göre, hiç darbe değildi, bilakis Demokrat Parti'nin zulmüne (hangi zulüm ise?) son veren ve hürriyet kapılarını ardına kadar açan muhteşem bir “ihtilâl” idi. Gazeteler, bu darbeyi, ünlü Fransız İhtilâli’nden daha büyük bir ihtilâl gibi göstermeye, allayıp pullayıp halka kabul ettirmeye ve benimsetmeye çalışıyorlardı. Bazı aklı başında aydınlara ve Demokrat Partililere göre, bu ne devrimdi ne de ihtilâldi, milletin geleceğine indirilmiş kocaman bir darbeydi. Millete ait ümit ve beklentileri mahveden kara bir yıkım, telafisi olmayan bir felâketti. Sadece darbeye hedef olan Demokrat Partililer için değil, bütün millet için bir felâketti. 

"SİZİ BEN BİLE KURTARAMAYACAĞIM"

Bu darbeyi her kesim bir başka açıdan tanımlıyor ve değişik adlar veriyordu: Necip Fazıl’ın deyişine göre; sanki sokakta bulunmuş, nesebi belli olmayan ve adı konmayan bir çocuktu. Lakin kim ne derse desin, nasıl tanımlarsa tanımlasın, halkın büyük çoğunluğu, bunun sırf İsmet paşanın iktidar hırsı ve 1950’deki iktidar kaybının intikamı uğruna yapılmış olduğuna inanıyordu. Çünkü tahkikat komisyonu müzakereleri arasında Paşa “Sizi ben bile kurtaramayacağım” diyerek iktidarı açıkça tehdit etmiş, darbecilere de yeşil ışık yakmıştı. 

NACİP FAZIL KISAKÜREK'İN TARİHİ KONUŞMASI

Yine Necip Fazıl 1963 yılında Aydınlar Ocağı’nda verdiği bir konferans sırasında, bu darbeyi şöyle tarif etmiş ve büyük alkış almıştır;

“Fransız İhtilali basit bir hapishane isyanı ile başlamış, gitgide sadece Fransa’yı değil, bütün dünyayı alt üst eden bir deprem haline gelmiştir: Sıfırdan başlamış, fakat zamanla her şey olmuştur. Bazı ihtilaller de var ki, sıfırdan başlamış, yine sıfır olmuştur!”.  

Darbe mağdurlarından, ‘Han Duvarları’nın ünlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel, Yassı Ada hatıralarını dile getiren ‘Zindan Duvarları’ adlı eserinde ‘Ak Devrim’ denilen 27 Mayıs için şu dörtlüğü yazmıştır.

Her savaş güttüğü davadan alır kıymetini,
Rengi dönmez, ne kadar ak demiş olsak karaya,
Yıldırım düştüğü taş zindana devlet götürür,
Ve Timur sıklet olur girdiği mermer saraya!

Siz eğer İsmet Paşa gibi her fırsatta askere, sivil hükümetlerin devleti iyi yönetemediği fikrine telkin eder, her milli bayramda, “Daha ne duruyorsunuz?” diye sırtını sıvazlarsanız, asker de bunu, ülkenin tek ihtiyacı sivil iktidardan kurtulmak olarak anlar ve işi gücü bırakıp gece gündüz darbe planları yapmaya başlar. 

"İSMET PAŞA BU MİLLETE YAPILACABİLECEK EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ YAPMIŞTIR"

27 Mayıs darbesinin içinde yer almış bir subay olan Dündar Taşer’in de dediği gibi:

“İsmet Paşa, askerin kafasına darbe fikrini sokmakla bu millete yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmıştır”. Çünkü o darbe CHP’nin kaybettiği üç seçimin ardından, artık seçim yoluyla iktidar olabilme ümidini kaybetmiş olan İsmet Paşa’nın hatırı için yapılmıştır. Hiçbir fikri, ahlaki ve sosyal gerçeklik taşımayan bu anlamsız darbe, yapanlarında işine yaramamıştır. ’Ordu-millet el ele’ gibi uyduruk sloganlarla yürütülen propagandalara, nişan ve evlilik yüzüklerini bağışlama kampanyalarına rağmen, traji-komik bir olay olmaktan öte geçmemiştir. Güya millet istemiş de yapılmış gibi gösterme çabaları da asla inandırıcı olmamıştır. Çünkü halk, ona ‘Alyans Toplama Darbesi’ adını vermiştir... 

