Karadayı’nın karanlıkta kalan tarafı!..

Yeni Akit Gazetesi Yazarı Zekeriya Say, 22. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın "karanlıkta kalan tarafını" bugün köşesine taşıdı.

ABONE OL
GİRİŞ 28.05.2020 14:10 GÜNCELLEME 28.05.2020 14:13 GÜNCEL
Karadayı’nın karanlıkta kalan tarafı!..

Zakeriya Say/Yeniakit

“Adnan Menderes’in en büyük hatası, ezanı aslına çevirmek oldu” diyen ve kendisi de bir “darbeci” olan İsmail Hakkı Karadayı, 27 Mayıs darbesinin 60. yılına bir gün kala öldü. 

 

 

FETÖ’cülerin iddiasına göre, “Tek Parti” döneminde “Dersim’den Çankırı’ya” sürgün edilen Alevi bir ailenin çocuğu olan…

Zahirde ise Çankırı’nın Kızılırmak ilçesinde kendi soyadı ile anılan “Karadayı” köyünde, abdestli, namazlı, çocuklarını İmam Hatip’e gönderen bir sülalede dünyaya gelen İsmail Hakkı Karadayı, “Laiklik”e o kadar bağlı idi ki, bırakın Türkiye’deki sakallı-cübbelileri… İsrail’deki “kippa”lı Yahudiler’den bile rahatsızlık duyardı. 

 

 

Merhum Necmettin Erbakan’a, hem de İsrail ziyaretinden döndükten bir gün sonra MGK kararlarını dayatarak, “28 Şubat Postmodern Darbesi”nin başındaki isim sıfatıyla tarihteki yerini aldı.

Her ne kadar, başında bulunduğu ordunun alt düzeyinden gelen itirazları bastırmakta zorlandığını ifade etmek için sarfettiği “altımı tutamıyorum” sözüyle aciz biri olarak gösterilse ve ite kaka darbeye sokulduğu iddia edilse de…

Çevik Bir’in; ‘’Komutanın emir ve oluru alınmadan işlem yapılamaz’’ şeklindeki beyanına rağmen, Sincan’da yürütülen tanklarla ilgisinin olmadığını iddia etse de…

Hatta!

28 Şubat soruşturması kapsamında verdiği ifadede; ‘’28 Şubat’ın bir darbe dönemi olmadığını, ancak sonrasında ne olduğunu bilmediğini’’ söyleyerek “üç maymunu” oynasa da, Karadayı; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “Devlet Şeref Madalyası” ve iki kez de “ABD Liyakat Madalyası” olmak üzere ondan fazla “madalya” almış bir komutandı. 

Bu yüzden hiç kimse; Karadayı’yı, 28 Şubat’ın “en zayıf halkası” olarak görmemelidir.

Zira Karadayı “altını tutmaktan” aciz biri değil, bilakis kurulan bütün kumpasların ve siyasi projelerin altından çıkacak kadar yetkin ve etkin biriydi…

Öyle olmasaydı Ecevit, Karadayı’nın ismini “Cumhurbaşkanı adaylığı” için, CHP ise “milletvekili adaylığı” için gündeme getirmezdi.

Siyasetle münasebeti Genelkurmay’daki makam odasının penceresinden mütemadiyen TBMM’ye giren çıkan sakallı, cübbeli insanları dikizlemekle sınırlı olmayan Karadayı, TSK’dan emekli edildikten sonra da “Encümen-i Daniş” ve “Dostlar Meclisi” gibi bazı oluşumlarla siyasetin içinde olmaya devam etti.

Hatta!

“367 krizi” yaşandığında Erkan Mumcu’ya telefon açıp, 367 oylamasına katılmaması yönünde baskı yapan ve Mumcu için “p.....k” diyecek kadar ileri giden de oydu.

*

İranlı bir komutanın “devamlı bir çiçeğe bakarsanız, o çiçeğin büyüdüğünü göremezsiniz” nasihatine rağmen, ısrarla “Tayyip Erdoğan”ı izleyen de o’ydu.

Evet!

Tayyip Erdoğan’ın “cumhurbaşkanlığı” makamına oturması gündeme geldiğinde; “İmam kökenli adam oraya geçiyor, böyle şey olur mu?!” diye feveran eden Karadayı, kendi köyünde % 73 oy alan Erdoğan’ın bulunduğu noktaya geleceğini yıllar önce öngörmüş, Erdoğan henüz “İstanbul Şehremini” iken, onu yakın takibe almıştı.

Nasıl mı?

Şöyle ki;

20 Ocak 1997’de, Milliyet gazetesinde yayınlanan “Demokrasi atağı” başlıklı haberde; TÜSİAD’ın hazırladığı yeni anayasa paketiyle “rejimi tartışmaya açacağı” ve Özal’dan beri tartışılan “başkanlık sistemi”ni ya da “Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi”ni önereceği iddia ediliyordu.

20 Ocak günü, saatler öğlen 12.00’yi gösterdiğinde, dönemin TÜSİAD başkanı Halis Komili tarafından okunan “Demokratik Standartların Yükseltilmesi” adlı raporda ise gazetede yazanın aksine, “Türkiye’de başkanlık sistemi”nin denemesinin sakıncalı olacağı, bunun yerine “parlamenter sistemin iyileştirilmesi” gerektiği söyleniyordu.

Saat 12.00’de okumaya başladığı raporu 13.00’te bitiren Komili, yarım saat sonra “planda” olmadığı halde alelacele karargâha giderek, “veda ziyareti” kılıfıyla bir de “tekmil” vermişti.

Halis Komili’nin o gün koşa koşa karargâha giderek “tekmil” verdiği isim; “Cumhurbaşkanını cahil halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yoktur; bu önlenmelidir” diyen İsmail Hakkı Karadayı’nın ta kendisiydi. 

TÜSİAD’ı ağız değiştirmeye icbar eden ise;

15 gün önce, yani 5 Ocak 1997’de, Cumhuriyet gazetesinin 17. sayfasında (televizyon sayfası) yayımlanan “Merkeziyetçi sistem değişsin” başlıklı haberdeki;

“Türkiye ölçeğinde parlamenter sistem revize edilmeli, başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçilmeli, cumhurbaşkanı ve başbakan halkın oylarıyla doğrudan seçilmelidir” şeklindeki Erdoğan’ın ifadesiydi.

Evet!..

TÜSİAD, Erdoğan’la söylem birliğine girdiği ve Karadayı’dan zılgıt yediği için o gün çark etmişti.

Fakat Karadayı, devamlı olarak baktığı ve gözünün önden ayırmadığı Erdoğan’ın yükselişine hiçbir zaman mani olamadı!