"BENİM KATİLLERLE GÖRÜŞECEK BİR MESELEM YOK"

Burada şunu da belirtmek gerekir ki, Hoca, darbeci subaylardan gelen görüşme tekliflerini, ‘Benim katillerle görüşecek bir meselem yok’ diyerek hep geri çevirmiştir. Ölünceye kadar hiçbiriyle görüşmemiştir.

27 Mayıs askeri darbesinin Nurettin Topçu ve Milliyetçiler Derneği açısından ne anlama geldiğini de o tarihte Derneğin Genel Başkanı olan Rahmetli Prof. Ercüment Konukman’ın kendi ifadesinden aynen vermek istiyorum. Diyor ki:

“1960 yılı Mayıs ayının ilk haftaları idi. 28 Nisan günü başlayan öğrenci olayları gitgide tırmanmaya başlamıştı. CHP bin organizasyon ettiği ve üniversitenin bizzat desteklediği sol organize idi, ancak sağ dağınıktı. 

Adeta bir ihtilalin provaları yapılmaya başlanmıştır.

İktidar ise başını kuma gömmüştü. Örfi idare yetersizdi.

Kasıtlı hareket ediyor diyenler de vardı. Çünkü olay çıkaran öğrencileri polis yakalıyor, asker geri salıyordu. İktidarın yanında hiçbir sivil toplum örgütü kalmamıştı. Veya hiçbiri iktidar yanlısı gibi görünmek istemiyordu. Gerçi Demokrat Parti iktidarı ülkenin en güçlü sivil örgütü olan 'Türk Milliyetçiler Derneği’ni, kendine rakip gördüğü için kapatmıştı. Ancak şimdi bunları düşünecek zaman değildi. Birilerinin bu ülkeye sahip çıkması gerekiyordu. Bu biz olmalı idik. Yani Milliyetçiler Derneği olmalı idi. Rahmetli Topçu ile dernekte, oturduk, Topçu, Başbakan Menderes’e bir telgraf çekmemizi teklif etti. Ve metnini bizzat hazırladı. Onu, dernek başkanı olarak ben imzaladım ve Sirkeci Postanesinden çektim. Bu telgraf iktidarı rahatlatmıştı. Başbakan Menderes'ten çok anlamlı sıcak bir cevap gelmişti.

Daha sonra da o zaman İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Kemal Aygün'den bir davet almıştık. Davete dernek başkanı olara ben, manevi liderimiz Nurettin Topçu ve gazeteci arkadaşımız Hami Tezkan katılmıştı. Buluşma o tarihte İstanbul Belediye Başkanlığı binası olarak kullanılan Çemberlitaş Pierre Loti Caddesi'ndeki ahşap konakta gerçekleşti. Vali Aygün, ülkenin bir uçurum eşiğine geldiğini, bu çıkmazdan ancak milliyetçi ve muhafazakâr bir gençliğin gayreti ile çıkılabileceğini gördüklerini, bu bakımdan iktidarın, Milliyetçiler Derneğine her türlü imkânı vermeye hazır olduğunu söylemişti. Başbakan Menderes'in, gönderdiğimiz o telgraftan çok mutlu olduğunu da ilave etmiştir. Ancak bu görüşmeden bir kaç gün sonra 27 Mayıs İhtilali oldu...

27 Mayıs 1960 sabahı demokrasi rafa kaldırılmış ve asker idareye el koymuştu. Her taraf toz duman içindeydi. Tutuklamalar başlamıştı. Dernekte bazı belgelerimiz ve çok kıymetli bir emanetimiz vardı. Sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen bir yolunu bulup derneğe geldiğimde, dernek kapısında rahmetli Nurettin Topçu ile karşılaştım. Son derece üzgündü. Endişeli olduğu her halinden belliydi. Kapıyı açtım, içeri girdik. Kapıyı arkadan kilitledik. Önce Menderes'ten gelen cevabı telgrafı ve diğer gerekli bazı belgeleri yaktık. Daha sonra da büyük bir üzüntü içinde, fakat hiç konuşmadan dernekten ayrıldık. 27 Mayıs İhtilali hocamızı çok etkilemişti. Çok üzgündü. Dernek toplantıları da zaten ikinci bir emre kadar resmen durdurulmuştu. Yassıada Mahkelemeri ise ibretle ve dehşetle izlenir hale gelmişti. Hoca bedbin, Hoca bitkin ve son derece küskündü. Denilebilir ki, o günlerde onu hayata bağlayan yegâne unsur dernekteki bir avuç öğrencileriydi.